İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Mugalata

Gündüz Aktan

Milli çıkar bir dış politika kavramı. Toplumun iç faaliyetlerinde görülen hataları eleştirmenin milli çıkar kavramıyla alakası yok.

Milli çıkar kavramı üzerinde her zaman bir mutabakat sağlanamaması doğal. Belli bir politika üzerinde mutabakat hasıl olsa dahi, her zaman farklı düşünenler olacak.

Her ülkede milli çıkar kavramını dış politikadan sorumlu devlet kurumları tanımlıyor. Hükümet, dış politika hedefi haline dönüştürdüğü milli
çıkarı gerçekleştirmeye çalışıyor.

Çağımızda gelişmiş ülkelerin dış politikaları, ‘volume’ yani hacim diplomasisi ya da kamu politikası veya kamu diplomasisi şeklinde uygulanıyor. Yani devlet kurumlarının yanında, sivil toplum, meslek kuruluşları, akademi ve medya da uygulamaya katkı yapıyor. Veya böyle dış politika uygulayan ülkeler milli çıkarlarına ulaşmakta daha başarılı oluyor.

Türkiye’de tam da bu noktada sorun çıkıyor. Bizde hayati milli davalarla ilgili olarak kamu diplomasisi yapmak ne kelime, klasik anlamda dış politika yapmak bile imkânsız denecek kadar zor. Basınımızda köşelere yerleşmiş bir grup eski sol, yeni liberal gazetecinin asli görevi, sanki dış politikada milli çıkarların gerçekleştirilmesini önlemek.

Bunlar bugüne kadar izlenen politikaları eleştirmekle yetinmiyorlar. Hayati dış politika ihtilaflarının hepsinde milli çıkar tanımının tümüyle yanlış yapıldığını ve bu yüzden sorunların çözümsüz kaldığını iddia ediyorlar. Bu durumun müsebbibi olarak da dış politika kurumlarını görüyorlar.

İşte buna kamu diplomasisi denir.

Bu tutumun doğal sonucu, ihtilafların karşı tarafında bulunan ülkeleri davalarında haklı görmek. Yani karşımızdakilerin görüşlerini kabul edersek sorunları çözmek kabil olacak. Harika değil mi? Aman bu saçmalığı eleştirmeyin, sonra ‘devletçi-milliyetçi’ olmakla suçlanırsınız.

Bunlara göre Kıbrıs sorununu çözmediğimiz için başımıza Ermeni ve PKK terörü gelmiş.

O zaman terörden kurtulmak için Kıbrıs sorununu, bu terörü çıkaranların istedikleri şekilde çözelim bari. Sonra da buna milli çıkar deriz.

De Cuellar önerilerini ve ‘fikirler dizisini’ Sn. Denktaş’ın kabul ettiği, Rumların ise reddettikleri, muhtemelen bilmediklerinden bunları ilgilendirmiyor. ‘Madem ki sorun çözümlenmedi, o zaman kabahat bizde diyorlar.’

Aralık 2002 Kopenhag zirvesinde KKTC üzerindeki ambargoların kaldırılması şartıyla Annan Planı’nın 2. versiyonunu imzalamaya hazır olduğumuzu bildirdiğimiz halde, De Soto, Hannay ve Weston üçlüsünün reddettiklerini söylüyorsunuz. Es geçiyorlar.

Mart 2003 Lahey toplantısından biraz önce, 26 Şubat günü Kofi Annan’ın mektubuyla referandum sorusunun değiştirildiğine; hayır oyu kullansalar bile, Rumların AB üyesi olmalarının sağlandığına; müzakere edecek bir şey kalmadığına işaret ediyorsunuz. Kulaklarını tıkıyorlar.

Yeni ‘pet’ konuları Ermeni soykırımı. Tehciri yok saymışız. Nereden çıkıyor, bu ‘kepaze’ iddia? Tabii soykırım demek birden zorlaştı.

Ama Türklerin soykırım suçunu işlediğine inandıkları apaçık. Zaten ‘dünyanın’ önemli tarihçileri de öyle düşünmüyor mu?

Annan Planı’nı okumadan nasıl kelam kestilerse, en ufak tarih bilgisine sahip olmadan, olmak için çalışmadan, kendilerinden üstün gördükleri dış dünya ne derse hemen kabul ediveriyorlar.

Bunlara göre, Kürt sorununu da Türk devleti yaratmış (Allah bu devleti ne yapsın). Tabii doğru. Cumhuriyet’i ulus-devlet yerine federasyon olarak kursaydık, bu sorunla karşılaşmayacaktık. O zaman Yugoslavya gibi parçalanabilirdik, ama ne gam.

Aslında Kürt sorununu bizim yarattığımızı söylemek, PKK teröründen bizi sorumlu tutmak, sivilleri katleden PKK’ya meşruiyet kazandırmak demek. Terörizmle mücadelede insan hakları ihlalleri olduğuna kuşku yok. İş başa düştüğünde, Guantanamo’da, Ebu Greyb’de, otoriter ülkelerde kiralık sorgu memurları kullanıldığında neler olduğunu görüyoruz. (Kaç yazı yazdınız bu konuda?) Terörle mücadele temiz bir iş değil.

Ama teröristin masum sivilleri öldürmesi temiz mi? (Tabii temiz, çünkü o haklı.) 3 bin 500 etnik grup arasında sadece yüz civarındakinin terörizme başvurduğu bir dünyada, bunlardan en kanlı olanının bizde bulunmasının kökeninde sadece Türklerin hatasını görmek için, etnonasyonalizmin dinamiklerini ve dış etkileri bilmeyecek kadar cahil olmak gerekiyor.

Bunların hepsini AB üyeliği için yapıyorsunuz. Ama kendini yeren böylesine nihilist bir tutum AB üyeliği önündeki en büyük engel. Zira onlar normal. Anormali içlerinde istemezler.

Mugalatayla kendinizi kandırmayın.

Kimse size kanmıyor.

Yorumlar kapatıldı.