İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin tek Ermeni köyü Vakıflı

Ersin KALKAN

Kuruluşu 19. yüzyıl ortalarına rastlıyor. Hatay’ın Samandağ İlçesi’ne 4 km. uzaklıkta, Musa Dağı’nın eteklerine sığınmış, 30 haneden oluşan küçücük bir köy. Geçtiğimiz aylarda Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK), 2004 yılının Toplumsal ve Sportif Fair Play Ödülleri’ni açıkladı. 150 nüfuslu bu köy de, dağıtılan ödüllerden birine layık görülmüştü.

Sebebi, organik tarım yaparak portakal başta olmak üzere narenciye ürünleriyle ülkeye 1 milyon Euro ihracat geliri kazandırmalarıydı. Buraya kadar kısmen normal. Anadolu’dan bir başarı öyküsü… Ama işin asıl ilginç kısmı, ödül alan bu köyün, aynı zamanda Türkiye’deki tek Ermeni köyü olmasıydı. Dahası Ermenistan’daki yerleşim yerleri dışında dünyadaki tek Ermeni köyü olması. Suriye ve Lübnan’da Ermenilerin de yaşadığı ancak nüfusları karma köylerin arasında sadece Ermenilerin yaşadığı tek yer burası. İşte 1939’daki plebisitte göç etme hakkına sahipken bir yere gitmeyip Türkiye’de kalmayı tercih eden, zamanla azalan yine de yaşam savaşlarını sürdüren, 65 yıl sonra da ülkelerine ihracat geliri kazandırdıkları için ödüllendirilen Vakıflı Köyü’nün, Vakıflı köylülerinin hikayesi…

‘Geçen sabah çok erken uyandım. Güneş henüz doğmamıştı. Bir tepeye çıktım ve ufka baktım. Kendi kendime dedim ki, ‘Panos be, şimdi doğan yeni gün, daha kimseye ait değil. Tanrı, bugünü sadece Ermenilere ve Türklere bağışlasa… Onlar da bu doğan sehere sahip çıksalar… Yeni bir sayfa açsak ve elele yürüsek… Güzel olmaz mı?’

Bu sözler, 73 yaşındaki Panos Çapar’a ait. Panos Dayı, Vakıflı Ermeni Kilisesi korosunda muganni (solist). O, bu köyün en sadık sakinlerinden. Büyük göçü yaşamış, sıkıntıları görmüş, yine de hayatı boyunca evinden 15 günden fazla uzak kalmaya katlanamamış olanlardan.

Köyün yaşlıları, Ermeniler’in bu bölgedeki varlıklarının 1200 yıl önceye uzandığını söylüyorlar. Yerleşim, İran üzerinden gelen göçle oluşmuş. Vakıflı’da yaşayanlar 200 yıl önce 12 kilometre ileride bulunan Antakya’nın diğer köylerinden Yoğunoluk’tan buraya göçenler.

Vakıflı’daki topraklar, tarih boyunca Anadolu’da yaşanan çalkantılara birebir tanıklık eder. Bölgenin nüfus yapısı, Anadolu’yu kasıp kavuran 1915’teki Ermeni Tehciri sırasında tamamen değişir. Tehcir sırasında Samandağ ve civarındaki Ermeniler, 40 gün süren bir savaştan sonra iki Fransız gemisine binerek Mısır’a giderler. Buna Musa Dağı olayı denir.

1915’İ NE HATIRLAYANVAR NE KONUŞAN

Vakıflı’nın da içinde bulunduğu Hatay, 1. Dünya Savaşı sonucunda 1918’de Fransızlar tarafından işgal edilir. 1921’de yapılan anlaşmayla Antakya ve çevresi, özerk bir bölge olarak Fransız idaresine bırakılır. Daha sonra Hatay Devleti kurulur. Ancak yeni kurulan devlet, 1939’da kendini lağvederek Türkiye sınırlarına katılır. O dönemde Musa Dağı ve çevresindeki 22 köyden 7’sinde sadece Ermeniler yaşamaktadır. Hatay’daki Ermenilerin büyük bir kısmı Suriye vatandaşı olmayı seçer ve sınırı aşarak Suriye’ye geçerler. Vakıflı halkı ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı tercih eder. Bağımsız Ermenistan’ın ilk devlet başkanı Levon Ter Petrosyan’ın ailesi de aslen Vakıflılıdır. Onlar daha sonra buradan Suriye’ye göçeceklerdir.

Farklı bir Ermeni lehçesinin konuşulduğu köyde 1915 olaylarını hatırlayan pek yok. Hatırlayanlar ya da o günlerde olup biteni bilenler de pek konuşmak istemiyor. Çünkü, Hatay Türkiye’ye katıldıktan sonra pek fazla problem yaşamamışlar. Sadece 1940’larda askerliğini yapanlar Hıristiyan olduklarından biraz çile çektiklerini, ama 1950’den sonra üzerlerindeki kısmi baskının büyük ölçüde kalktığını anlatıyorlar.

Yaşadıkları sorunlar genellikle kiliselerin onarım ve bakımıyla ilgili konulardan kaynaklanıyor. Örneğin 1989’da ibadet yerlerinin duvarı yıkıldığında onarmak için resmi başvuru yaptılar ama izin çıkmadı. Köylüler, duvarın temelini kurtaralım diye üstünkörü bir toparlama yaptıklarında da kilise vakfının mütevelli heyeti ve muhtar hakkında üç ayrı dava açıldı.

Vakıflı Köyü’ndeki kilisenin kaderinin 1996’da değişti. O yıl, Adana, Antep, Mersin ve Antakya’da görev yapan Paşalar, eşleriyle birlikte köyü ziyarete geldi. Paşalardan biri harap vaziyetteki kiliseyi göstererek, ‘Bu güzelim ibadethaneyi böyle yıkıntı halde tutmaya nasıl gönlünüz razı geliyor, ayıp değil mi?’ diye sordu. Muhtar durumu anlatınca Paşa, ‘Böyle bir onarım için izne gerek yok, siz yarından tezi yok işe başlayın, bir sorun olursa bana bildirin hallederim’ dedi. O günden sonra hiç problemle karşılaşmadılar.

60’LI YILLARDA TİP’E ÇIKANOY ORANI YÜZDE 100

Vakıflılılar, eski kilise binasını yıkarak, yerine, orijinaline uygun malzeme ve işçilikle yenisini yaptı. Bu kilisenin de tıpkı Vakıflı köyünün demografisi gibi nevi şahsına münhasır bir yanı var. Zira İstanbul dışında aktif halde olan üç Ermeni kilisesinden (diğerleri İskenderun ve Kırıkhan) biri.

Üçü de Hatay ilindeki bu kiliselerle tek bir papaz ilgilenmekteydi. Ancak yaşlı papaz iki yıl önce ölünce kiliseler rahipsiz kaldı. Köylüler, Ermeni Patrikhanesi’nden bir rahibin görevlendirilmesi için talepte bulundular ama henüz yanıt gelmedi. Kilisenin onarımında olduğu gibi bu işe de sahip çıkacak bir Paşa gerekiyor belki de…

Vakıflı köylüleri Türkçe, Arapça ve Ermenice biliyor. Köylülerin bir kısmı, Fransızca da biliyor. Köyde okuma oranı yüzde 100. Köylülerin yüzde 32’si üniversite mezunu. Ama yüksek okullarda okuyan gençler bir daha geri dönmüyor. Ya İstanbul’da kalıyor ya da Avrupa’ya gitmeyi tercih ediyor.

Köydekilerle konuştuğumuzda köyün siyasi görüş olarak da homojen bir yapısı olduğunu görüyoruz. Çoğunluk solcu. Yaşlı Vakıflılılar, bu geleneğin ta 1939’dan beri sürdüğünü, o yıl Türkiye’den ayrılanların sağ görüşlü Ermeniler, kalanların ise sol görüşlüler olduğunu anlatıyorlar. Bu durum, yakın tarihin istatistiklerine de yansımış. Vakıflı, 60’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) neredeyse yüzde 100 oy aldığı bölgelerden biri.

Ama Vakıflı halkı, tarım konusunda oldukça tutucu. Bu işi dedelerinden nasıl görmüşlerse aynen öyle sürdürüyorlar. Bu yüzden oldum olası kimyasal gübre kullanmamışlar. Hayatın Vakıflı’ya oynadığı sürpriz de, tam bu noktada devreye giriyor. Çünkü bu yıl aldıkları Toplumsal Fair Play ödülüne kadar giden yolun başlangıcı işte bu kimyasal gübre alerjisi. Yıllardır toprağı işlemede gösterdikleri tutuculuk sayesinde bölgede organik tarım sertifikası alabilen tek köy Vakıflı. Kooperatif kurarak yetiştirdikleri ürünlerle 1 milyon Euro’luk ihracat gerçekleştirdiler. Hatta kendi arazileri yetmeyince Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden arazi kirlamaya başladılar. Sonunda işledikleri arazinin toplamı 450 dönüme ulaştı.

Zaten köye ilk adımınızı attığınızda, artık tamamen unuttuğumuz, çok eski zamanlardan kalma bir koku ve aromayla kuşatılıyorsunuz. Portakalları soyduğunuzda, kabukların altından su fışkırıyor, narenciye kokusundan başınız dönüyor.

HAVAALANI BİTİNCEGÖKTEN TURİST YAĞACAK

Köyün en büyük gelir kapısı tarım ancak, Vakıflı halkı turizmden de umutlu. Samandağ Kaymakamı Selim Çapar da, bu çabalarına destek oluyor. Bunun için köy muhtarlığı, dayanışma kooperatifi ve merkezi İstanbul’da bulunan Vakıflı Köyü Kalkındırma ve Dayanışma Derneği ile de işbirliği yaparak, Vakıflı için bir turizm kalkınma projesi hazırlıyor. Projenin en önemli kısmı, köydeki geleneksel mimarinin bozulmaması için taş evlerin restorasyonu. Kaymakamlık, Yoğunoluk Köyü’ndeki altı kilise üstü cami olan bir tarihi eserin ve eski bir Fransız okulunun onarımı için harekete geçti. Hatta okulun restorasyonu tamamlandı. Aynı zamanda köylülerin düğün, toplantı, eğlence ve kültür işleri için de kullanılacak mekan, yakında turizme yönelik bir yapı olarak hizmete açılacak. Köylüler, bir de 2002’de yapımına başlanan Hatay Havaalanı inşaatı tamamlanınca; bölgeye gökten turist yağacağına inanıyor.

KÖYDEN İNSAN MANZARALARI

AVEDİS DEMİRCİ (91)

Suriye’ye geçelim dediler gitmedim

Doğma büyüme Vakıflılı. Karısı Sara Demirci’den üç oğlu ve iki kızı olmuş ancak iki oğlu ölmüş. Oğullarından biri ünlü ressam Artin Demirci. Fransızlar Hatay’dan ayrıldığında 25 yaşındaymış. 1939’da ona da ‘Gel Suriye’ye geçelim’ demişler. ‘Ben müstemleke (sömürge) olan bir ülkede yaşamam’ diyerek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını seçmiş. ‘Bu kararından hiç pişman oldun mu?’ diye soruyorum: ‘En kötü günümde bile pişmanlık duymadım. Benim köklerim yüzyıllardır burada. Çocuklarım ve torunlarım burada, yani benim ve senin anayurdunda büyüdü. Bunun için her zaman Tanrı’ya şükrettim.’

PANOS ÇAPAR (73)

Aklımızla ve vicdanımızla 1915 baharını unutmalıyız

Panos Dayı, askerlik dışında Vakıflı’dan hiç uzak kalmamış. ‘Bu yüzden o kadar derin bir hikayem yok’ diyor. Ona göre belki bir hikayesi yok ama anlattıkları insanın içine öyle işliyor ki… ‘Sesim güzel olduğu için beni ilahi korosunda muganni yaptılar. Açık söyleyeyim Hıristiyanlığa itikadım o kadar kuvvetli değil. Tek itikadım insanlığa. Henüz umudumu da kesmiş değilim. Neden, diyeceksin. Allah, insana diğer mahluklarda olmayan bir kudret, yani akıl ihsan eyledi. Akıl tek başına tehlikeli olduğundan yanına bir de vicdan yani merhamet ekledi. Akıl, insanı insan yapan tek özellik olsaydı Firavun da, Nemrut da, Hitler de akıllıydı. İnsanların kaynaştıkça zenginleştiği bir dünya yarattı. Misal, Amerika’dan bir İnkalı’yı getirelim Avrupa’ya bir beyazla halvet edelim, döl alıyoruz, çocuk çıkıyor ortaya. Üstelik melezleştikçe de güzelleşiyor. İşte benim umudum da burada. Biz ruhlarımızı, renklerimizi muhafaza ederek birleşir ve ortaya yeni bir akılla vicdan çıkarabiliriz. Türklerle Ermeniler 1915’te uğursuz bir bahar yaşadı. Her şey geçmişte kaldı, unutmalı ve yeni bir zamana başlamalıyız. Aklımızla ve vicdanımızla…

OHANNES SİLAHLI (70)

Sadece burada huzur buluyorum

Biz varmadan iki gün önce gelmişti köye. 1967’den beri Almanya’da yaşıyor. Her sene birkaç kez köyüne geliyor, çocukluk arkadaşlarını görüyor ve Almanya’ya dönüyor: ‘Dünyada sadece burada huzur buluyorum. Yurt denilen şey böyle bir duygu herhalde. Portakal bahçelerinde dolaşıyor, kahvede tavla oynuyor, kilisede dua ediyorum. Sanki tüm atalarımın ruhları bu köyün semalarında dolaşıyor gibi…’

Yorumlar kapatıldı.