İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan ne düşünüyor? (2)

Turhan Çömez

Geçen hafta Ermenistan’ın sözde soykırıma dair düşünce yapısını anlatmıştım. Kaldığım yerden devam ediyorum.

Halk genel olarak sınırın açılması konusunda ciddi bir beklenti içinde. En fazla karşılaştığım soru sınırın ne zaman açılacağı oldu. Küçük bir azınlık ise, Türkiye’nin ekonomik olarak Ermenistan’ı istila edeceği iddiasıyla sınırın açılmasına karşı çıkıyor.

Türkiye’nin çok güçlü ve büyük bir devlet olduğunu, Ermenistan üzerinde emellerinin bulunduğunu, sınırı kapalı tutarak Ermenistan’ı ekonomik olarak baskı altına almayı planladığını düşünüyorlar. Sınırın açılmasının iyi niyete dair bir güvence için şart olduğunu söylüyorlar. Ülkede öyle bir paranoya oluşmuş ki, Türkiye’nin sözde soykırımdan suçlu olamasa bile, kapıları kapatmakla bu suça ortak olduğunu iddia ediyorlar. (Politikacılar yaşanan bazı ekonomik sorunları sınırın kapalı olmasına ve dolayısıyla, Türkiye’nin kötü niyetine bağlayarak, halkı anlamsızca tahrik etme kolaycılığına düşüyorlar.)

Sınırın kapalı olması nedeniyle, diasporadaki Ermeniler buraya daha fazla ilgi göstermeye başlamışlar. Ermenistan’da yaşayanlar ise, bu kısıtlamadan dolayı, Gürcistan ve İran üzerinden ticaret yapmak ve yabancı işadamlarını buraya çekmek için daha fazla çaba harcıyorlar (Bir anlamda hırslanmışlar.)

Halk, sınırın açılması için, AB (Özellikle Fransa), ABD, Rusya’nın Türkiye’ye baskı yapması gerektiğine inanıyor. Müzakerelerinin başlamasıyla, Türkiye’ye baskıların artacağına ve kapının zorunlu olarak açılacağına, açılmaması halindeyse Türkiye’nin AB’ye girmeyeceğini düşünüyorlar.

Sınırın açılmayışı ve diplomatik ilişki kurulmayışında esas neden onlara göre Karabağ sorunu. Ancak Azerbeycan’ın üçüncü ülke olduğu, bu meselede belirleyici rol oynamaması gerektiği düşünülüyor.

Ermenistan’ın deniz ticareti yoluyla yıllık 50.000 konteynerlik bir işlem kapasitesi var. Bunu Gürcistan’ın Poti Limanı’ndan gerçekleştiriyor. Sınırın açılması halinde bu potansiyel Trabzon Limanı’na kayacak. Bunun ekonomik katma değeri ise 80 milyon dolar. Yine, demiryolunun açılması halinde Türkiye’nin yıllık 600 milyon dolar kazanım elde edeceği ifade ediliyor.

Sınır açılsa bile sözde soykırım iddialarından vazgeçeceklerini söylemek olanaksız. (Ancak, sınırın kapalı tutulmasıyla, Ermenistan’ın ekonomik olarak zorda kalarak iddialarından vazgeçeceğini sananlar bana göre yanılıyor. Bu onlar için daha fazla tahrik etmek dışında bir anlam taşımıyor.)

Türkiye’den toprak taleplerinin olmadığını, bunu Ermeni devlet adamlarının defalarca yazılı ve sözlü olarak ifade ettiklerini söylüyorlar. (Ancak her yerde Büyük Ermenistan haritası var) Öte yandan çoğunda Türkiye tarafından işgal edilme korkusu var. Sokaktaki vatandaşa nereli olduğu sorulduğunda, genellikle atalarının göç ettiği yeri söylüyor. (Dışişleri Bakanı Oskanyan’ın annesiyle karşılaştığımda Muş’lu olduğunu söyledi.)

Türklerin Ermeni kültür mirasıyla ilgili art niyet taşıdığına dair yaygın bir kanaat var. Ancak Başbakan Erdoğan’ın Akdamar Kilisesi’nde başlattığı restorasyon şaşırtıcı bir etki yapmış ve son derece olumlu karşılanmış.

Kapının açılması kadar diplomatik ilişki kurulmasını da önemsiyorlar. (Bu da bir iyi niyet göstergesi kabul ediliyor) Karşılaştığım her gazeteci yaptığım gezinin resmi mi gayrı resmi mi olduğunu sordu. Bunu gelecek adına bir umut olarak algıladılar.

Diaspora ile Ermenistan’ın öncelikleri farklı. Ancak sözde soykırım iddiaları ile ilgili düşünce yapıları tamamen ortak. Küçük bir azınlık, diasporanın Ermenistan ilişkilerinde belirleyici olmaması gerektiğini savunuyor. Türkiye’nin, Ermenistan’la, diasporayla ve Ermeni azınlığı ile olan ilişkilerini farklı değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorlar.

Halkın durumu sanıldığı gibi zor değil. Dışarıdan gelen önemli miktarda destek var. Gelir dağılımındaki dengesizlik fazla. Köylerin elektrik-su-ulaşım ve altyapı sorunu yok. Pek çok köyün kütüphanesi var. Dolayısıyla ekonomik kalkınma süratlenirse, gelişimin hızlı olacağı söylenebilir.

Mevcut yönetimin halk desteği oldukça az görünüyor. (Güç odaklarından destek aldığı söyleniyor) Ancak muhalefet, örgütsüz ve parçalı.

Rusya’nın ve ABD’nin halk üzerindeki etkisi hemen hemen aynı. Rusya’nın eskiden gelen etkinliği var. (Moskova’da yaşayan nüfusun % 10’u Ermeni) Ancak ABD’nin de etkinliğinin arttığını söylemek mümkün. (ABD’nin yeni yaptığı büyükelçilik binasının büyüklüğü de verdiği önemin bir göstergesi) USA-ID yardım kuruluşları etkinliğini artırmaya başlamış. Şimdilik sadece yardım organizasyonları ile ilgileniyorlar. Siyasal etkinlikleri yok. Ancak, Soros’un Açık Toplum Vakfı burada da kendini göstermeye başlamış. (I. Puşkin Caddesi 2008 seçimlerine doğru hareketleneceğe benziyor) Öğrencilerde Batı hayranlığı ortaya çıkmaya başlamış. İngilizce yaygın olarak kullanılıyor.

Ermeni halkının Türk halkına kin duymaması gerektiği savunan küçük azınlık var. (Bunlardan tehcir sırasında Ermenilere yardımcı olan Türklere dair hikayeler duymanız mümkün)

Türk-Ermeni barış komisyonun kurulmasının bir işe yaramayacağını, üçüncü ülkelerin bu sorundan rant elde ettiğini, ilişkilerin karşılıklı iki ülke arasında çözülebilecek sorunlar olduğunu söyleyen çok sayıda sağduyulu politikacıları var.

Türkiye’den gelecek haberlerin hepsine son derece duyarlılar. Türk medyası çok yakından takip ediliyor.

* * *

Bunlar benim gözlemlerim.

Bu kadar çok ayrışma, önyargı, şüphe ve taassup dolu bir atmosferde, yaşadıklarım ışığında ne gibi bir sonuca vardığımı sorarsanız;

Medeni iki komşu olarak başkalarına ihtiyaç duymadan konuşabileceğimizi ve birbirimizi anlamak için çaba harcayabileceğimizi fark ettim.

Benim için anlamlı olan buydu.

Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.

Yorumlar kapatıldı.