Piero Ostellino
Corriere della Sera’nın geçtiğimiz pazar günkü ölüm ilanları sayfasında, İtalyan ailelerin 90 yıl önce hayatlarını kaybetmiş akrabalarına ait uzun bir liste göze çarpıyordu. Kaçaturyan, Drakçıyan, Andiliyan, Aleksiyan… Aynı zamanda Cerutti, Bonadeo ve Castelli…
Kalbi ve hafızası olan bir insanın burada gözyaşı dökmemesi, etkilenmemesi olanaksız. Ermenilere yapılan, 20. yüzyılın ilk soykırımıydı.
Soykırımın İstanbul Ermeni Cemiyeti’nin önde gelenlerinin o dönemki Türk yönetimince tutuklanarak göçe zorlandığı ya da öldürüldüğü 24 Nisan 1915’te başlamıştı. Önemli şahsiyetlerin çoğunun öldürülmesinin ardından sıra çocukların, kadınların ve yaşlıların hiç de insani olmayan biçimde tehcire tabi tutulmasıyla sürmüştü. 1,5 milyondan fazla kişinin katledilmesine dünya suç ortaklığı yapmış, bir sessizlik örtüsü yayılmıştı.
Ancak artık uluslararası toplumun bugüne dek Türk hükümetleri tarafından sürekli inkâr edilen gerçeği kabul ettirmek üzere Ermenilerin asla vazgeçmediği taleplerine ortak olmasının zamanı geldi. Geçmişe hükmeden, bugüne ve geleceğe de hükmeder. Türkiye’de tarih hâlâ sanki o topraklarda Türklerden başkası var olmamış gibi öğretiliyor. Ermeniler toplumun tamamlayıcı bir parçası olmak yerine, sorunların kaynağı olarak tanımlanıyor. Her ne kadar elit kesimde ‘Ermeni meselesi’ adına ileri adımlar atıldıysa da halk arasında bu mesele hâlâ ‘hassas bir konu.’ O dönemin katliamları için Türkiye’yi mahkûm etmek bugünün Almanlarını Nazizm suçuyla itham etmekle aynı anlama gelir. Ancak Alman hükümetleri ülkelerinin bu trajik geçmişini inkâr etmedi. Hal böyleyken Ankara, Ermeni cemaatinin yok edilmesini kınamayarak ve görmezden gelerek azınlıkların güvence altına alındığı bir Avrupa’nın parçası olmayı nasıl olur da ister?
Şayet Papa 16’ncı Benedictus önümüzdeki günlerde halka hitaben yapacağı konuşmaların birinde meseleyi gündeme getirecek olursa, bu sadece Ermeniler için değil aynı zamanda herkes için bir teselli olabilir.
Ancak Türkiye’nin evrensel ahlaki değerlere ters düşen milliyetçi değerlerden kaynaklanan sessizliğini bozarak, tek bir kelime sarf etmesi, belki de daha teselli edici olabilir. (İtalyan gazetesi, 26 Nisan 2005)
Yorumlar kapatıldı.