İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni konferansı

Gündüz Vassaf

Son Ermeni konferansı tartışmaları, toplumun kimi temsilcilerinin temel kavramlar üzerine cahilliklerini bir kez daha ortaya koydu. Devleti korumak iddiasıyla yaptıkları fevri çıkışlar Türkiye’ye ‘Geceyarısı Ekspresi’ filmi kadar zararlı oldu. Türkiye’nin normalleşerek oluşturmaya başladığı yeni konumuna sekte vurdu. Meclis kürsüsünden üniversitelerin lanetlenmesine hükümetin ilk günlerdeki suskunluğu, kendi sözcüleri için, bırakın onu görevinden azletmeyi, ‘şahsi görüşüdür’ diye geçiştirmeleri ibret vericiydi.

Cumhuriyet’in yarı tarihini kapsayan tek parti döneminden sonra, Türkiye’nin yaşadığı askeri darbeler bu ülkede demokrasi kavramının gelişmesini engelleyip, toplumun vakurla değil heyecanla yönlendirilmesine de neden oluyor. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü’nün toplantıyı ertelemesi, hükümet sözcüsünün Meclis kürsüsünden yaptığı provokatif haykırışların neden olabileceği öngörülmez felaketler karşısında, üniversite özerkliğinden kaçınılmaz olarak ödün vererek üstlendiği bir sorumluluk örneği, devleti temsil etme iddiasındakilerin sorumsuzlukları karşısında zorunlu bir davranış idi…

Osmanlıca ‘münazara’ kelimesinin Türkçede tek bir kelimeyle bir karşılığı olmaması, toplumumuzda temel kavramların gelişmemesinin vahim bir belirtisi.

Son bir kaç haftadır, iki tarafın karşıt görüşleri savunduğu anlamına gelen münazarayla, konferans ve akademik toplantıları, sade devlet ve basın değil, üniversite adına konuşanların bir kısmı bile birbirine karıştırdı. Bu cehaletimize de şaşmamak gerek. Birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye’nin lise ya da üniversitelerinde, karşıt görüşlerin tartışıldığı münazara kulüpleri olsaydı bile, buralarda kanlı bıçaklı olmadan, polis baskısına maruz kalmadan, örneğin ‘Türkiye’de, cumhuriyet yerine anayasal monarşi, toplumun dokusuna daha uygundur’ gibi bir konu tartışılabilir miydi?

Konusu ne olursa olsun münazara, yani karşıt görüşlerin tartışması, genellikle okullarda ya da münazara kulüplerinde yapılır, üniversitelerde değil. Akademik toplantılarda hiç değil. Münazara bir tür fikir cimnastiğidir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde aymazca öne sürüldüğü gibi ‘bilimsel tartışma’ değildir.

Üniversitelerde yapılan konferanslar ya da toplantılardaysa, münazaraların tersine, çok değil, tekseslilik hâkimdir. Örneğin, ‘Türkiye’de 12 Eylül döneminde Mamak Askeri Cezaevi’nde Kullanılan Psikolojik İşkence Yöntemleri,’ bir doktora tezi ya da bilimsel bir toplantının konusu olabilir. Bu toplantıda konuşmacıların, işkence yöntemlerini, işkencecilerin eğitimini, işkence görenlerin psikolojisini incelemekle yetinmesi doğaldır. Burada kimsenin işkence yapılmadı, ya da işkence yapıldı ama onlar vatan hainiydi gibi, ya da Kenan Evren’in dediği gibi, ‘Asmayacaktık da besleyecek miydik’ türünden konuşma yapması beklenmez. Böyle fikirler beyan edenlerin de davet edilmesi önerilmez…

Üniversitede ‘Türkiye’de 12 Eylül Döneminde İşkenceyle İlgili Devletin
Tutumu’ gibi işkencenin nedenlerini, stratejik ortaklıkları araştıran bir toplantı da düzenlenebilir. Üniversite toplantılarında temel
amaç, münazaranın tersine, tartışmak değil, öncelikle bilgi üretmektir. Ancak bilgi üretildikten sonra tartışmaya açılır.

Üniversite, ordu gibi, milli menfaatleri korumakla yükümlü bir kurum da değildir.

Üniversitenin devletle bütünleşmesi, kritik düşünceyi susturarak bilimin gelişmesine ket vurduğu gibi, uzun vadede toplum ve devletin de aleyhine olduğunun vahim örnekleri tarihte çok görüldü. Türkiye’de de, Milli Şef İnönü döneminde, devletin, köylü ve işçiler üzerine araştırma yapılmasının bile milli menfaatlere aykırı görüldüğünü, bu nedenle Muzaffer Şerif, Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes gibi profösörlerin üniversiteden atılıp Türkiye’den ayrılmak zorunda bırakıldıklarını, her birinin kendi alanında dünyanın sayılı bilim adamları arasına girdiğini, yine mi hatırlatmak lazım?

Devlet adına hareket edenler yakın tarihlerinden bile ders alamayacak kadar aciz mi?

Önümüzdeki günlerde Türkiye’de gereken, yakın zamanda gerçekleşeceğini umduğum ‘İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri’ toplantısı üzerine odaklaşmak yerine, hassas konu ya da milli menfaat anlayışımızın normalleşerek, üniversitelerimizin, özellikle başka ülkelerle de karşılaştırıldığında, sosyal bilimlerde de kendi bilgilerini üretir hale gelmesi. Son günlerde olduğu gibi, kimi fevri ve cahil çıkışların paniğine kapılanlar olacaktır. Oysa, Türkiye artık bilgi ve eleştiriyi birbirinden ayırt edecek olgunlukta olduğu gibi, yurt sevgisini de ‘düşman’a göre tanımlamayacak güçte.

Yorumlar kapatıldı.