İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Ermeni Katliamı Oldu, Sorumlu Orduydu´

1918’de Meclis-i Mebusan’da yapılan yargılamada kabine üyeleri Tehcir Kanunu’nun ordunun isteği üzerine çıkartıldığını, Ermenilerin katledildiğinden haberleri olduğunu fakat bir şey yapamadıklarını söylüyor: “Ordunun emniyeti tehlikedeydi ama kanıt yok”.

——————————————————————————–

BİA Haber Merkezi

25/04/2005

——————————————————————————–

BİA (İstanbul) – Ermeni tehcirinin yaşandığı 1915’te hükümette olan Sadrazam Said Halim Paşa, Adliye Nazırı İbrahim Bey ve Maarif Nazırı Ahmed Şükrü Bey, “Tehcir Kanunu’nun ordunun emniyetini sağlamak üzere çıkarıldığını; yaşanan kitlesel ölümlerinse uygulama yanlışlığı olduğunu” söylüyor.

Ordunun emniyetinin tehlikede olduğunu gösteren kanıtlar olup olmadığı sorulunca ise Ahmed Şükrü Bey “Bilginin ordu tarafından verildiğini ve Meclis’e böyle bir kanıt sunulmadığını” belirtiyor.

1918’de Meclis kapanmadan kısa süre önce kurulan bir tahkikat komisyonunda yargılanan kabine üyelerinin ifadelerinden, Ermenilerin yaşadığı felaketten haberleri olduğu, olayları soruşturmak üzere memurlar görevlendirildiği fakat, Said Halim Paşa’nın sözleriyle, “Talat Paşa Dahiliye Nezaretinde kaldığı sürece yapacak bir şey olmadığı” anlaşılıyor.

İfade veren kabine üyelerinin savunmaları “benzer uygulamaların başka ülkelerde de olduğu, ordunun yaşanan ölümleri inkar ettiği, uygulamaların münferit olduğu dolayısıyla hükümetin sorumlu tutulamayacağı” şeklinde.

İfadelerin hiç birinde “Ermenilerin de Türkleri katlettiği” söylenmiyor. Kabine üyelerinin ifadelerine göre Tehcir Kanunu’nun çıkması da uygulanması da tamamen ordunun yetkisindeydi ve çoğu zaman Meclis’e bu konuyla ilgili bilgi verilmedi.

Said Halim Paşa, “Ama İstanbul’daki Rum ve Ermenilerin de tehcir edileceği söylenince buna engel oldum” diyor.

Talat, Cemal ve Enver Paşa sorgulanamadı

1918’in sonlarında, Meclis’i Mebusan’da, İttihat-Terakki’nin eylemleri, I. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine Said Halim ve Mehmet Talat Paşa kabineleri Yüce Divana sevkedildi ve kabine üyelerinin yargılanması için mebuslardan oluşan “Beşinci Şube” adlı bir tahkikat komisyonu kuruldu.

Komisyonda Türkler çoğunlukta olmakla birlikte Arap, Rum ve Ermeni mebuslar da yer aldı. Talat, Enver ve Cemal paşalar o sırada yurt dışına kaçmış olduklarından ifadeleri alınamadı.

Komisyonun ifadeler sonucunda hazırladığı rapor Meclis 21 Aralık 1918’de feshedildiği için Genel Kurul’da tartışılamadı.

Osman Selim Kocahanoğlu ‘nun Temel yayınlarından çıkan “İttihat-Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması (1918-1919)” adlı kitabından Sadrazam Said Halim Paşa, Adliye Nazırı İbrahim Bey ve Maarif Nazırı Ahmed Şükrü Bey’in “Tehcir Kanunu” ve sonrasında meydana gelen “yıkım”la ilgili ifadelerini kısaltarak aktarıyoruz:

Sadrazam Said Halim Paşa

Sadrazam Said Halim Paşa, tahkikatı yürüten Beşinci Şube’nin başkanlığını yürüten Abdullah Azmi Efendi’nin sorularını yanıtlıyor.

Reis – Kavaid-i hukukiyye ve insaniyyeye ve hassaten Kanun-u Esasimizin ruh ve sarahatine külliyen münafi [aykırı] muvakkat kanunlar ve emir ve nizamlar isdar ederek memleketi bir sahne-i fecayi’e kalb eylemesi?

Dört sene imtidad [devam] eden bir harbde, en meşrutî hükümetlerde bile Kanun-u Esâsiye harfiyyen riayet edilebilmek mümkün olamamıştır. Zaten kavanin-i esasiyyenin ahkâmı ancak ez-mine-i âdiyyede [normal zamanlarda] tatbik olunabilir; Kanun-u Esasiler harb için yapılmamıştır.

Bu sualden maksad anladığıma göre, Ermeni, Rum ve Arab meselesi olsa gerek.

İlân-ı harbi müteakib Ortodoks Kilisesi namına Rusya Çarı Nikola’da Ortodoksların reisi sıfatıyla bütün bu kilise sakinini [mensuplar] kıyama davet eylemiş idi. Kafkas cebhesindeki ordumuzun gerileri evvelce Ermeni teşkilatı ve Orduyu Osmanîden silâhları ile firar eden ve işbu teşkilata iltihak eyleyen Ermeni çeteleri tarafından vuruluyordu. Orduyu Osmanî bu suretle iki ateş arasında kaldığından hatt-ı ricatin kesilmesi tehlikesi derpiş olunuyordu.

Cihet-i askeriyece teklif edilen ve Meclis-i Mebusan Encümenlerince kabul edilen bir madde-i kanuniyye, Ordu ve fırka kumandanlarına, lüzumunda ahaliyi gerek münferiden gerek müçtemian [toplu halde] tehcir edebilmek selâhiyyetini veriyordu.

Bilahere icra edilen taharriyat [yazışmalar] neticesinde, Ermenilerin bu bâbdaki sui fikri tamamiyle ayan oldu. Fakat maalesef icrasına memur olanlar, kanunu fena bir halde tatbik eylediler. Müsebbiblerin buldurulması ve cezalandırılması için tahkik komisyonları teşkil eyledik. Tahkikat-ı lâzime icra edildi ve komisyon raporunu Dahiliye Nezaretine takdim eyledi. Memalik-i Şahanenin birçok kısmını gezip oldukça az bir müddette, tahkikatını ikmal eyleyen komisyonun raporu Dahiliye Nezaretinden Sadarete aylarca gelmedi.

Talât Bey’in Dahiliye Nezaretinde kaldığı müddetçe bu işe bir hüsn-ü netice verebilmek imkânı kalmıyordu. Mamafih İstanbul’da ve gözümün önünde bulunan Ermeni ve Rumlar’ın da an-cemaatin tehcir edileceği, Ermeni erkân ve eşrafı tarafından bana ihbar edildiği zaman bu icraata kemal-i şiddetle mani oldum.

“Yapılanlardan hükümetin haberi yoktu; askerler karar verdi”

Aynı soruya Adliye Nazırı İbrahim Bey’in cevabı şöyle:

“Mamafih hal-i harb esnasında kuvayı askeriyye kumandanları bazı salâhiyetleri haiz idiler; bu salâhiyetler de ordunun arkasını temin için lâzım gelen bazı harekâtın icrasına mütedair idi. İşte ondan dolayı Cihet-i Askeriyye de bunu deruhte etmiş ve tatbik eylemiştir; bilahere Tehcir Kanunu tanzim olunmuştur. Erzurum ve Şebinkarahisar ve Bitlis vak’ayii nazarı itibare, alındığı ve Ermeni Komitelerinin beyannameleri okunulduğu takdirde memleket için harb eden Ordunun arkasını temin için hükümetçe bu Tehcir Kanunu’nü yapmak bir mecburiyet idi.

Şu halde mucib-i muahaze olunacak şey Tehcir Kanunu değil, bu kanunun suver-i tatbikiyyesidir. Çünkü buradaki mes’uliyet, mes’ulliyet-i siyasiyye değil, mes’uliyeti cezaiyedir.

Evet biz de birtakım fecayi’e muttali olduk ve bendeniz ondan sonra pek müteessir oldum. Çünkü bu hakikaten kabul edilir bir mesele değildir. Bunun üzerine birtakım komisyonlar yapıldı ve Komisyona Gihet-i Adliye ve Mülkiyeden birer memur tayin edildi.

(…) Tehcir Kanununun tatbikinde yapılan istisnaî muameleler hükümetin haberi, malûmatı olmadan yapılmıştır ve hükümet, bu muameleye, vukuundan sonra muttali olmuştur. Bunun üzerine namuslu ve münasib memurlar tayin ederek bir hey’et-i tahkikiyye izam etmiştir.(…)

(…) Bu meseleler hakkında, esbab-ı mucibe olarak, Dahiliye Nezareti vesaiki cem ederek risaleler neşretti ve biz bu meseleleri sorduğumuz vakit Harbiye Nezareti, “Ordu’nun arkasını vurmak için bazı tertibat var; binaenaleyh orduyu kurtarmak ve ordunun emniyetini temin etmek için tehcire mecbur olduk; bu, kumandanların daire-i selahiyetindendir” dedi. Bunun üzerine: “Pekâlâ, tehciri bir kanuna müstenid olarak yapmışsınız. Fakat bu rezalet nedir?” deyince “Aslı yoktur” dediler ve onun için hey’et-i tahkikiyyeler izamı meselesi bir kaç defa mevzuubahis oldu.(…)

“Başka ülkelerde de aynı uygulamalar var”

Maarif Nazırı Ahmed Şükrü Bey’in aynı soruya cevabı da şöyle:

“Tehcir Kanunu ve buna dair yapılan kanunlar, müdafaa-i memleket ile uğraşan Ordunun emniyetini temin etmek maksadıyla tanzim olunmuştur ve tehcir meselesi Ordu Kumandanlarının, karargâhların raporlarıyla yapılmıştır.

Bundan başka eğer Ordunun hatt-ı ric’atı ve menzilleri tehlikeye düşse idi ve Ordu iki ateş arasında kalsa idi daha harbin bidayetinde, düşmanların kuvvetleri yerinde iken, büsbütün müzmahil olurduk. İşte Tehcir Kanunu o sebebe mebni yapılmıştır. Bazı ahvalde Amirin Madununu Öldürebilmesi Hakkındaki Kanun, Ordunun inzibatını temin içindi ve bu, düvel-i saire kanunlarında dahi mevcuttur. Hatta malûm-u aliniz bir vakit bir Rus taburu gelmiş idi ve bir Rus zabiti herhangi bir neferi ufak bir kabahatından dolayı çağırmış ve rovelverini çekerek onu vurmuş idi. Halbuki bizde o vakit o kanun yoktur ve o vakit hükümet, onu cezalandırmak istemiş idi. Fakat ahiren bizde de onun lüzumuna kanaat hâsıl olmuş ve Meclis-i Vükelâda müzakere olmuştur; dediğim gibi bu, başka devletlerin kavanininde de vardır”.

Reis – Tehcir Kanununu yapmadan evvel, böyle bir kanun tanzimini icab ettiren vak’ayi hakkında malûmat verilmiş mi idi?

Malûmat verilmiştir ve zannederim bu vukuat hakkında Meclis-i Alinize de haber verilmiştir. Bu husustaki karar etraflıca hatırımda yoktur; fakat Van, Bitlis, Karahisar-ı Şarkî ve Karadeniz sahillerindeki vakâyi malûmdur ve Dahiliye Nezareti buna dair bir kaç kitap neşretmiştir. Bu vak’ayi üzerine hudutlardaki ordumuzun arkadan hainane tecavüzlere maruz kalmaması ve Rusya’nın Karadeniz sahillerine serbestçe asker çıkaramaması için Ordu Kumandanlarının göstermiş oldukları lüzum-u hakikîye müsteniden Tehcir Kanunu yapılmıştır.

Reis – Bu kanunun hüsn-ü tatbik edilip edilmediği hakkında şikayet vaki oldu mu ve bu, Meclis-i Vükelâda müzakere edildi mi?

Şükrü Bey (Kastamonu) – Hayır, buna dair Meclis-i Vükelâda müzakere cereyan etmedi. Fakat Dahiliye Nezaretinin bu babda sûi harekette bulunanlardan bir kaçını azlettiğini biliyorum; hatta bu memurlar hakkında tahkikat da yapılmıştır, fakat neticesini bilmiyorum.

Râgıb Neşaşibî Bey – Ordunun arkasını tehdid edecek eşhas için bu kanun kaabil-i tatbik olsun; fakat kadın, çoluk, çocuk hakkında kaabil-i tatbik midir; bu meseleler Meclis-i Vükelâ’da müzakere edilmemiş ve suret-i resmiyyede bildirilmemiş olsa bile, bütün kabine ricali bu vak’ayii işitmiştir. O halde Meclis-i Vükelâ bu hususta nasıl bir karar ittihaz etmişti? Acaba kumandanların bu icraatını tasvip edecek bir karar mı vermiştir?

Meclis-i Vükelâ’da buna muhatab olacak ya Dahiliye veyahut Harbiye Nazırıdır. Bu şeyleri Kabine Reisi ve onun rüfekası işittikçe nazır-ı aidinden sorar ve alacağı izahata ya kanaat eder, yahud kabineden çekilip gider. Binaenaleyh o vakit Dahiliye Nazırı, işitilen şeylere kanaat bahş cevablar vermiş olacak ki mesele daha ziyade tamik edilmemiştir. Onun için buna dair Meclis-i Vükelâdan karar var mı, yok mu meselesine gelince; Meclis-i Vükelâ, şunu işittik, Dahiliye Nazırına sorduk diye, bir karar vermez.(EÜ)

* Osman Selim Kocahanoğlu, “İttihat-Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması (1918-1919)”, Temel Yayınları, 1998, İstanbul

Yorumlar kapatıldı.