İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

[İngiliz resmi arşivleri Ermeni Soykırımı iddialarını yalanlıyor] Bırakalım belgeler konuşsun!

Doç.Dr. Bülent Özdemir

Son günlerde sözde Ermeni soykırımı iddialarının siyasi mi yoksa tarihi bir sorun mu olduğu konusunda yapılan tartışmalar ilginç bir noktaya gelmiştir. Konunun asıl önemli olan yönü daha önce bu tartışmaların kullanılan arşiv belgeleri üzerinde yapılıyor olmasıdır.

Türk devletinin ve Türk tarihçilerin, Osmanlı arşivindeki konuyla ilgili belgelerin herkese açık olduğu şeklindeki açıklamalarına, Ermeni tezini savunanlar tarafından itiraz edilmiş ve Osmanlı belgelerinin ayıklanarak kullanıldığı iddia edilmiştir. Bu itirazların Osmanlı arşivinde hiç araştırma yapmayan bilim adamları tarafından yapılıyor olması düşündürücü olmakla birlikte, konunun akademik tartışma ortamı içinde ele alınıp incelenmesini de engelleyici ve tümden reddedici bir tutum sergilenmesi de şaşırtıcıdır. Bu noktada, Türk Tarih Kurumu bünyesinde kurulan Ermeni Araştırmaları Masası önemli bir inisiyatif kullanarak konuyla ilgili, yabancı devlet arşivlerinde (İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve Rusya) araştırmalar yapmıştır. Bir anlamda Ermeni tezini savunanların bu konudaki resti görülmüş ve Osmanlı arşivi dışındaki yabancı devlet arşivlerinde yapılan araştırmalar neticesinde ilk olarak Ermeniler, Sürgün ve Göç (1) adı verilen ve tehcir öncesinde ve sonrasındaki Ermeni nüfus hareketlerini inceleyen bir kitap yayınlanmıştır. Kitap, yabancı devlet arşivlerindeki belgeler kullanılarak yapılan demografik çalışmalarla, Ermenilerin en önemli ve dikkat çekici iddiası olan 1,5 milyona yakın Ermeni’nin öldürüldüğü iddiasının haksızlığını göstermesi bakımından önemlidir.

İngiliz resmî arşivindeki çarpıcı belge ne diyor?

Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı devam ederken 1915 yılında aldığı Ermenilerin sürgün edilmesi kararı ve sonrasında yaşanan olaylara dayandırılmakla birlikte, savaştan çok daha önce Rusya’ya karşı Ermenistan’da başlatılan ve örgütlü bir şekilde ihtilalci Taşnak ve Hınçak komitaları tarafından yürütülen bağımsızlık mücadelesinin, Osmanlı toprakları içindeki Ermeni komitacılar tarafından da Osmanlı’ya karşı bir mücadele şeklinde kabul görmesi ve tehcir kararına kadar yaşanan olaylar sorunun anlaşılmasında önem arz etmektedir. Ermeni sorununun bugün geldiği noktaya baktığımızda, Ermeniler açısından tarihsel bir hesaplaşmadan çok politik talepler ve çıkar hesapları doğrultusunda bir hesaplaşma söz konusudur.

Bu noktada, konu üzerinde akademik çalışmalar yapan tarihçi ya da bilim adamları dışında kalan okuyucu kitlesi için arşiv belgelerinin ne anlama geldiği ve ne ifade ettiğine bir örnek olması için 1904 yılında İngiltere Van konsolosunun İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği bir raporu(2) aşağıda aynen nakletmek istiyorum.

Tarih biliminde, tarihçi ve belge arasındaki ilişkiyi etkileyen temel metodolojik tartışmalar vardır. Genel olarak bunlar tarihçinin niteliği, kim olduğu, dünya görüşü, bağlı olduğu ekol, nasıl bir eğitim aldığıyla başlar ve belgenin niteliği, türü, hazırlanma nedeni ve otantikliği gibi parametrelerle devam eder ve tarihçinin bu belgeyi nasıl, ne şekilde, hangi oranda ve hangi amaç için kullandığı gibi sorularla sonuçlanır. Ben bu belgeyi bir tarihçi olarak hiçbir şahsi yoruma tabi tutmadan okuyucuların görüşlerine sunuyorum.

Sadece burada belge hakkında dikkat edilmesi gereken bazı noktaları vurgulamak istiyorum. Bu belge 1904 yılına aittir, yani tehcirden 11 yıl önceki şartları anlatır. Bir Osmanlı belgesi olmadığının yanı sıra bölgede konsolosluk açmakla ticari ya da siyasi çıkarının olduğunu anladığımız İngiltere’nin bir konsolosu tarafından yazılmıştır. Yani bölgeye kendi çıkarları açısından bakan bir üçüncü şahsın gözlemleri söz konusudur bu belgede. Diğer bir husus, belgenin bir gazete haberi olarak geniş kitlelere duyurulmak kaygısı ya da abartısıyla yazılmamış olduğudur. Yine belgenin kısa bir süre için bölgeyi ziyaret eden bir yabancı gezgin tarafından, bölge hakkında tamamen sathi bilgilerle hazırlanmış olmaması önemlidir. Bu belge, yazarın şahsi hatıratı ya da günlüğü olmadığı gibi kendisini de duygusal olarak etkileyen ve olayın bir parçası olmuş bir görgü tanığı ifadesi de değildir. Halbuki, Ermenilerin soykırım iddialarının temel dayanak noktalarından birini oluşturan Arnold Toynbee’nin hazırladığı Mavi Kitap (Blue Book) sonradan toplanıp derlenen ve daha çok misyonerlerin hazırladığı görgü tanığı anlatılarına dayanmaktadır. Son olarak belgeyle ilgili dikkatinizi çekmek istediğim bir konu da, çok yakın zamanda yaşadığımız PKK terör olayları ve gelişen süreç ile pek çok paralellikler kurabilecek olmamızdır. İşte belge ve sizi kısa bir süre için tarih yorumlarınızla baş başa bırakıyorum:

“Van, 21 Eylül 1904

Efendim, 40 numaralı raporumda bahsettiğim ‘Doktor’ olarak bilinen önde gelen ihtilalci ile yaptığım iki mülakatımı rapor etmekten onur duyarım. Muş’tan ayrıldığımda, Ermeni murahhas, eğer mümkünse Van’daki ihtilalcilerle iletişim kurmam ve Van’da daha fazla olaylar çıkarmalarını engellemem konularında bana yalvardı. Hiç şüphem yok ki onun girişimiyle, Van’a döndükten kısa süre sonra bu şahıs benimle irtibat kurdu. Doktor (burada sadece bu isimle biliniyor) Avrupa komitelerinin baş temsilcisi olarak görünüyor ve ciddi bir etkiye sahip. Söylediğine göre St. Petersburg’da yetişmiş ve tıp diplomasını da oradan almış. Konuşmamızın detaylarını vermem anlamsız olacak fakat net sonuç şu ki: İhtilalciler biraz inatçı görünüyorlar ve sert tedbirlerin kendileri açısından bir Avrupa müdahalesini doğuracağı fikrine bağlanmışlar. Öyle görünüyor ki Avrupa basınının (özellikle Fransız) bir bölümünden (özellikle M. Delcasse ve M. Anatole’un konuşmaları) böyle bir ümide kapılmışlar. Farkına varmadıkları şey bu basının daha çok sorumluluk taşımayan kişilerin görüşlerini seslendirmesi ve hiçbir devleti Ermenilerin lehine harekete geçmek noktasında bağlamamasıdır. Gerçekte, ihtilalci komiteler hazırladıkları doğru olmayan raporlar ve özel olarak hazırlanmış haberlerle Avrupa basınındaki bu kişileri aldatırken, kendileri de yine bu kişiler tarafından kandırılıyorlarmış gibi görünüyor. Doktor çok yakında kesinlikle bir şeyler olacağı için, Van’dan tekrar ayrılmamam konusunda beni uyardı. Bunu önlemek için, eğer bölge tekrar huzura kavuşursa reformların yapılacağı konusunda söz verip veremeyeceğimi sordu. Ona böyle bir söz vermemin yetkimin dışında olduğunu söyledim ve yapılması için tavsiye ettiğim şeyin Ermeni halkının durumunun iyileştirilmesi için tek ve en iyi şans olduğunu söyledim. İzlenecek yol, öncelikle aktif ihtilalci hareketlerin durdurulması ve yabancı güçlerin, Türk hükümetine reformları yapması hususunda baskı yapmaları için yeterli derecede uyanık ve ülkenin içinde bulunduğu durumun farkında olduklarına inanmalarıdır. Ayrıca ona kendi görüşüm olarak diplomatik girişimlerden başka, güçle müdahalenin mümkün olmadığını söyledim. Sonunda ihtilalcilerin sessiz kalması konusunda benimle hemfikir oldu ve bir ay için huzurun bozulması noktasında hiçbir şeye izin vermeyeceğine dair güvence verdi. Eğer bu zaman dilimi sonunda, ben kendisine reformların yapılması noktasında kesin bir ümit verebilirsem, ülkenin bu bölümündeki ihtilalci hareketlerin hepsini durduracak. Eğer bu olmazsa hadiseler kendi yolunu bulacak.

Bunlar onun sözleri fakat bana göre komitelerin bu kadar büyük bir gücü bu adama vermiş olmaları ve böyle bir sözü yerine getirebilmesi konularında biraz şüphe var. Geçici bırakışmalar açısından inanıyorum ki, etkin biri ve nitekim şu günlerde ihtilalcilerle ilgili neredeyse hiçbir şey duyulmuyor. Doktor, hepsini, Antranik (ünlü bir Ermeni komitacı terörist lider) dahil sınırın ötesine gönderdiğini fakat istendiğinde tekrar geri gelebileceklerini söylüyor. Buradaki olayların durumu şu an için böyle. Van’daki durum oldukça iyileşti ve gelecekte problem yaşanıp yaşanmayacağı tamamen ihtilalcilere bağlı görünüyor. Bu mülakatın içeriğinden Fransız meslektaşımı da haberdar ettim.

Ekselanslarının duymaktan hoşlanacağı birkaç önemli nokta daha var. Doktor, bu bölgede yaşanan olayların profesyonel ihtilalciler ve komitacıların değil, neredeyse tamamen halkın, yapılan baskılara dayanamayıp özgürlüklerine kavuşmak için bir şeyler yapması gerektiğine inanmaları sonucu ortaya çıktığı noktasında beni etkilemeye çalıştı. İşte halkın bu çağrısına bir cevap olarak komitalar onlara silah ve liderlik sağlıyorlarmış. Bu alkışlanacak teori pek çoğu tarafından kabul görüyor; fakat bunun böyle olmadığı ortada. Hiç şüphe yok ki Ermeni halk, ihtilalcilerin ulaşmaya çalıştıkları sonuca (daha iyi bir yönetim) sempati duyuyorlar, fakat ihtilalcilerin bu sonuca ulaşmak için gerekli olduğunu düşündükleri çile ve acı çekmek şeklindeki uygulamaları konusunda gönüllü değiller. Eskisi gibi barış içinde kalmayı, köylerinin yakılmasına, öldürülmelerine ve hapse atılmalarına tercih ediyorlar. Misyonerlerin söylediğine göre köylerdeki halk artık devlet ve Kürtlerden başka şimdi bir de ihtilalcilerin üçüncü efendileri olduğunu söyleyip şikayet ediyorlarmış. Köylülerin ihtilalcilerden tüfek satın almaları için inek ve koyunlarını satmaya zorlandıkları yönünde ciddi kaynaklardan haberler geliyor. İhtilalcilerin fonları için zorla toplanan paralar, devletin aldığı vergi ve Kürtlerin zorla topladıklarına eklenmiş durumda. İhtilalciler ne söylerlerse söylesinler halk bu durumdan hiç memnun değil. Doktor, kendi düşüncemi oluşturan iki önemli noktada beni doğruladı fakat delil elde edemedim. Birincisi, Muş, Sason ve Talori’de tahrip edilen köylerin Ermenilerin kendileri tarafından daha askerler köylere ulaşmadan yakıldığıdır. Doktorun, bu yapılanların doğru olduğunu kabul etmesine çok sevindim, çünkü daha önce bunu kabul eden hiçbir Ermeni bulamamıştım. İkincisi, halen Muş’ta murahhas üye olan Vartan Vartabed’in Ermeni ihtilalcilerle çok yakın bir ilişki içinde olduğunun şüphe götürmez olduğudur.

Doktor, Ermeni ihtilalcilerin Türkiye’de ne yaptılarsa Rusya’da da aynısını yapacaklarını ve kısa süre sonra bu tür olayların oraya da taşınacağını söyledi. Her ne kadar ilk başlarda Türkiye ve Rusya’dan koparılan bağımsız bir Ermenistan’dan bahsetse de, daha sonraları komitaların, reformlarla iyileştirilmiş bir Türk devletinden de tatmin olacaklarını söyledi.

Onurlandım Efendim. En büyük saygılarımla, Ekselanslarının en itaatkar ve mütevazı hizmetkarı”

1- Ermeniler: Sürgün ve Göç, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004)

2- İngiltere Dışişleri Bakanlığı Arşivi. FO 195/2173, 21 Eylül 1904, Van.

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

11.05.2005

Yorumlar kapatıldı.