İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransız Kemalizmi, bir nevi Türk Jakobenizmi mi?

Mehmet Barlas
Yurt ve dünya sorunlarına aydınlık, çarpıcı ve berrak bakış açıları getiren yazılarını ilgi ile izlediğim Raffi Hermon’un, Fransa’daki AB Anayasa Referandumu’nu yorumlayışını siz sayın okurlarımla paylaşmadan edemedim. Dün Hürriyet’te Özdemir İnce, Hermon’un yazdıklarına yorumlar getirmişti. Ben bunları yorumsuz aktarıyorum.

İşte bazı paragraflar:

– “Türk kafalı” veya “Fransız kalmak” gibi deyişler üreterek, birbirlerini nasıl gördüklerini ima eden, ama hem birbirlerine benzeyen, hem hayran olan ve hem de kızan iki toplum ve devlet de, yine Türkiye ve Fransa’dır!

– 30 Mayıs sabahı, Fransa’daki AB Anayasa Referandumu sonuçlarını geç saatlere dek izleme sonucu, patlamamış afyonunu, dev bir kahveyle patlatan, 68 Mayıs’ın Türkiyelisi Yozgatlı Jean Claude Kebapçıyan’ı, Fransa Solu’nun Hayır’ını yorumluyordu: “Görüyor musun, Fransa’nın solcuları bile, sıyrılamıyor, Jacoben ulus devletçiliğinden, tıpkı Türkiye solcularının, kolayca Kemalizm’den sıyrılamadıkları gibi!”

-Ligue Communiste Revolutionnaire (Devrimci Komünist Ligi) gibi, uç solun efsanevi kuruluşuyla Front National (Ulusal Cephe) gibi, antisemit, yabancı düşmanı ve ırkçı söz ve tavırlarıyla tanınmış partinin el ele, referanduma “Hayır” oyu kullanmalarını da Kebapçıyan şöyle okuyordu: “Her ne kadar da ‘Fransa uç solu, daha bilinçli olma imkânına sahip olmuştur’ v.s. denilse de -olmayanları tenzih ederek tabii- bir Frenk Kemalizmi olan Jacobenizm’in etkisinden kurtulamayışı ve Türkiye Solu’nun, bir alla turca Jacobenliği olan, 30’ların Kemalizminin etkisinden kurtulamamış olması, bal gibi benziyor!”

‘Egemenliğimiz elden gidiyor’ diye uç sol ve sağın yaptıkları tartışmaları izledim, Fransa bu şekilde mi Türkiye’ye örnek olacak, Avrupalılığı Türkiye’ye anlatacaktı? İç politikaya endeksli dış politika saptandı sanki. Durum, Hollanda’nın da (küçük ülkenin kendi önemini büyüklere hatırlatmasının payı da var) ‘Hayır’ demesiyle sınırlı değil; benzeri bir mızıkçılığa cesaret edemeyen, başka ülkelerin de, bu yöne eğilmeleri de olası…

Başka konumda bulunan Türkiye’nin, bir referandum yaptığı takdirde ise tarihe, bu kez Fransa gibi “mızıkçı” değil, tersine “cesur” bir ülke olarak geçebilmesi de olası… AB’nin, bu aşamada Türkiye’den kesinlikle böyle bir talebi yok. Bugüne dek, sözde veya reelde yaptığı, ilerde yapmayı taahhüt ettiği ve edemediği tüm reformlar bir yana, referandumda: “AB’yi can-ı gönülden istiyoruz!” diye yanıtlamış bir Türkiye’nin bırakacağı izlenimi düşünebiliyor musunuz?..

Kısacası: Türk kafalı (!) ve Fransız kalmak (!) gibi deyişler üreterek, birbirlerini nasıl gördüklerini ima eden, ama hem birbirlerine benzeyen, hem hayran olan ve hem de kızan, iki toplum ve devlettirler, Türkiye ve Fransa! İlerde, Paris’in yanlış’ı diye anılacak AB Anayasası referandum kararı’nın tersi, Toplum’un AB’yi gönülden istemesi üzerine yapacağı referandum kararı ise, Ankara’nın doğru’su olabilir bizce!

Yorumlar kapatıldı.