İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İncirlik ya da soykırım

Nuray Mert

‘Bush ‘soykırım’ demedi, İncirlik uzadı’ diye yazıyor Hürriyet gazetesi (26 Nisan). ABD’nin ve İngiltere’nin, İncirlik’i, Irak ve Afganistan için ‘daha geniş kapsamlı’ kullanmasına olanak tanıyan kararname ikinci kez bir kez daha uzatılmış. “Kararname ile ilgili sürecin tamamlandığının bildirilmesinin, ABD Başkanı Bush’un ‘sözde soykırım’ sözünü kullanmamasının Ankara’da memnuniyetle karşılanması sonrasına denk gelmesi dikkat çekmiş.”

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi, hatırlarsanız bir müddet önce ‘Washington, bize olumlu yaklaşın da biz de sizi Ermeni tasarısı konusunda destekleyelim’ mealinden bir açıklama yapmıştı. Ben de buna ‘Ahlaksız teklif’ demiştim. Şimdi de altını bir kez daha çizmek istiyorum, bunlar ahlaksız teklifler; birisi tarihinden kaçacak, diğeri komşumuzun tepesine binmek için imkân karşılığı, ona bu gayretinde destek
olacak. Politikada ahlak olmaz falan demeyin, tam tersine, ahlakiliğin, hakkaniyetin, insanlığın toptan devre dışı kaldığı bir ortamda politika olmaz, bu ortamda kıran kırana çirkin bir at pazarlığı olur, hepsi bu. Karar sizin, itiraz etmezseniz, bu at pazarında yaşamaya devam ederiz. Oysa başka bir dünya MÜMKÜN ve onu kurmaya, küçük adımlarla da olsa, başlayabiliriz.

Ermeni meselesinde, iki tarafın ileri sürdüğü rakamların hiçbir önemi yok. İsterse, iddia edilenden çok çok daha az insan ölmüş olsun, söz konusu olan korkunç bir olay. Tereddüt ediyorsanız, elinizi vicadınınıza koyup bir dakika düşünün, nedeni ne olursa olsun, yüzyıllardır yaşadığınız yerlerden, evinizden, bahçenizden ‘Hadi toparlanın gidiyorsunuz’ dense ne hissedersiniz? Çoluk çocuk düştüğünüz yollarda başınıza onca iş geldikten sonra, hayata nasıl devam edersiniz, çocuklarınıza ne anlatırsınız? Günahı ile yüzleşmekten kaçan insan hep eksik kalır, bu, toplumlar için de böyle.

Gelelim ‘soykırım’ politikalarına. Bu politikaların çekilen acılarla ilişkisi son derece sorunlu. Bir kere, parlamentolarından ‘soykırım’ yasası çıkarmaya çalışan ‘sözde’ medeni ülkelerin, o insanların çektikleri acıyla falan alakası yok. Bir alaka kurmak gerekirse, olan biteni kışkırtmak bakımından ödenecek faturaları var. Gerisi, insanların acıları üzerinden, ikiyüzlülüğü ayyuka çıkmış bir siyasi pazarlık yapmak, bu pazarlığı sonuna kadar sürdürmek. Bu pazarlıktan tek kârlı çıkacak olanlar onlar, Türklerin de, Ermenilerin de bunu anlaması, onların hesaplarına çomak sokmasının zamanı geldi de geçiyor.

Hal böyleyken, iki taraf da sonuna kadar direniyor, direndikçe birbirine karşı bileniyor. Beyrut’taki Ermeni diyasporasına ilişkin izlenimlerimi daha önce de yazdım. Geçtiğimiz aralık ayında Doğu Konferansı olarak, Erivan’a gitmiştik. Orada da benzer tablo vardı. O acıları, anne, babaları veya dedeleri ve büyük annelerinden dinlemiş ve en yakından hissetmiş olan orta yaşı geçmiş Ermeniler, olaylardan sadece kırgınlık içinde söz ediyorlar. Ama resmi ‘soykırım’ söylemi onlara göz açtırmıyor. O noktada, o tarafta kırgınlığın, hüznün yerini, içinde insan olmayan ezber bir metin, bizim tarafta ise, mahcubiyet ve gönülalmanın yerini, kendini savunma, bir adım ötesinde inkâr ve yeniden kızgınlık alıyor.

Bakın son olarak, Beyrut’ta, resmi ağızdan ‘soykırım’ teriminde ısrarlı biriyle konuşurken; “Ben Türkiye’nin resmi söylemi olduğu için değil, gerçekten Yahudi soykırımı ile aynı şey olmadığını düşündüğüm
için, bu terimi kullanmıyorum, yazılarımda Türkiye’de yine kabul edilmeyen ‘katliam’ terimini kullanıyorum. Mesela neden bu terimde bile anlaşamıyoruz” dedim, konuşma bu noktada bitti. Eminim, bizde de ‘ne katilamı’ diye konuşmayı kesecek çok insan var. Biz de, Ermeniler de, konuşmayı bu noktada kestiğimiz sürece ‘ahlaksız tekliflerin’ oyuncağı olacağız. Zararını sadece biz değil, o teklifler üzerinden, başka masum insanlar da görecek, şu anda Irak’ta yaşayanlar gibi. Bunun vebali gerçekten büyük ve karar sizin.

Yorumlar kapatıldı.