İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hıristiyan Müslüman ilişkileri (1)

PROF. DR. JANE I. SMITH

Müslümanlarla ilişkide bulunma konusunda, Hıristiyanlar artık Müslümanları uzun bir dönem saldırgan ve işgalci olarak gösteren miras ile hesaplaşmak ve aynı zamanda kendi tarihlerinden gelen önyargı ve yanlış anlamaların üstesinden gelmek zorundadırlar.

14 asırdan uzun bir zamandan beri Hıristiyanlar ile Müslümanlar birlikte yaşama ve ilişkide bulunma gerçeğiyle yüzleşmektedirler. Her iki topluluğun tepkisi, dinî açıdan kendi kutsal kitapları ve inançları tarafından, pratikte ise fetihler ve siyasi güçteki gelgitlerin oluşturduğu gerçekler tarafından yönlendirilmektedir. Dinî sözcüler diğer dinin mahiyetine, hatta var olma hakkına bile meydan okurken, aynı zamanda kültürel, ticari ve kişisel ilişkiler geliştirildi ve sürdürüldü. Bununla birlikte günümüzde, Endonezya’dan Nijerya ve Sudan’a kadar dünyanın çoğu bölgesinde, Müslümanlar ile Hıristiyanlar, bazen mal mülk konusunda, bazen de kişisel hakların ihlali iddialarıyla birbirleri ile mücadele etmektedirler.

Günümüzde değişen siyasi, ekonomik ve sosyal gerçeklerin neticesinde artan sayıda Müslüman, Batı’da yaşamaktadır ve farklı bağlamlarda ve platformlarda Hıristiyanlar ile Müslümanları bir araya getirerek aralarında diyalog tesis etmek ve dinî çatışmaları çözmek için birlikte çalışmalarına yardımcı olmak amacıyla pek çok faaliyete başlanmıştır. Yıllardan bu yana, dünyanın farklı bölgelerinde diyalog ve faaliyet merkezleri var olmuştur. Roman Katolikler için, 1962’den 1965’e kadarki II. Vatikan Konsülü diğer dinlerle ilişkili konular hakkında ve onlarla ilgili olarak yeni düşünce şekillerinin başladığının işaretlerini vermiştir ve Kilise’nin Müslümanlara “yüksek bir önem” atfettiğini belirtmesi Katoliklerin İslâm dinine bakışları açısından heyecan verici bir şekilde gelişen yeni bir yönelişe işaret etmiştir. Karşılıklı anlayışın tesisi için yeni usuller uğruna acılı geçmişin mirası bir kenara bırakılmıştır. Hıristiyan olmayanlar için oluşturulan Sekreterlik, daha sonra dinlerarası diyalog için ‘Papalık Konsülü’ adını almış ve diyalog için yeni tavırlar geliştirme, yeni inisiyatifler formüle etmenin bir aracını oluşturmuştur. 1960’larda Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki diyalog için Katolik rehberleri basılmış ve o günden bu yana defalarca revize edilmiştir.

1948’de İsviçre’nin Cenova şehrinde üyeleri arasında Protestanlar ile Roman Katolikler dışındaki Ortodoksların da bulunduğu Dünya Kiliseler Birliği’nin kurulması, Hıristiyanların Müslümanlarla diyaloğu için farklı şekillerde fırsatlar sağlamıştır. Bu tür diyalog organizasyonlarından ilki 1960’ların sonlarında gerçekleşmiş ve düzenli olarak dünyanın farklı bölgelerinde de muhtelif gündemler ve farklı katılımcılarla devam etmiştir. Dünya Kiliseler Birliği’nin (WCC) dinlerarası diyalogla ilgili biriminin adı defalarca değişmiş ve en sonunda “Dinlerarası İlişkiler ve Diyalog” adını almıştır. Birleşik Devletler’de Katolik Piskoposlar Ulusal Konferansı ile Ulusal Kiliseler Birliği dinlerarası ilişkileri teşvik etmiş ve bir dizi diyalog sürecinin sponsorluğunu yapmıştır. Protestan, Katolik ve Ortodoks- çoğu Hıristiyan teolog, büyük oranda tavırlarını değiştirerek İslam inancını geniş bir toleransla karşılar, hatta takdir eder konuma gelmişlerdir.

Müslümanların son birkaç on yılda Hıristiyanlığa karşı bakışları, temelde yakın zamanda gerçekleştirilen ve halihazırda artış kaydeden, dinî çoğulculuk gerçeği hakkında ciddi bir şekilde düşünme çabalarında ortaya çıkmaktadır. Bu özellikle 11 Eylül 2001’den bu yana çoğulcu Batı toplumlarında yaşamakta olan Müslümanlar için doğrudur. Çoğu Müslüman, Kur’an’ın Hıristiyanlar ve dinî farklılıklar hakkında söyledikleri ile toplumlar arasındaki uzun ve fırtınalı bir tarih arasında denge kurmak için mücadele etmektedir. Onlar aynı zamanda muasır Batılı Hıristiyanların kendilerinin şiddetle muhalif oldukları siyasi görüş ve eylemlere verdiği destek ile yeniden dirilişçi İslami söylemdeki Batı karşıtlığı ve Hıristiyan karşıtlığı konusunda müşahede ettikleri şeylerin etkisi altındadırlar.

Diyaloğun barışa katkısı…

Amerika ve Batı Avrupa’daki Müslümanlar kendilerini çok sayıda birbiriyle çatışan baskının konusu olarak bulmaktadırlar. Bir kısmı izolasyoncu bir duruş sergilenerek dinlerarası faaliyetler de dahil Batı tarzı sosyal yaşama katılmaktan uzak durulması gerektiği görüşüne sarılmaktadır. Batı’da yaşayan Müslümanların tamamı İslâm’ın medya tarafından ısrarlı bir şekilde negatif olarak temsil edildiğinin, sürmekte olan ve kolay kolay da giderilemeyecek haldeki önyargı ve korkunun genel kamuoyunda ortaya konulması gerektiğinin ve bizzat kendilerinin Batı toplumunun unsurları hakkındaki derin endişelerinin ve onun toplumsal özelliklerini daha fazla edinmelerinin tehlikelerinin boyutunun oldukça farkındadırlar. Dünyadaki son hadiseler Batı’daki Hıristiyanların hem İslam hakkındaki korkularının hem de İslam hakkında daha fazla öğrenme merakının seviyesini artırdığı gibi, Müslümanların çoğu bilgilerini paylaşarak, camileri davet edilen Hıristiyanlar için açık birer mekan haline getirerek ve kendi dinleri ve uygulamaları hakkında konuşmak için Hıristiyanlardan gelen davetleri kabul ederek mukabelede bulunmaktadırlar.

Müslümanlarla ilişkide bulunma konusunda, Hıristiyanlar artık Müslümanları uzun bir dönem saldırgan ve işgalci olarak gösteren miras ile hesaplaşmak ve aynı zamanda kendi tarihlerinden gelen önyargı ve yanlış anlamaların üstesinden gelmek zorundadırlar. Bu tarih üzerinden bir beklenti içine girilmesi İslam adına gerçekleştirilen uluslararası terör hadiseleri gerçeğiyle karmaşık bir hal almıştır. Daha iyi bir dinler arası ilişkiyi geliştirmeye çalışan Müslümanlar, Hıristiyan bölgelerine zorla girilmesi ile kalbura çevrilmiş ve İslam ile onun peygamberine karşı derin bir antipatinin tohumlarını atmış olan bir geçmişle yüzleşmeleri gerektiğinin farkına varmaktadırlar. Yakın gelecek hem dinler arasında bölgesel ve global bir yabancılaşmanın devam etmesi belirtisi hem de insanlığın daha geniş ölçüde iyiliği için hayati olan bir karşılıklı anlayış, farkına varma ve işbirliğine ulaşmanın aciliyetinin anlaşılacağı umudunu bir arada taşıyor gibi görünmektedir.

(*) Bu yazıyı Zaman için kaleme alan Smith Connecticut eyaleti Hartford İlahiyat Fakültesi İslam Çalısmaları profesörüdür. “Müslüman Dünyası” isimli derginin co-editörü Smith aynı zamanda “Kur’an Tefsir Tarihinde İslam Kavramı” isimli kitabın yazarı ve “Amerika’ya Göreve” kitabının yazarlarından biridir. Kendisi Milli Kiliseler Konseyi Dinlerarasi İlişkiler Komisyonu üyesi olarak da hizmet vermektedir.

Yorumlar kapatıldı.