Murat Belge
‘Aklın yolu birdir’ diyen kim idiyse tarihte, her şeyin çok daha sade olduğu bir zamanda yaşıyor olmalıydı. Çünkü ne akıl bir ne de yolu. Birçok akıllar, bu birçok akla göre değişen amaçlar, doyurulması gereken ihtiyaçlar, dolayısıyla kurulması gereken açıklamalar var. Bunları birleştirmek, bütün bu farklı akılları bir noktada uzlaştırmaya çalışmak, semeresiz bir iş.
Her aklın kendine göre inşa edeceği bir ‘gerçeklik kurgusu’ da var, tabii. Ama gerçeklik sonuç olarak gerçeklik olduğu için, onun çevresinde parende atmak, hora tepmek, o kadar da kolay ve başına buyruk bir şey değil.
Gelelim gene şu mahut 1915 konusuna. Bu yakınlarda ‘iddiaları çürüteceğiz’ diye epey bir iddiayla ortaya atılan kesimin şu zamana kadar gündeme getirdiği ‘karşı kanıtlar’ arasından önemli bir tanesi, Arnold Toynbee’nin ‘propagandaya alet edilme’ itirafıydı.
Nedir bu konu? Toynbee gençliğinde ve savaş yıllarında Britanya’da devlet için çalışırken kendisinden Ermeni kıyımı hakkında bilinen olguları toplaması istenir. Savaş devam ederken, iki taraf arasında propaganda savaşı da devam etmektedir. Britanya, Ermeni kıyımını Alman desteğine de bağlayarak, bu korkunç olayla Almanya’yı da vurmak ister. Toynbee’nin hazırladığı veriler bu şekilde değerlendirilir.
Toynbee, şimdi iddia edildiğine göre, bu konuda bir mülakat vermiş ve hazırladığı metnin propaganda için kullanılacağını ona söylemediklerini, onun için böyle olmasına üzüldüğünü söylemiş. Daha doğrusu, iddiaya göre, sorun şu veya bu amaçla kullanılmasından da önce, metnin propaganda olarak yazılması. Bu anlam veriliyor. Oysa benim bundan anladığım, Toynbee propaganda malzemesi olarak kullanılmasına sıkılmış olsa da, yazdığı şeylerin yalan olduğunu söylemiyor.
Ama bizim araştırmacılar ‘propaganda’ kavramından bu sonuca varıyorlar.
Bununla kalmıyorlar, ‘Mavi Kitap’ı adeta bu konuda söylenmiş, araştırılmış, yazılmış her şeyin dayandığı temel haline getiriyorlar. Dolayısıyla, yazan adamın kendisi ‘Bu bir propagandaydı’ deyince, bütün ‘edebiyat’ çökmüş oluyor.
Toynbee daha ileri gitse ve ‘Bütün yazdıklarım yalandı’ diye bir itirafta bulunsaydı, ne olacaktı? Geri kalan onca belge, bilgi, araştırma yok mu sayılacaktı? Herhalde hayır.
Ama Toynbee kendisi de böyle bir şey söylemiyor gerçekte, iki ayrı kaynakta şunları yazıyor: “Osmanlı Ermeni sürgünleri sadece soyulmadılar; tehcir, yolda mümkün olan en fazla canı almak üzere en vahşice biçimde yürütülmek üzere planlanmıştı; İttihat ve Terakki Komitesi’nin işlediği suç buydu, bu olay hakkında edindiğim izlenim, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin işlediği çok daha soğukkanlı soykırım tarafından da silinemedi.” (Acquaintances, Londra, Oxford UP, 1967, s. 242)
Ve şunları: “İnsanlar çok zaman yasaları çiğneyerek birbirlerini boğazlamışlardır
-savaşta bunu yapmanın meşru görülmesine karşı böyle söylüyorum… 20. yüzyıl genosidimizin ayırt edici özelliği, siyasi iktidar sahiplerinin bilinçli emriyle soğukkanlı bir biçimde icra edilmesidir…
II. Abdülhamid tarafından 1896’da emredilen, Osmanlı Ermenilerinin kıyımının korkunçluğunu hatırlayacak yaştayım. Ama bu da… 1915’te, Osmanlı Ermenilerini yok etmek için girişilen büyük ölçüde başarılı genosidin yanında amatörce kalıyordu…” (Experiences, Londra, Oxford U.P., s. 241-42)
Bunlar, Dışişleri tarafından kandırılıp inanmadığı yalanları yazmış bir adamın sözlerine benziyor mu?
Yorumlar kapatıldı.