Ayça Abakan
BBC Türkçe Servisi
Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller/Avrupa Özgürlük Bağlaşıklığı Grubu’nca hazırlanan bildiri “Geçmişin geleceği: Türkiye’deki Ermeniler” başlığını taşıyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle üyelik müzakerelerine başlaması için belirlenen tarih olan Ekim ayına dek, çözülmesi gereken birçok sorun ve aşılması gereken tabular bulunduğunu belirten grup, halen Türkiye’deki Ermeni azınlığın durumunun ve Türkiye’nin Ermenilerle bağlantılı olarak kendi tarihi üzerinde yaptığı tartışmaların, geriye kalan en büyük tabulardan biri olduğunu kaydediyor.
Bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla Yeşiller/Avrupa Özgürlük Bağlaşıklığı Grubu, haftaya salı günü Strasbourg’da önde gelen tarihçi ve aydınları bir forumda topluyor.
Söz konusu foruma katılacak isimlerden biri, AGOS gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink. Dink geçen salı günü de, Ankara’da Meclisin Avrupa Birliği Uyum Komisyonu’nun Ermeni sorununu ele aldığı toplantıya katılmıştı. Londra’da BBC Türkçe Servisi’nin konuğu olan Dink’le Ayça Abakan konuştu.
——————————————————————————–
Ayça Abakan: Meclis’in Avrupa Birliği Uyum Komisyonu’nca düzenlenen toplantıyla ilgili görüşleriniz nedir?
Hrant Dink: Doğrusu toplantı öncesinde, toplantıya davet edildiğimde, özellikle de son bir iki gün içinde, yabancı basının bu toplantıya önem vermesi, sürekli sorular sorması, kafamda bir takım tedirginlikler uyandırmadı değil. Nedir bu yapılan, ne yapılmak isteniyor? Toplantı sırasında da konuştuk, aslında bu sorular orada da vardı kafamda.
Ama toplantıdan çıktıktan sonra, bu toplantının hakikaten çok yararlı bir toplantı olduğunu, önemli bir deneme olduğunu gördüm. Çünkü Türkiye yeni bir açılım içerisinde.
Biliyorsunuz Başbakan Tayyip Erdoğan’la Deniz Baykal birlikte, yani iktidar ve muhalefet birlikte bir açılım sağladıklarını dünyaya ilan ettiler, sadece Türk kamuoyuna değil. Ve bu açılımın da desteklenmesi gerektiğini düşünenlerdenim, ısrarla da bunu savunuyorum. Ama o beyanlardan bugüne kadar geçen süre içerisinde yeni açılım olarak ortaya konulan yenilerin pek de öyle yeni birşeyler olmadığını gördüm. Özellikle de o yeni açılımın henüz daha yeni bir üslupla donanmış olmadığını gördüm.
Yani, eski, o bildik karşı kampanya, karşı atak, karşı kavramıyla ilgili bir duruş sözkonusuydu. Justin McCarthy’nin Türkiye’ye getirilmesi, parlamentoda yaptığı konuşmalar. Hala o mezar kazma, mezardan iskeletler çıkarma ve bunu dünyaya ‘işte Ermenileri Türkler katletti’ diye anlatma ritüelleri. Korkum şu: Bu üslupla mı yeni bir açılım bulacağız? Bu böyleyse, gerçekten mümkün olmaz.
Ama şunu söyleyebilirim, Parlamento’da ilk kez böyle birşey yapıldı. Ermeni yurttaşlarından bir kaçını da aldı dinledi. Bu devam eder mi, ne kadar devam eder, ne yapılmak istenir arkasından, hangi boyutlarda nerelere gider bilemiyorum. Ama bize ne zaman düşünce belirtme görevi düşerse onu her zaman yerine getiririz. Çok saygın bir toplantıydı. Fikirlerimizi çok özgürce dile getirdik.
Ayça Abakan: Strasbourg’da düzenlenen toplantının amacı nedir, ne için çağırıldınız? Ve neler söyleyeceksiniz?
Hrant Dink: Ben, ‘Türk-Ermeni ilişkilerinin geleceğine ilişkin Avrupa Birliği’ne düşen rol ne olmalı’ konulu bir tebliğ sunacağım. Biraz sert konuşacağım.
Geçmişte, 90 yıl önce, ya da ondan önceki yıllarda da yaşanan trajedilerde, yaşanan felaketlerde Avrupa ne rol oynadı, bunu acaba Avrupalılar bugüne kadar çok açık yüreklilikle sorguladılar mı? Hayır sorgulamadılar. Bütün ayrıntıları da biliyorlar aslında. Kendi arşivleri bunlarla dolu. Ama onlar bugüne kadar hiç samimi bir duruş göstermediler bu yönde.
İşte, geçmişte Ermeniler üzerine hâmilik yaptılar, İngilizler, Fransızlar. Avusturya, Almanya, İttihat Terakki’ye bu yönde telkinlerde bulundu. Yaşanan o felaketin de bir yerde teorisyenleriydi onlar, akıl vericilerdi. Kendilerinin Balkanlarda edindikleri pratiği Osmanlı’ya aktaranlardı. Ama Avrupa’da bunlar hiç sorgulanmadı.
Bunları niçin sorgulamadıklarını onlara hatırlatacağım ve aslında sorgulamadıkları için de bugün aynı hataları tekrarladıklarını yine hatırlatacağım. Çünkü bugün artık Avrupa’nın mazereti de yok.
Artık gerçekten reel ve doğru dürüst bir politikaya sahip olmaları lazım. Tarihe ilişkin, hiç kimse, kendisine düşen sorumluluğu ve bedeli – bedel kelimesini de özellikle kullanıyorum – bir diğerlerinin üzerine atarak aradan sıvışamaz. Avrupalıların önemli bir sorumluluğu vardı bu işler içerisinde. Ama onlar bu sorumluluğu hiç idrak etmediler bugüne kadar ve bunun bedelini telafi edebilmek için hiçbir çaba göstermediler.
Bugün ise artık bu bedeli ödeyebilmek için fırsat doğmuş durumda. O da nedir? Geçmişte, onların sayesinde bin yıldır birarada yaşayan iki halkın ilişkileri tüketildi. Geçmişte bu ilişkileri tüketen Avrupa, bugün bu ilişkileri üretmekle, yeniden doğurmakla yükümlüdür. Ve bedelini ancak böyle ödeyebilir.
Bunun için her türlü performansını harcamalıdır. Türkiye ve Ermenistan arasında iki ülkenin sınırlarını açabilmesinde, diplomatik ilişki kurmasında ortak üretim alanları, ortak çıkar alanları yaratarak bu öldürmüş olduğu ilişkiyi tekrar üretmelidir. Parasını da ortaya koyarak üretmelidir. Maddi yardımını yaparak üretmelidir.
İki cümlelik parlamento kararlarıyla bu ilişki üretilmez. Bu ortada. Onların asıl yapması gereken gerçek politikaya dönmeleridir. Hayatı üretecek bir politikaya dönmeleridir. Bunları önereceğim kendilerine.
Yorumlar kapatıldı.