Ahmet Taşgetiren
Bugün iki aydın arasındaki yapı farkını değerlendirmek istiyorum. İkisi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı… Biri Türk, diğeri Ermeni… Orhan Pamuk ve Etyen Mahçupyan.
Hemen söyleyeyim:
Ben Etyen Mahçupyan’ın duruşunu daha sorumlu, daha aydınca buluyorum. Pamuk’unkini ise daha tepkisel, daha şöhrete oynayıcı, daha Türkiye’ye vurma psikolojisinin dümen suyunda görüyorum.
Pamuk’un kitaplarına yönelik toptancı tavırları onaylamadığımı belirtmeliyim.
Ama Pamuk’un düşüncelerinin eleştirilmesi hiç de anlamsız değildir. Zaten bir düşünce ile meydana çıkmışsanız, eleştirisini de göze almışsınız demektir. O yüzden, Pamuk’un kitaplarına yönelik onaylanamaz davranışlardan yola çıkıp, onun düşüncelerine yönelik eleştirileri de mahkum etmeyi sağlıklı bulmak mümkün değil. Pamuk, romancı kimliği ile dokunulmazlık kazanmıyor. Romancı kimliği de tartışılır, romancı kimliğiyle hiç de alakası bulunmayan, belki romancı kimliğinin arkasına sığınıp farklıbir etkinlik kazandırmaya çalıştığı düşünceleri de…. Dolayısıyla burada, Pamuk’un “romancı kimliği”ni farklı bir platformda istismar ettiğini bile düşünmek mümkün….
Ne dediler:
Pamuk “Kardeşim, işte açıkça söylüyorum. Bu memlekette 1.5 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü!” dedi.
Kalıp halinde bir söz.
Aslında üsluptan her şey okunuyor.
Dünyada bugün en kolay yapılacak şey, Türkiye’yi dövmektir. Bunun, dünya medyası için vahşi bir tüketim malzemesi olduğunu herkes bilir. Orhan Pamuk’un, yukardaki sözlerinin de, başka her şeyi gölgeleyip öne çıkarılacağını bilmemek mümkün değil. Bilmemek Orhan Pamuk’a has bir şey olurdu, bilinerek yapmak ise, gene Orhan Pamuk’a has bir kendi toplumunu dövme hadisesi…
Peki Etyen Mahçupyan ne diyor?
Şu ifadeleri Sefa Kaplan’a verdiği mülakattan aldım:
“Türkiye’nin veya Türklerin suçlanması saçma bir bakış açısıdır. Bugün pekçok Ermeni’nin yaptığı gibi, ‘Türkler suçlu’ demek abuk bir olaydır. Çünkü Türklerin pek çoğunun suçlu olmadığını, tersine suça karşı çıktığını, hatta suça karşı çıkarak hayatlarını kaybettiğini biliyoruz.
“Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve öyle olmak, bu vatandaşlığı da yurt dışında taşımak istiyorum.
“-Bunu söylerken, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Ermeni olarak, temel bir endişenizi dile getiriyor gibisiniz…
“Evet, bunu büyük bir endişe ile söylüyorum. Çünkü ben dışarıdaki Ermenilerin tutumlarının da son derece yanlış olduğunu, kaba olduğunu, milliyetçi-ırkçı olduğunu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin de bütün bu gerilimden alnı açık bir ülke olarak çıkmasını istiyorum. Çünkü burada yaşamaya devam etmek istiyorum, çocuğumun da burada yaşamaya devam etmesini istiyorum.
“Türkiye’deki Ermeni cemaati, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını sonuna kadar bir hak ve özgürlük alanı olarak yaşayabilirse, yurtdışındaki hiçbir Ermeni’nin sözü veya talebi, dünya kamuoyu nezdinde anlamlı olamaz.”
“Bugün pek çok Ermeni’nin yaptığı gibi, ‘Türkler suçlu’ demek abuk bir olaydır. Çünkü Türkler’in pek çoğunun suçlu olmadığını, tersine suça karşı çıktığını, hatta suça karşı çıkarak hayatlarını kaybettiğini biliyoruz.” (Hürriyet, 6 Nisan 2005)
Ben burada, Türkiye üzerine titreyen bir aydın duyarlılığı görüyorum. Evet, Mahçupyan yönetimleri eleştiriyor, tarihi irdeliyor, İttihat Terakki çizgisini yanlış buluyor, ama bunu “içerden” bir ses olarak yaptığını açıkça hissediyorsunuz. Çünkü diasporayı da çok net biçimde dışlıyor. Ben Pamuk’ta o “içerden”liği göremediğimi, aksine duruşunun “dışardan” vuruşlara malzeme niteliği arzettiğini hissediyorum. Mahçupyan’ın bu ülkenin vatandaşı olarak “Türkiye Cumhuriyeti’nin bu gerilimden alnı açık çıkmasını, çocuklarının bu topraklarda yaşamaya devam etmesini istemesi” bir fark oluşturmuyor mu?
“İçerden olmak!..” Bence Orhan Pamuk ve kimi zaman birçok aydınımız, bu duyarlılığın farkında olamıyor. Dilerim Mahçupyan’ın duyarlılığı ders verici olur.
Yorumlar kapatıldı.