İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sorun sorunu…

Ahmet Altan

Daha isimlerinin ne olduğuna bile karar veremediğimiz epeyce sorunumuz var.

Cumhuriyetin başından beri süren Kürt sorununun adını sevmiyoruz mesela, bu sorunun başka bir adı olsun istiyoruz.

Alternatif isim önerilerimiz, “güneydoğu sorunu” “bölücülük sorunu” “terör sorunu.”

Bu isimlere sahip sorunların daha çabuk çözüldüğünü sanıyoruz herhalde ama ne yazık ki Kürt sorunu olmayan sorun çeşitli isimler almasına rağmen bir türlü çözülmüyor.

Sorunun ismini bile koyamayan bir toplumun o sorunu çözebilmesi de sanırım biraz zor oluyor.

Teşhis olmadan tedavi de gerçekleşmiyor.

Sadece Kürt sorunu da değil böyle olan.

Ermeni sorunu olmayan bir Ermeni sorunu da sorun stoklarımız arasında yer alıyor.

Bu sorunun isminin “sözde Ermeni sorunu” olmasını tercih ediyoruz.

Bir de “sözde Kıbrıs cumhuriyeti” sorunumuz bulunuyor, bu “sözde” cumhuriyet Avrupa Birliği’ndeki ortaklarımızdan biri ama bu ortağımız “sözde” olunca bizim ortaklığımız da “sözde” kalıyor sanki.

Bütün bu sorunlara baktığında insan asıl sorunumuzun daha derinlerde olduğunu düşünüyor.

Bizim cumhuriyetin Kürtlerle, Ermenilerle, Rumlarla değil sorunu.

Bizim sorunlarla bir sorunumuz var.

Bir kere sorunların varlığını reddediyoruz.

Bir sorun sahibi olmak galiba onurumuza dokunuyor.

“Sorun yok” diyoruz önce.

Sorunun gerçekliğini reddeden tuhaf isimler takıyoruz sorunlara.

Ama sanırım asıl büyük “sorun”, bu ülkede sorunların çözülmesini öneren herkesin aslında bir hain olabileceğini düşünmemiz.

Benim bütün konuşmalardan, yazılardan çıkarttığım sonuç şu: “vatanını seven sorunlara çözüm önermez.”

Daha geçenlerde bir general Kürt sorununun demokrasi içinde çözülmesini isteyen “sözde aydınlara” karşı ordunun nefretle dolu olduğunu söyledi.

Generalin çözüm önerisi ne peki?

Yok bir çözüm önerisi.

Onun önerisi sorundan sözetmemek.

Sorunu yok farzetmek.

Bunu çok uzun yıllar boyunca denedik, keşke bir sonuç verebilseydi ama bir sonuç vermiyor; biz yok farzettikçe sorun kendi kendine yabani bitki gibi büyüyor.

Benim anlayabildiğim kadarıyla bizim sorunları çözmeden önce sorunların varlığını reddeden devlet görevlilerinin mantık yapısını, sorunlara karşı içlerinde oluşan inkarcı düğümlenmeyi çözmemiz gerekiyor.

Parolayı değiştirmeliyiz.

“Vatanını seven sorunlardan söz etmez” yerine “vatanını seven sorunları çözer” parolasını yerleştirebilirsek belki önemli bir adım atabiliriz.

Ama bunu nasıl yapacağız?

Sorunları çözmekten böylesine korkan bir kadroyu sorunları çözmenin iyi olduğuna nasıl ikna edeceğiz?

“Her çözüm bizi felakete götürür” inancını nasıl değiştireceğiz?

“Asıl sorun sorunun kendisi değil onun çözümünü önerenlerdir” yaklaşımının bize pek yararı olmadığını nasıl göstereceğiz?

İşimiz zor.

Sahip olduğumuz bütün sorunlar çözülebilir.

Bütün toplumların sorunları var ve herkes kendi sorununu şöyle ya da böyle çözüyor.

Bizimki de çözülür.

Ama devlet kadroları çözümden nefret ederse ve sorunu yok sayarsa ne yaparsınız?

Hem sorundan hem çözümden korktuğunuzda da seksen yılı aynı sorunların içinde kilitli kalarak geçiriyorsunuz.

Sorunlarla sorunumuzu çözmeden de o kilidi açamayacağız sanırım.

Var mı bu sorunu çözecek?

Yorumlar kapatıldı.