İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bazı şarkıları komşular yüzünden kısık söylemek zorunda kaldım

Suat KAVUKLUOĞLU

Hani gözü dursa kaşı oynar, dili sussa elleri kolları yerinde durmaz insanlar vardır ya Hayko Cepkin onlardan biri. 27 yaşında, vücudunun çeşitli yerlerinde dövmeleri var, saçları civciv sarısı ve tam bir hiperaktif. Albümünün adı (‘Sakin Olmam Lazım’) kendisine bir uyarı belki de.

EMI etiketi ile yayınlanan ilk albümü, diğerlerinin arasından sıyrılmayı başardı, yoluna hızla devam ediyor. Hayko Cepkin, kendini bildi bileli müzik yapıyor. Zamanının çoğunu odasında müzikle haşır neşir olarak geçiriyor. Işığı, güneşi, yaz mevsimini pek sevmiyor: ‘Hayatta müzik yapmaktan daha zevkli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Müzik, hayatımın en güzel mastürbasyonu…’

n Siz, okulda da öne çıkan tiplerdenmişsiniz. Tiyatro yapmışsınız, okul müsamereleri organize etmişsiniz… Müzik nerede öne çıktı?

– Aslında ben tiyatrocu olmak istiyordum. Konservatuvar sınavlarına girmek üzereydim ama gözümdeki bir problemden dolayı o hikaye ilerleyemedi. Dedem akordeonist, babam da eski davulcu olduğu için müzik hayatımızın hep önemli bir parçasıydı. Bana da küçük yaşlarda bir klavye alınmıştı, kendi halimde takılıyordum. Sonra ortaokulda okul korosuna girdim, dokuz yıl da kilise korosunda yer aldım. Müzik, tiyatro olmayınca böylelikle öne çıkmış oldu.

n Kilise korosundan sonra şan eğitimi geliyor değil mi?

– Evet. Önce Timur Selçuk Çağdaş Sanat Merkezi’nde sonra da MSÜ Konservatuvarı’nda şan eğitimi aldım, Akademi İstanbul’dan da piyano dersleri. Bir yandan da evde kendi başıma çalıyordum. Tabii bu arada para kazanmak için çeşitli barlarda DJ’lik de yaptım. Okuldan klavyem elimde çıkıp barlara gidip gelirken bir grup görmüş beni, bize klavye çalar mısın, dediler. Benim hiç böyle bir deneyimim yoktu ama deneriz dedim. Öyle başladı.

KLAVYELERİ ATIP TUTARIM

Nasıl geçti bar döneminiz?

-Barlarda çalarken dikkat çektim. Rahatsız bir şekilde çaldığım için insanlar daha çok ilgi gösterdiler ve teklifler almaya başladım. İş büyüdü. İş büyüyünce kendimi geliştirmeye başladım, yeni müzik aletleri aldım.

n Rahatsız çalmak nasıl bir şeydir? Ne dikkati çekti sizin çalışınızda?

-Ben klavyeyi gitar gibi çalıyordum. Normalde klavyeci sabittir ama ben sahnede oradan oraya koşturuyordum. Klavyeler ikide bir havalara uçup, yerlere düşüp orası burası kırılıyordu benim yüzümden. Bir kere basçıyla havada tokuşturmuştuk klavyeleri, sabahında ya biz ne yaptık, diye oturup ağlamıştık. Ama bir bar adamı olmak istemedim sadece.

n Neden? Sevmediğiniz için mi?

-Bir kere barda çalmak bir klavyeci için çok meşakkatli bir iş. Çünkü çok fazla alet edevatınız var, üç kuruş para için otuz ton mal taşımış oluyorsunuz. Üstelik barda çalmak insanı geliştiren bir şey değil. Sürekli aynı şeyleri çalıyorsunuz. Ben de madem böyle, evde takılayım dedim.

KOMŞU BİR GÜN YETEEER DEDİ

Böylelikle evden neredeyse dışarı çıkmadığınız ve oturup bu albümü kaydettiğiniz dönem başlamış oluyor değil mi?

-Evet ama o kadar da evde kalmadım. Aylin Aslım, Demir Demirkan gibi müzisyenlerin arkasında çaldım, onlarla turnelere gittim. Ama en çok zevk aldığım şey evde oturup birilerinin yaptığı şarkı düzenlemelerini bozmaktı. Var olan armonik yapıları değiştirip şarkılara remiksler, yeni düzenlemeler yapıyordum. Sonra baktım, olgunlaşıyor bu iş, söz de yazmaya başladım.

n Aileniz durumunuza nasıl bakıyordu? Ne olacak böyle evladım demediler mi?

-Hobi olarak yapmama karışmadılar ama baktılar ki ben işi ciddiye alıyorum kaygılandılar, önüme engeller koymaya başladılar. Ben de bir yerden sonra dayanamayıp ayrı eve çıktım. Böylelikle kendi paramı da kazanmaya başladım, yani kazanmam gerekiyordu. Ama çok zordu ilk zamanlar hayat. Canım çıktı.

n Albüm yapma fikri nasıl ortaya çıktı?

-Çok umurumda değildi aslında albüm. Bir gün yaptığım şeyleri EMI’ya bıraktım. Akşamında telefon geldi, bir uğrar mısınız diye. Gittiğimde Hakan Kurşun’un gözleri parlıyordu. Bana benden çok inanan bir adam görünce korktum ‘ne oluyor be’ dedim. Üstelik o kayıtlar benim evde yaptığım demo kayıtlardı. Hakan Kurşun, hemen çıkaralım albümü, ben hiç böyle bir kayıt dinlememiştim dedi, tekrar kaydetmeme de izin vermedi.

n Okuduğuma göre kayıtlar evde yapıldığı için yeteri kadar bağırıp çağıramamışsınız komşu korkusundan…

-O kayıtlarla ilgili tek memmun olmadığım şey o. Şarkıların bazı yerleri patlıyor. Benim daha bağırarak söylemem lazım ama komşular rahatsız olmasın diye kısık söylemek zorunda kaldım. Albümde aranan kudret yok ama bu da keyifli bir anı oldu benim için. Konserlere gelince neye uğradığını şaşırıyor insanlar.

n Kayıtlar esnasında komşularla ilgili bir sürü komik olay da yaşan-mıştır herhalde.

-Olmaz olur mu? Çok matrak şeyler oldu. Bir gece bir şarkı üzerinde çalışıyorum, takılıp kalmışım. Cama bir taş atıldı, bir komşumuz ‘Abicim, yeter saatlerdir aynı şarkıyı söylüyorsun. Başka bir şarkıya geç, belki kafan dağılır’ dedi.

n Siz de çok eğlenceli bir adama benziyorsunuz. Ama albüme baktığımızda karanlık, depresif bir hava görüyoruz. Bunun nedeni nedir?

– Çünkü odam çok karanlık, hep odadayım!!! Eğer kendinizi üç ay bir odaya kapatırsanız sonuç böyle oluyor.

n Neden kapattınız kendinizi? Dışarıda böyle mis gibi havalar varken…

– Bilmiyorum ama dışarı çıkmayı hele ışığı sevmiyorum. Zamanımın yüzde yetmiş beşini evde müzik çalışarak geçiriyorum. Kendimi gece çok daha rahat hissediyorum. Yazdan ve güneşten ekstra nefret ediyorum.

n Peki böyle bir adamın albümünün yazın çıkması tuhaf değil mi?

-Hakan Kurşun’la tartıştığımız tek nokta bu oldu. ‘Hakan Abi, yapma, etme, yaz bana göre değil, insanlar şıkır şıkır bikinilerini giyecekler, kimse beni sallamaz’ dedim ama dinlemedi. ‘Senin ne zaman çıktığın önemli değil, ben sana ve şarkılarına güveniyorum’ dedi, yayınladık albümü. İyi ki de öyle yaptık, kısa sürede hiç beklemediğim doğru tepkiler aldım.

n Albümün her işini tek başınıza kotarmışsınız. Takım oyuncusu olamadığınız için mi durum böyle?

– Her şeyin bana ait olmasını istedim. Grupla çalışmak çok zor geliyor bana. Çünkü bir şey anlatıyorsunuz, grup içinde herkesin onu anlayıp da yapabilmesi çok zor.

Çok farklı tarzlarda müzikler dinliyorum yıllardır. Klasik müzikten arabeske kadar. 70’lerden bu yana rock tutkunuyum. ektronik müziği de takip ediyorum. Ortaya böyle bir albüm çıktı. Bazı şarkıların altyapısında barok müzik bile var. Bu bana normal geliyor, değişik bir şey olduğunu insanlar söyleyince anladım.Beni en iyi anlatan müzikler Ağır Roman filminin müzikleridir. Hayatımı da oradaki karakterlere çok benzetiyorum. Albümün adı da o yüzden Sakin Olmam Lazım. Orada Okan Bayülgen’in bir düğünde göbek attığı bir sahne vardır. Oradaki ritimler bir rock parçasından çok daha sert. Çok başka bir ruh var o filmde. Bir de Crow filmini çok severim, hayatımı değiştiren filmlerdendir.

Yorumlar kapatıldı.