İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yabancı

Kürşat Başar

Kıbrıs veya Ermeni sorunu gündeme geldiği zaman gördük ki, Türkiye’nin aslında çok uzun yıllardan beri en önemli konularında pek fazla çalışmamışız.

Öyle ki, Ermeni sorunuyla ilgili son derece önemli bir belge olan Talat Paşa’nın defteri, daha geçen hafta Hürriyet’te, Murat Bardakçı’nın kişisel ilişkileri sayesinde gün ışığına çıkıyor.

Annan Planı gündeme geldiği zaman da hayretle yazmıştım. Dünyanın dört bir yanında savaşların sürdüğü, işgallerin yaşandığı bir dönemde Birleşmiş Milletler genel sekreteri hiçbir sıkıntı yaşanmayan, kimsenin çatışmadığı Kıbrıs’la ilgili bir plan hazırlıyor, buna karşılık bizim yıllardan beri en önemli dış sorunlarımızdan biri olan adayla ilgili bir planımız bile yok.

Annan Planı ortaya gelince onun üzerinden tartışmaya devam ediyoruz ve buna şaşırmıyoruz.

Kıbrıs konusuyla, Ermeni meselesiyle ilgili elle tutulur kaç kitap yayınlanmış bakınca zaten durum ortaya çıkıyor. Bu konularla ilgili konuşanların bir kısmı da zaten tümüyle yabancı kaynaklardan yararlanıyor.

Tarihçiler konuştukça, devletle üniversitelerin nasıl birbirinden kopuk olduğu, nasıl birbirine soğuk durduğu belli oluyor. Basının ve basındaki kalemlerin bu konudaki kafa karışıklığı tartışma başladığından beri iyice belirginleşmiş durumda.

Bu konular yani Türkiye’nin uluslararası platformda en önemli konuları, bir ‘milliyetçilik meselesi’ olarak görülüp belli kesimlere terkedilmiş. Geri kalan aydınların bu konuyla fazla bir ilgisi yok. Bir kısmı bu konularda zaten hep, ‘başkaları haklı, biz suçluyuz,’ mantığındadır.

Bugün, özgür çalışma imkanı olmadığından yakınan tarihçiler bunca yıldır o üniversitelerde ne yapıyorlar doğrusu merak ettim.

Eminim, İkinci Dünya Savaşı hatta Amerikan iç savaşı ya da Filistin meselesi konusunda bile Türk aydını bu konulardan daha çok bilgi sahibidir.

Aslında genel olarak toplumun durumu da farklı değil.

Hepimiz en az yüz tane ikinci dünya savaşı filmi, en az on, onbeş tane Amerikan iç savaşı filmi, bir o kadar da belgesel izlemişizdir. Ama Kıbrıs konusunda hatta Kurtuluş Savaşı’yla ilgili kaç tane belgesel, kaç tane film yaptık, kaç kitap yazdık?

Biri çıkıp Osmanlı padişahlarıyla ilgili bir şey söyleyince kıyamet kopar ama aslında Osmanlı Tarihi’ne de yabancıyız. Harem’le ilgili kitapları, sultanların hayatını yabancı yazarlardan okuyoruz.

Bu topraklarda yaşayan kültürlerin hepsine aynı derecede yabancıyız desem yalan olmaz. Bu konularda çok önemli, dünya çapında çalışmalar yapan bilim insanlarımızı da yalnızlığa terk etmekte, ellerindeki imkanları bile kısıtlamakta üstümüze yok.

Bu son tartışmalar gösterdi ki, kendi tarihine, kendi kültürüne tümüyle yabancı, öğrendiklerini de dışarıdan öğrenen kuşaklar yetiştirmişiz yıllardır.

Kendimizi yurtdışında anlatamıyoruz diye yakınmadan önce acaba kendimize anlatabilmiş miyiz, onu mu düşünsek?

Yorumlar kapatıldı.