Ali Bayramoğlu
Yüzleşme müşkül meseledir. Yüzleşmeler bastırılmış belleği su yüzüne çıkarırlar, kimlik ve kişilik oluşturan savunma mekanizmalarını sarsar, derin dalgalanmalar yaratırlar. Her yüzleşme bir vesile, bir olay, bir durumla başlar. Ardından onları aşarak, insanın ya da toplumun kendisine dönük derin bir sorgulama haline dönüşür. Ermeni meselesinin, Kürt sorununun, bu meselelere ilişkin tartışmaların yarattığı sarsıntılar da işte böyle bir nitelik taşıyor.
Evet yıllar sonra Türkiye böyle bir aşamaya girdi. Bu aşamada tanışma, çatışma ve sarsılmanın iç içe geçmesi doğaldır.
Olanı nasıl anlamalıyız? Önce sorunu doğru tespit etmek gerek:
Her ne kadar tersini iddia etsek de bu yüzleşme sürecinde tartıştığımız ne sadece Kürt ya da Ermeni meselesidir, ne sadece Batı ya da tarihtir, ne de tarihte meydana gelen Ermeni tehciri gibi tek tek olaylardır. Aslında tartıştığımız Türk kimliğidir, cumhuriyet dönemi Türk kimliğinin siyasi ve toplumsal açıdan üzerine temellendiği kurucu unsurlardır.
Bu kurucu unsurlar içinde özellikle üçünün belirleyiciliği yadsınamaz.
Bunlardan birincisi cumhuriyet öncesi yüz-yüz elli yıllık dönemde Kafkasya’dan, Balkanlar’dan milyonlarca Müslümanı Anadolu topraklarına iten, mal ve can kayıplarıyla, sefaletle, aşağılanmayla dolu kanlı ve acılı bir göç sürecidir. Diğer bir ifadeyle kitlesel ölümler, devasa bir nüfus hareketi ve malların el değiştirme sürecidir.
İkincisi, ilk unsurun baskısıyla ve milliyetçilik hareketlerinin gölgesinde Anadolu topraklarının türlü araçlarla gayrimüslimlerden arındırılması, servetin Müslümanlara ve Türklere geçmesi sürecidir. Yeni kurulan Balkan devletlerinde Müslümanlardan arınma süreci olarak da karşımıza çıkan aynı dalga dönemin hatta bugünün milliyetçilik anlayışına damga vurmuştur.
Üçüncüsü bugün çift taraflı milliyetçilik üretim pompası haline gelen Kürt sorununun da 1800’lerin başında Osmanlı modernleşme hareketinin Kürt emirlerinin iktidarına yönelmesiyle başlamış olmasıdır. İlk Kürt isyanları bu çerçevede 1800’lerin başında çıkmış ve kesintisiz devam etmiş, ancak Kürt-Türk ilişkileri aynı dönemde farklı etaplarla gayrimüslimler karşısında zaman zaman bir ittifak ilişkisi görünümünü de taşımıştır.
Velhasıl cumhuriyet dönemi Türk kimliğine şeklini veren, bu kimliğin tabularını, korkularını, değerlerini ve ruh halini oluşturan cumhuriyet dönemi değildir. 1800’lerden başlayan 1920’lere kadar uzanan cumhuriyet öncesi bu devredir.
Türk toplumu henüz adını tam olarak koymasa da, tartıştığı alanı tam olarak tanımlayamasa da, bu 120 yıllık dönemin Türk ulusal kimliğinin oluşumunda belirleyici bir rol oynadığını fark etmeye başlamıştır. Bugünü anlamak, yeniden kurmak ya da olanı korumak için tarih sayfalarını karıştırmaya başlamıştır.
Bir kimliğin olgunlaşması, rahatlaması, öz güvenin artmasını, evrensel siyasi değerlerle bütünleşmesini sağlayacak en kritik aşama budur.
Bununla birlikte kurucu bir tarihsel dönemin sayfalarını bugüne yönelik ve bugünden hareketle, şu ya da bu düzeyde karıştırmak yüzleşmenin en çıplak, en zor biçimlerinden birisidir.
Nitekim yüzleşmeye çalışanlar ve yüzleşmeyi reddedenler arasındaki gergin hat, yüzleşmeye soyunanların yaşadıkları yırtılma ve gidiş gelişler bugün Türkiye’yi kuşatan milliyetçilik dalgasının ardında yatan ana faktörlerden birisidir.
Nitekim tartışmanın milli çıkar hegemonyası altında devlet tekeline alınıp, devlet tarafından yürütülmeye çalışılması, kimilerinin tabularla örülü bir kimliği ve ona dayanarak kendisini biteviye üreten ataerkil siyasi zihniyetin korunması çabasından başka bir şey değildir. Korkular ve tabular çağdaş Türk kimliğinin ayrılmaz parçası haline getirildikçe, kimlik sadece savunma mantığı üzerine kuruldukça, otoriter siyasi zihniyet ve yapılanma varlığını fütursuzca ve belli bir meşruiyet dozu etrafında sürdürmektedir. Ya Türk tezini savunursunuz ya Ermeni tezini, ya Kürt tezini savunursunuz ya Türk tezini. Bu kıskaçlar bu koşullarda özellikle üremekte ve üretilmektedir.
Oysa tarih bizi özgürleştirecektir.
Bu köşede bu tartışmaya, bu döneme ve kimlik meselesine, dünü ve bugünü anlamak sıkça yer ayırmanın zamanı geldi…
Yorumlar kapatıldı.