İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İntihal…

İsmet Berkan

Konunun uzmanı olmadığım için çok yüksek sesle konuşamıyorum ama bu Ermeni meselesinde ve özellikle Britanya hükümetinin 1. Dünya Savaşı sırasında yayımladığı ‘Mavi Kitap’ isimli kitabın reddettirilmesi çabaları konusunda birkaç yazı yazdım.

‘Mavi Kitap’, evet belli ki bir propaganda kitabı ama onun propaganda için yazılmış olması, yayımlanıp dağıtılmış olması, içeriğinin tamamen yalanlardan oluşmasını gerektirmiyor.

Nitekim, benim anladığım, başlangıçta bu kitapta aktarılan birinci elden tanıklıklardaki ‘tanık’ların kimler olduğu açıklanmamışken, kitabın yayımından kısa bir süre sonra ‘Mavi Kitap’ta geçen ve tanıkları gizleyen kodların ne anlama geldiğine dair bir katalog da yayımlanmış. Yani, kitaptaki tanıkların kimler olduğu başlangıçtaki kısa bir süre dışında hep biliniyormuş.

Peki bu durumda ne yalan olabilir? Bu durumda söz konusu tanıklar yalan söylüyor olabilir ancak. Ama burada da, o zamanki Anadolu coğrafyasının neredeyse her köşesinden 150’yi aşkın farklı kişiden söz ediyoruz. Bu kadar kişinin sözleşip aynı yönde yalan söylemeleri ne kadar mümkün, bilmiyorum.

Kaldı ki, Türkiye’nin ‘Mavi Kitap’ın bir ‘propaganda kitabı’ olduğunu ilan ettirme çabalarını anlamak da kolay değil. Ne elde edilecek bu yapılınca? (Akademik dünyanın gözünde ‘Mavi Kitap’ın propaganda amacıyla hazırlanıp yayımlandığına dair en ufak bir kuşku bile yok zaten.) Dediğim gibi, içeriği yalan mı değil mi, o önemli…

‘Mavi Kitap’ın içeriğinin yalan olduğunu söylemek demek, ‘1915 ve izleyen yıllarda Anadolu’daki Ermenilerin başına hiçbir şey gelmedi’ demektir. Oysa benim bildiğim Türkiye bunu hiçbir zaman söylemedi, ‘Karşılıklı öldürmeler oldu’ dedi. Biz, 2005 yılında, sahiden 1915’te Ermenilere hiçbir şey olmadığını mı savunuyoruz?

Meselenin bir başka boyutu, bu konuda İngiltere ile itişmek. Benim bildiğim dünyada sadece İngiltere, hükümet düzeyinde bir deklarasyonda bulunarak, ‘Bir Ermeni soykırımı olmamıştır’ dedi. Şimdi o İngiltere kalkıp bizim parlamentomuzun mektubuna cevaben, ‘Mavi Kitap’ta yazılı olanlar satırı satırına doğrudur’ derse ne yapacağız? Durduk yerde bir dostu kaybetmeye çalışmanın anlamı var mı?

Ve son olarak dünkü Radikal’de yer alan ‘intihal’ iddiası… Neden bir ülkenin parlamentosu kalkar da sanki bir bilim dergisine gönderiliyormuş gibi dipnotlarla süslenmiş bir ‘makale’ yazar?

Bizim Meclis’in Birleşik Krallık Parlamentosu’na gönderdiği mektubu okuyunca şaşırdım doğrusu. Mektup dediğiniz kısa olur, talebi bildirir. Ama o mektuba talebinizi bilimsel olarak güçlendirdiğini düşündüğünüz bazı makaleleri ya da kitapları ekleyebilirsiniz elbette ama bunlar ‘ek’ olur, ana metin olmazlar.

Daha önce birisi, yani Amerikalı tarihçi Justin McCarthy oturmuş, bugün bizim Meclisimizin yazmak istediği makale-mektubun gayet iyi bir versiyonunu kaleme almış. Neden aynı konuda bir şey daha yazmaya uğraşıyoruz ki? Mektubumuza McCarthy’nin makalesini ekleriz, olur biter… Bunu yapmayınca, amacınız fikir hırsızlığı olmasa bile ister istemez birinin fikirlerini ‘intihal etmiş’ duruma düşersiniz. Bir makaleye kaç dipnot verilebilir ki? Umarım Justin McCarthy’nin kendisinden yapılan bu ‘intihal’den haberi vardır ve gerekli izni vermiştir…

Türkiye’nin Ermeni konusundaki girişimleri maalesef bana pek güven vermiyor.

Bunların yeterince düşünüldüğünden de emin değilim…

Yorumlar kapatıldı.