İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Papa Türk ve Müslümandı!

Papa II. Jean Paul’ün kökenleri Türkiye’den Polonya’ya göç etmiş bir çifte dayanıyordu. Evde namazını kılarlar dışarıda Katolikmiş gibi görünürlerdi. Jean Paul’ün asıl adı ise Varol Yusuf’tu

LÜTFULLAH GÖKTAŞ

Başbakan Tayyip Erdoğan, Vatikan’daki cenaze merasimine, Varol Yusuf adına tanzim edilmiş bir Türk pasaportuyla gelmeliydi. Ölen Papa’nın, aslında hem Türk hem de Müslüman olduğu gerçeğini dünyaya ilan etmeliydi. Bir Türk’ün, II. Jean Paul adıyla Vatikan’a gömülmesine seyirci kalmamalıydık. Medyaya bırakmamalıydı bu işi.

Biliyorum. Türk medyası, ikinci bir ‘Türk Papa’ yaratma maharetinden yoksun değildir. İlk ‘Türk Papa’yı refiklerim ihdas etmişti. Ama büyük sırrı, bu kez ben açıklıyorum. Vatikan’a bu yazıyı okuyamadan gelip gitmiş Başbakan Erdoğan’ı da şimdilik mazur görüyorum. Ama Dışişleri Bakanı Abdullah Gül uyumamalı. Önümüzdeki günlerde, Vatikan’a tez elden bir nota verilmeli. ‘Türkiye’nin, Varol Yusuf’un kemiklerinin asli vatanına iadesini talep etme hakkının mahfuz tutulduğu’, Vatikan’a açık bir dille iletilmelidir.

Varol nüfusta oldu Karol

Tam dokuz kuşak boyunca, hayatlarını Polonya’da sürdürmek zorunda kalmış bir ailenin çocuğuydu Papa. Kökenleri, zamanında Anadolu’dan Polonya’ya göç etmiş (adları çelik kasamda mahfuz!) bir Türk çifte dayanmaktaydı. Bu mutlu çift, Polonya’yı mesken tuttuklarında, kendilerine Wojtyla diye Polakça bir soyad uydurmuşlardı. Katolik ve bağnaz bir ortamdaydılar. Hayatlarını idame ettirebilmek için asli kimliklerini gizlemeleri gerekiyordu. Günümüze dek süren bu aile geleneği, özetle şuydu: Evde iken namaz dahil dini vecibeleri aksatmaksızın yerine getirmek, dışarıda ise Katolik gibi görünmek!

Wojtyla’gillerin maceralarını anlatsam ansiklopedi olur. Mesela (çekmecemdeki belgelere göre!) bu aile, 1879 doğumlu çocuklarına Varol adını vermiş, kütüğe ise Karol yazdırmıştır. Karol, bir gizli Müslüman olduğu ileri sürülen Emilia Kaczorowska’yla evlenir.

Karol ve Emilia, 1920 yılında nur topu gibi ikinci bir oğlan çocuğa sahip olduklarında, isim konusunda küçük bir anlaşmazlık yaşanır. Baba, Yusuf ismini önerir. Annenin itirazı yoktur ama, bebeğe çift isim verilmesinde ısrarlıdır. İsimsiz bebek ilk kez hapşırdığında, bu sorun da kendiliğinden çözülüverir. Anne ve babanın, Türkçe olarak hep bir ağızdan, “Çok yaşa, var ol!” dedikleri andır bu. İsim bulunmuştur artık: Varol Yusuf! Tabii ki asli kimliği gizleme geleneği mucibince bu isim, çocuğun nüfus cüzdanına Karol Jozef Wojtyla diye yazdırılır.

Zavallı Karol Jozef Wojtyla’nın, namı diğer Varol Yusuf’un hayatı meşakkatlerle doludur. Kimliğini gizleme uğruna, 26 yaşında rahip
olur. O sıralar, 1978’de II. Jean Paul adıyla Papalık tahtına oturmak zorunda kalacağını nereden bilebilirdi ki! Ama kader işte! Alaturka hesap yöntemiyle sayarsak, tarihte ikinci kez bir “Türk Papa”sı olmuştu Katoliklerin.

Tarihin ilk Türk papası başkaydı

İlk ‘Türk Papa’nın kim olduğunu bilmeyen var mı? Bilmeyenlere hatırlatalım: Vaftiz adıyla Giovanni Giuseppe Roncalli. Kendileri, 1935-1944 arasında Türkiye’de gayriresmi biçimde de olsa ‘Papalık temsilcisi’ olarak görev yapmıştır. 1958’de XXIII. Jean adını alarak Papalık tahtına çıkmış, 1963’te vefat etmiştir.

Türk medyasının onu keşfi, 2000’e rastlar. Hakkında, ‘Türkiye hayranıydı. Türkleri pek severdi’ nakaratları bol bol tekrarlanır. Derken, bunun gerçekten böyle olduğuna inanılmaya başlanır. Bunda, Türkiye’deki hukuki meselelerini çözmekte zorlanan kimi Katolik yetkililerin tuzu da vardır. “Türkler ruhlarının okşanmasından hoşlanırlar” gerçeğinden hareket eden bu insanlar, ne denli ileri gidileceğini öngörememişlerdir. İş XXIII. Jean’a ‘Türk Papa’ etiketini yapıştırma noktasına vardığında onlar da, “Yeter ki bir Papa’yı sevsin bu Türkler” tesellisiyle, tempoya uymuşlardır. Bizimkiler bugün bile XXIII Jean için “Türk Papa diye bilinen kişi” diyorlar. Peki nerede böyle biliniyor? Tabii ki sadece Türkiye’de!

Roncalli’yi çok üzmüştük

Oysa Roncalli’nin kendi yazdıklarına bakılırsa, Türkiye’de az sıkıntı çekmemiştir. Türkiye’ye, mevcut imkânlar dahilinde Katoliklerin idamesini sağlama ve haklarını koruma göreviyle gelmiştir. Ama Katolikler açısından koşullar iç açıcı değildir. 1935’te Lorenzo Dentella’ya yazdığı mektupta, “Görünen o ki burada bana düşen, asla geri gelmeyecek şanlı mazinin cenaze işlerini tedvirden ibaret” der. Türkiye’de Katoliklerin yayın organları kapatılmıştır. Varlık vergisi ve Katoliklerin denetimindeki okullara ilişkin düzenlemeler Roncalli’nin ruhunu daraltmaktadır. Umudunu korumaya çalışarak, “Rabbimiz direnmemize yardımcı ola!” der. Hıristiyanların Türkiye’de hep yabancı gibi algılanmalarından, ikinci sınıf insan muamelesi görmelerinden dert yanmaktadır.

Kimi Katolikler Türkiye’yi terk etme eğilimindedir. Roncalli onları teskin etmeye çalışır. O sıkıntılı koşullar altında dindaşlarına, İncil’deki “Düşmanlarınızı dahi sevin’ öğüdünden hareketle, “Ben Türkleri de seviyorum” deme gereğini hisseder. Osmanlı sonrasında, Katoliklerin muhtelif diller konuşan küçük bir azınlığa dönüştüklerinin farkındadır. Roncalli, Türkçeyi kastederek, “Bu, Konstantinopolis’te beş yıla kadar herkesin konuştuğu bir dil haline gelecek” diye not alır. Katoliklerin, yaşadıkları ülkenin dilini de kullanmaları gerektiğine inanmaktadır. Kendisi Türkçe bilmese de, minik bir duanın, ‘Tanrı mübarek olsun’ biçiminde Türkçeleştirilmesini, bazen ayinlerde okunmasını sağlar.

Hey gidi XXIII. Jean! Sen misin, o veya bu şekilde, “Türkleri de seviyorum” demiş olan! Türkiye öyle bir memlekettir ki, seni ölümünden 37 yıl sonra ‘Türk Papa’ ilan ediverir. Sen, özel notlarında istediğin kadar, Türkiye’de dini kisvelerin yasaklanmasından dolayı rahip kıyafetiyle dolaşamamaktan müşteki ol! Bu yasağı, istediğin kadar ‘aşağılayıcı’ diye nitele! Türk basını, hakkında öyle yazı dizileri yayımlar ki, kabrinden kalkıp okuyacak olsan, İstanbul’da sivil kıyafetlerle dolaşma işini güle oynaya yerine getirdiğini zannedersin!

Düşünüyorum da, Vatikan’a gömülen İkinci Jean Paul’ün Türk ve Müslüman ilan edilmesi için, benim başta döşendiğim hikayeye de gerek yok. Ölümünün ardından Türk basınında çıkan bazı yazılara kabaca bir göz attım. ‘Büyük adam’dan, ‘Teşekkürler Papa!’ya kadar uzanan haberleri es geçtim.

Tanrım! Mucizelere tanık olan meslektaşlarımız dahi var. Papa’yla yakın temasa geçmelerinin ardından evlerine bir dönmüşler, minik çocuklarının hop diye iki ayak üzerine dikilip yürümeye başladığını görmüşler. Ama

işin mucizevi boyutları Katolikleri ilgilendirir.

Bir Papa ne yazmış, neleri savunmuş? Bunlarla ilgilenecek zamanımız yoktur. Somut insanlarızdır bizler. İcabında üç soru çakar, Papa’nın ne menem biri olduğunu hemen anlarız: Türkiye’yi seviyor mu kardeşim? Gerekirse, kendisini Türk ilan etmemizi sağlayacak malzeme bıraktı mı geriye? Biz buna bakarız. Konu II. Jean Paul ise, toprağı bol olsun, Türkiye’yi pek bir severdi kendileri. Sevmeseydi, Papa seçilmesinin ardından bir yıl sonra Türkiye’ye koşmazdı. Üstelik, Türk toprağını da öpmüştür Jean Paul. Roncalli o kadar suyunu ekmeğini yemişti İstanbul’un ama, Papa olduktan sonra Türkiye’nin semtine bile uğramamıştı!

Roncalli, İstanbul’dayken Türkiye’ye ‘hayranlığından’ dolayı bir-iki dua cümlesini Türkçe olarak mırıldanmıştı diyerek itiraz edeniniz var mı? Biliniz ki, II. Jean Paul de tüm dünyanın Noelini kutlarken, Türkçe olarak ‘Yeni yiliniz kutlu olsun’ demeyi ihmal etmezdi.

Köşe yazarlarımızdan biri, 2000 yılındaki bir hadiseyi hatırlatarak, “II. Jean Paul’ün Katolik dünyasının ‘Ermeni soykırımı’ iddilarına verdiği ilk resmi destek, Papa ile Ermenistan Patriği II. Karekin’in Roma’daki buluşmalarında oldu” diye bir şerh düşmüş.

Aynı zamanda Atatürkçüymüş

Buna karşılık ne diyebilirim ben diye kara kara düşünürken, eski Diyanet İşleri başkanlarımızdan biri yetişti imdadıma. Kendisi II. Jean Paul’le bizzat ‘görüşmüş’ biri. Yazısından öğreniyoruz ki, Vatikan’da 2000 yılında II. Jean Paul, hocamızın kulağına, ‘Türkiye ile ilgili unutamadığı hatıralarının bulunduğunu, bunlardan birinin de Atatürk’ün kabrini ziyaret etmek olduğunu’ fısıldamış. Papa, Türkiye’yi müthiş derecede sevdiğini göstermek için de, Vatikan’da muhterem hocamızın ‘devlet başkanı protokolü’ ile karşılanmasını sağlamış. Gördünüz mü II. Jean Paul, nasıl da bariz bir fark atıyor XXIII. Jean’a? Adam hem Türk, hem de ayan beyan Atatürkçü!

Bir başka köşe yazarımız ise II. Jean Paul’ü, ‘Kuran’ı öpen, camiye giren bir Papa’ olarak nitelemiş. Papa’nın elindeki kitabı öpüyormuş ‘gibi göründüğü’, 1999’a ait bir fotoğraf da eklenmiş yazıya. Sağlık sorunları babında, o tarihte eline tutuşturulan kitabın ne olduğunu Papa’nın idrak edememe ihtimali de hayli güçlü bence. Ama Papa’nın Kuran konusunda ne düşündüğünü merak edenler, ‘Umudun Eşiğini Aşmak’ adlı kitabına göz atabilirler.

Kemiklerini de ister miyiz acaba?

Papa’nın 2001’de Şam’da Ümeyye Camii’ni ziyaret ettiği doğrudur. Orası, Hıristiyanların büyük önem atfettikleri Vaftizci Yahya’ya ait kutsal emanetleri de içinde barındıran bir camidir. Katolik profesörler, ziyaretin asıl maksadını, Vaftizci Yahya’ya dua ve kutsal emanetlere saygı diye özetliyorlar. Ama bu bizi ırgalamaz! Türkiye’de söz konusu iki delilden hareketle, Papa’nın Müslümanlığını ilan edecek yetenekli dindar yazarlar da mevcuttur!

Ne yani? XXIII. Jean’ı ‘Türk Papa’ diye niteleme becerisini göstermiş Türk basını, II. Jean Paul’ü, ‘Türk, Atatürkçü ve Müslüman Papa’ ilan edemeyecek denli yeteneksiz mi? Kendi kendimize gelin güvey olma maharetimiz iyidir bizim. Yeter ki kafaya takıp, konunun üstüne gidelim. Birkaç yıla kalmaz, ‘Türk, Atatürkçü ve Müslüman Papa diye bilinen II. Jean Paul’ türünden inciler dahi yumutlarız evelallah. Merak ediyorum: ‘Papa’larımızın kemiklerini geri isteriz’ diye tutturacağımız günleri de görebilecek miyiz? Ondan sonra gelsin imza kampanyaları! Şu son Papa’nın ölümünde, Başbakan Erdoğan bu sorunu daha işin başındayken çözümleyebilseydi keşke. Bayrakları yarıya indirmekle uğraşılacağına, keşke sıcağı sıcağına tatlıya bağlansaydı bu mesele. Sorunu Dışişleri Bakanı Gül de çözümlemez ise çocuklarımız ve torunlarımızın, kemikleri geri getirme aşkıyla Allah Allah nidaları eşliğinde Vatikan’a seferler düzenlemelerinden korkuyorum açıkçası. Reva mıdır Türk milletine?

Meraklılara hamiş

Bu yazı, sadece, hal-i pürmelalimize değini meyanında kaleme alınmıştır. Papa’nın Türklüğünün de Müslümanlığının da aslı astarı yoktur. Sazanlık yapıp Papa’nın Katolikliğinden kuşkulanmaya niyetlenenlere ilanen duyurulur. İnternet ortamı dahil, yazılı bir metinden cümle cımbızlayıp dipnot düşme yöntemiyle akademisyenmiş ya da yazarmış gibi geçinenler, bu yazıdan alıntı yaptıklarının görülmesi durumunda, genç veya ihtiyar olmalarına bakılmaksızın mahkemelerde sürüm sürüm süründürüleceklerdir. İş bu husus da, elin insanlarını allem edip kallem edip durduk yerde Türkleştirme veya Müslümanlaştırma meraklılarına tebliğ olunur!

Lütfullah Göktaş: NTV Roma muhabiri

Yorumlar kapatıldı.