İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rahatlık tuzağı

Güneri Cıvaoğlu

Bu yaz “rahatlık tuzağı” ile tanıştım. Nedir bu tuzak?

“Sorunlardan kaçmak ve çözümleri ertelemek daha çok sorun yaşamanın ilk adımıdır” diye açıklanıyor.

“RAHATLIK TUZAĞINI AŞMAK” bir kitabın adı… Tuzakla tanışmam da bu kitapla oldu.

Kişisel yaşamlarla kitabın örtüşen sayfalarını bir yana bırakıyorum.(*)

Ancak… Türkiye için bu “rahatlık tuzağı” önemli.

………………

Türkiye’yi yönetenlerin çoğunluğu ayaklarını “rahatlık tuzağı” kıskacına kaptıranlardan oluşuyor.

Türkiye’nin temel sorunlarından sürekli kaçmak…

Sorunların çözümünü ertelemek… Ve böylece sporda “cor a cor” denilen “vücut vücuda” birebir çatışmaya girmemek…

Çözümden uzak kalmak…

Sorunları, gelecek iktidarlara daha da ağırlaşan faturalarla devretmek…

2005 Türkiye’sinde yaşadığımız sancıların arkasında işte bu “rahatlık tuzağına” düşmenin korkaklığı ve “böyle gelmiş, böyle gitsin” eyyamcılığı var.

……………..

Ateşteki kestaneleri toplamak cesaret ister. Elinin yanmasını göze alacaksın.

Sadece sen değil… Oyunları bozulacak olan “rahatlık tuzağına” ayağını kaptırmış çarpık düzen derebeyleri de karşına çıkacaklar.

……………….

O nedenle tekere çomak sokan çok az lider “rahatlık tuzağına” düşmedi.

“Keskin bıçak” oldu.

Atatürk, hiç kuşku yok ki, onlardan biri ve birincisi…

Ardından birkaçı daha -yarım yamalak da olsa- geldiler.

Örneğin…

Tüm yanlışlarına karşın, Özal da “rahatlık tuzağına” düşmeyen, olayların üstüne üstüne yürüyen ve çözüm getiren bir liderdi.

……………….

“Çözümü ertelememek… Karar vermek… Doğru karar vermek” sorumluluğun gereğidir.

Bunları yapmadan sorunları yığmak, çözümleri ertelemek, karar vermekten kaçınmak “eksi görev suçlarıdır…”

Yani…

Yapması gerekeni yapmamak suçudur.

Yanlış yapmak kadar vahim bir yönetim suçudur.

………………

Kıbrıs’ta yıllarca “çözümsüzlük çözümdür” politikası izlendi.

Çözümler ertelendi, sorunlar büyüdü.

Güneydoğu’da Kürt dosyası yok farz edildi… “Karda yürüyenler, kart, kurt diye sesler çıkarır… Kürt sözcüğü kardaki yürüyüş seslerinden üremiştir” gibi ana- okulu çocuklarının bile daha iyisini üretebileceği maskaralıklar, resmi ideoloji diye sunuldu.

“Ermeni Olayı” yarım yüzyılı aşkın süre uluslararası forumlarda, sanat ve bilim odaklarında, siyasal lobilerde dantel gibi işlenirken, Ankara’da “rahatlık tuzağına” düşmüş olan yönetimler tarafından “yok” farz edildi.

TRT ekranlarında spikerlerin “sözde Ermeni kıyımı iddiaları” söylemiyle “rahatlık tuzağı” ve “inkârcılık politikası” örtüşünce, çözümler katlanarak ertelendi… Sorunlar geometrik diziyle katlanarak büyüdü. Öyle ki, “Adın ne?” diye sorulan Ermeniler, “sözde İrma, sözde Vartanuş, sözde Silva” diye kara mizahla yanıt veriyorlardı.

Demokrasinin, insan haklarının, yaşam kalitesinin, bölgeler arası adaletin sorunları ve çözümleri de “rahatlık tuzaklarına” yakalanmıştı zaten…

………………..

AB’ye tam üyelik süreciyle birlikte “rahatlar” bozuluyor.

Siyasal yönetimlere “çözümler” dayatılmakta.

Yapılması gerekenler daha önce cesaretle uygulamaya konulsaydı ve sorunlar böylesine yığılmasaydı, belki, Federal Almanya’nın Merkel gibi ikinci sınıf politikacıları, Türkiye’ye karşı bu denli küstah olmayacaklardı.

Yıllar sonra… Türkiye, ilk kez “rahatlık tuzağından” paçasını kurtarıp çözümlere yöneliyor.

Türkiye’de sinir uçları siyasal iltihap topluyor.

Tutucu dokulardan tepkiler var.

“Her şey gene ertelensin” istiyorlar.

Ama bu kez etkisiz kalıyorlar…

………………….

(*)RAHATLIK TUZAĞINI AŞMAK – Dr. Windy Dryden ve Jack Gordon. Rota Yayınları – Ekim 2003.

Yorumlar kapatıldı.