İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Erdemi unutmanın rahatlığı

Etyen Mahçupyan

Epeyce yaygın bir argümana bakılırsa Türkler geçmişi unutarak geleceğe bakmayı tercih eden bir kavimdir. Çekilen acıların arkada bırakılmasının dünyaya bir lütuf gibi sunulması yanında, bu tavrın herkesçe paylaşılması durumunda barışın sağlanacağı öne sürülür… Gerçekten de herkesin geçmişi unutmasının taze bir başlangıç oluşturacağı açık; ama herkesin geçmişi unutmamasının da belirli bir nedeni var: Herkes aynı geçmişi yaşamadı. Kendinizin adil bir hesaplaşma sürecinin içinden geldiğini düşünüyorsanız, geçmişi unutmak zor olmayabilir. Ancak geçmişte yaşanıldığı düşünülen haksızlığın telafi edilmediğine inanan kavimler için bu o kadar kolay değil. Oğluyla kapışan ve oğlunun bir tekme atmasına karşın onu pestili çıkıncaya kadar döven bir babanın; ertesi gün gelip “bak ben dün olanları unuttum, sen de unut” demesi ne kadar işlevsel olabilir? Dolayısıyla unutmanın erdeminden söz edenlerin, unutulması istenen geçmişin eşdüzeyliliğini kollayan bir erdem anlayışını savunmaları da beklenir… Tarih ancak gerçekliği taşıdığı zaman herkesin gözünde eşitlenme şansına sahip olur ve ancak o durumda unutulmaya hazır hale gelir.

Diğer taraftan unutmanın erdemini vurgulayanların, hatırlamanın da bir erdemlilik kıstasına sahip olduğunu unutmamaları gerekir. Diğer bir deyişle hatırlananların nasıl sunulduğu, bu ‘hatırlatma işlemi’ esnasında etik kaygılara ne denli riayet edildiği doğrudan erdem algısıyla bağlantılıdır. Atv televizyonunun 11 Mayıs akşam haberleri ‘Genelkurmay Arşivinden canlı yayın’ başlığı altında ve ‘belgeler konuşuyor… Ermeni iddiaları teker teker çürütülüyor’ mesajı eşliğinde bazı ‘belgeler’ sundu. Bir isim listesinin ve çeşitli fotoğrafların gösterildiği programda; söz konusu dokümanların Ermeniler tarafından katledilenlere ait olduğundan hareketle ‘karşı tezlerin’ karşılanmasına çalışıldı. Gerçekten de Ermeni çetelerinin Rus ordusu ile birlikte Anadolu’ya girdiği 1918 yılında yaptığı zulümün boyutları insani algıyı aşar. Ancak bunlar bilinmeyen ve hele gizlenen bilgiler değil. Bütün Ermeni kaynakları bu vahşeti açıklıkla anlattığı gibi; bazı milliyetçi Ermeni tarihçiler olayı nerdeyse normalleştirirler. Çünkü onlara göre bu vahşet 1915’de olanların doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir intikam ihtiyacıdır…

Bu milliyetçi ve gayrı insani bakışa katılmamak bir yana; atv’deki yayının erdemi üzerine birkaç söz söylemek gerekiyor: Sonunda Genelkurmay’a teşekkür edilen bu yayının yapılması için arşive gitmeye hiç gerek yoktu; çünkü gösterilenler basılmış olan bir kitabın sayfalarından ibaret. Bu ‘şişirme’ sayesinde insanların daha fazla etkileneceği hesaplanmış olabilir, ama bu tür haberlerin geri tepebileceğinin de düşünülmesi gerek. Örneğin 1. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı ordusunda bir sürü Ermeni’nin hizmet vermesi, haberde söylendiği üzere ‘soykırım’ iddiasını çürütmez. Çünkü bir olgunun varlığı kendiliğinden başka bir olgunun varlığını ortadan kaldırmaz. Bunun için araya hem kronolojik takip, hem aktöre ilişkin açık niyet, hem de sebep/sonuç ilişkisi koyulmalıdır. Tarihçilik de zaten o iki olgunun nasıl birlikte olmuş olabildiğinin sorgulanmasıyla başlar…

Unutmanın erdeminden söz edenlerin gidebilecekleri en vahim nokta ise tabii ki bizzat erdemin unutulmasıdır… Örneğin Halaçoğlu’nu suçlayan İsviçre yargısını protesto etme adı altında tarihçilerden imza toplayıp, sonra da onların haberi olmadan bu dilekçeye kendi resmi tarih anlayışlarını ekleyen; sadece tarihi değil, kendi çevrelerini de siyasetlerine alet eden bir insan tipolojisinin erdemle ilgisi olabilir mi? Bu yaşananları ve bu insanları da erdem adına unutmamız mı gerekiyor dersiniz?

Yorumlar kapatıldı.