İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özür Diliyoruz

Bugün 24 Nisan.

Ermeniler şahsında Anadolu, Mezopotamya, Ortadoğu ve tüm dünyanın ağladığı, utandığı, sıkıldığı, konuştuğu, konuşmadığı, küfrettiği, boş verdiği gün…

Tam 90 yıl önce, Ermeni soykırımının start aldığı ve arkasında duyulmayan çığlıklar bıraktığı gün. Güneşsiz gün. Ağır gün. Ruhsuz gün. Acımasız gün. Sessiz gün. Ölüm günü. Sürgün günü. Cehennem günü.

Mezopotamya’nın en eski uygarlıklarından sayılan ve Hıristiyanlığı ilk kabul eden toplum olan Ermeniler, 1915’te bu topraklardan sürüldüler. Kendi evlerinde iç düşman ilan edilenler, gözyaşları içinde terk ettiler memleketlerini. Dudaklarından hep aynı kelime akıyordu: ‘Hoşça kal’ anlamına gelen ‘Mnakparov’. Ülkelerine mi, komşularına mı, çocuklarına mı, kendilerine mi? Yoksa hayata mı veda ediyorlardı içlerinden? Kendilerine ağıt mı yakıyorlardı?

Savaş ganimetleri azalan Osmanlı’nın Hamidiye Alayları’ndan ve Türk ulus-devlet inşasından da bilineceği üzere, 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar, Ermeni sorunu ekseninde kanlı birçok olay oldu.

Başta Ermeniler olmak üzere tüm gayrı Müslimler bu coğrafyadan süpürüldü. Kimi komşuya sığındı, kimi çok uzaklara gitti, kimi kuyuya atıldı, kimi toprağa gömüldü, kimi de öylece soğumaya bırakıldı. Türkler ve Kürtlerin el ele yürüttüğü bu kıyımlardaki mağduriyete ilişkin tarih kitaplarında çelişkili rakamlar var. Osmanlı ve Avrupa belgeleriyle Ermenilerin kendi belgeleri arasında da çelişkiler mevcut. Bu sayılar arasında gidip gelmek insana acı veriyor. Sayılar çığlık çığlık bir gerçeği kalıplar içine sokuyor.

Ama yaşadığımız coğrafyanın her köşesinde aynı tekdüzelikle işlenmiş çok benzer zulüm ve cinayet hikayeleri var. Tarihçiler tartışa dursun, ne olup ne bittiği hepimizin belleğinde duruyor. Nenelerimiz, dedelerimiz anlatıyor.
Türkiye bu travmayla kuruldu. Ölüm hafızasıyla.

Marx ‘ Bütün ölmüş kuşakların geleneği bir karabasan gibi yaşayanların beynine çöker’ diyor. Biz de 1915 yılından beri soykırım karabasanından kurtulamadık. Kaçtık, öfkelendik, saldırdık, yüzümüze su serptik. Ama yine pençelendik.

Bugün 24 Nisan. Mezopotamya’nın kara günlerinden biri.

24 Nisan hep kara mı kalacak?

Baharın bu hoş, bu ılık, bu lezzetli günü hiç aydınlanmayacak mı? Tarihimizin kanlı sayfası temizlenmeyecek mi? Lekelenmiş olan, bir daha arınmayacak mı? Tarihimiz hep lekeli mi akacak? Dünümüz yarınımıza mı taşınacak? Sırtımızdaki yükten hiç kurtulamayacak mıyız? Hep utanacak mıyız?

Yüzleşmezsek utanacağız. Yüzleşmezsek kanlı kalacak ellerimiz. Lekeli, karanlık, ruhsuz ve sessiz kalacağız. Yüzleşmezsek güneş bizden hep uzak duracak.

Ermeniler yıllardır yaralı bekledi. Yaraları uzun zaman açık kaldı. Öncelikle kendi varlıklarını bir yara olarak hissettiler. Çünkü onlar bir küfürdü. Gavurdu. İç düşmandı. Hamamböceği gibi yaşamaya zorlanan insanlardı. Bu toprağın yerlileriydi.

Ermeniler yıllardır yaralı bekledi. Onların yaralarını kimse sarmadı.

Bugün 24 Nisan. Suç ortağı olmuş, sessiz kalmış, korkmuş, sinmiş, unutmuş, görmemiş milyonların Ermenilere özür borçlu olduğu bu ülkede, biz Özgür Gündem olarak, yayın hayatımızın başından beri yeteri kadar bu yarayı açık etmediğimiz, soykırımı yeterince tartışmaya açmadığımız, sessizliği bozmadığımız, Ermenilerin de sesi olmadığımız, anlayış köprüleri kurmadığımız için özür diliyoruz.

Bugün 24 Nisan. Ermeni halkından özür diliyoruz.

Yorumlar kapatıldı.