Mehmet Ali BİRAND
Başbakan, Papa’nın cenaze törenine, uçağına Patrik Barthalomeos’u da alıp gitse, uluslararası kamuoyuna öylesine güçlü bir sinyal vermiş olurdu ki, Soykırım baskısı ve AB’den kaynaklanan “yavaşlama” eleştirileri bir anda biterdi.
Uluslararası ilişkiler sadece ilderlerin birbirleriyle konuşmaları, heyetler arası görüşmeler, verilen demeçlerle yürütülmez. Öyle sembolik adımlar, içi dolu jestler vardır ki, hiçbir müzakerenin başaramayacağı oranda etki yapar. Bir an gelir, bir jest yapar ve uzun pazarlıklar sonucunda elde edemeyeceğiniz oranda prestij kredisi kazanırsınız. Uluslararası kamuoyu, jestler ve sembollere resmi açıklamalardan daha fazla inanır. Bir görüntü, bir resim kafalara çivilendi mi bir daha çıkmaz. Bu sayede de siyasiler hareket yeteneği kazanırlar. Ülkeler, mesajlarını bu yolları kullanıp değiştirirler.
Bütün bunları anlatmamın nedeni, Türkiye’nin her zamandan daha fazla jestlere ihtiyaç duyduğu bir dönmeden geçiliyor.
Başbakan’ın kendine özgü gerekçeleri mutlaka vardır. Ancak ortada, bir de kamuoyunun algılaması var. Dışardan bakıldığında, Türkiye ile ilgili birkaç nokta ön plana çıkıyor.
Türkiye’nin, Heybeliada Ruhban okulunun açılması konusunda isteksiz davrandığı, AB reformlarının hızını kaybettiği, Orhan Pamuk’un kitabının toplatılması veya polisin kadınlara sert davranmasına yeterli resmi tepki göstermediği, AKP’nin muhafazakar kanadının ve Milliyetçi akımların yükselmeye başladığı, şu sıralarda, Avrupa kulislerinde giderek yaygın şekilde konuşuluyor. Hükümet sessizliğini korudukça da bu izlenim yerleşiyor.
Böyle bir ortamda, Uluslararası kamuoyunun tüm dikkatlerini bayka bir noktaya çekebilmek, iletişim ustalığını kullanmak gerekir.
Bence bu tip bir fırsat, Perşembe günü Başbakan Erdoğan’ın Papa’nın cenaze törenine gitmesi sırasında kaçırıldı.
Başbakan, Diyanet İşleri Başkanını Rum Patriği Barthalomeos’u, Ermeni Patriği Mutafyan’ı kendi uçağına davet edip Roma’ya gitse ne olurdu?
Roma havaalanına birlikte inerken, Uluslararası medya’da esecek fırtınayı düşünübiliyor musunuz?
Türkiye, müthiş bir mesaj vermiş olacaktı.
Erdoğan’ın kendine ne kadar güvendiği, Patrikhaneyi itelemediği, Hristiyan dünyası ile barış içinde yaşamaya özen gösterdiği bütün dünya’ya –üstelik hristiyan dünyasının en duyarlı olduğu gün ve yerde- hatırlatılacaktı.
Sorarım size, Avrupa ile ilişkilere bundan daha güçlü bir mesaj verilebilir mi?
Böyle bir adım, Ermenilerin Soykırım iddialarını, diğer eleştirileri bir anda silip yok edebilirdi.
Gayet tabii AKP’nin bazı kesimleri, Milliyetçi gruplar , belki de muhalefet tepki gösterecekti. Ancak, ülkenin kazancı, Başbakanın karşılaşacağı eleştirilerin çok ötesinde olurdu.
Geçen yıl Annan planının kabul edilmesinde, AB’ye uyum yasalarının TBMM’den geçirilmesinde devlet adamlığını gösteren Erdoğan’dan böyle bir jest beklenirdi. Belki düşünülemedi, belki düşünüldü de, bizim bilmediğimiz gerekçeler nedeniyle uygulanmadı.
Ne olursa olsun bir fırsat kaçtı.
Hiç değilse, bundan sonraki fırsatlar değerlendirilsin.
Tayyip Erdoğan’ın, batı dünyası ile ilişkilerindeki yanlış izlenimleri silmek için harekete geçme zamanı geldi de geçiyor bile…
* * *
BUGÜN 10:00’DA BU FIRSATI KAÇIRMAYIN
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ile Işın Çelebi’nin (Çelebi stratejik danışmanlık) birlikte düşünüp gerçekleştirdikleri bir projeye hayran kaldım.
Bugün Ankara’da TOBB Genel Merkezinde saat 10:00’da başlayacak toplantıya, Avrupa Birliği ile müzakerelere merak duyan tüm bürokratların, Üniversitesi hocalarının, siyasilerin ve gazetecilerin mutlaka katılmaları gerekiyor.
Kaçırmayın…
Nasıl gideceğinizi, kabul edilip edilmeyeceğinizi merak ediyorsanız 0312 413 82 05 veya 466 56 91’i arayıp bilgi alın.
Kimler konuşacak biliyor musunuz?
Bizden önce AB ile müzakere etmiş ülkelerin başmüzakerecileri toplu halde deneyimlerini anlatacaklar.
Bundan daha hoş bir düşünce olabilir mi?
Bu kişileri tek tek görmeniz, konuşmanız imkansızdır. Hele bir arada bulmak ve bir arada dinlemek, ulaşılamayacak bir bilgi hazinesiyle karşılaşmak demek.
Bu program keşke daha fazla duyurulmuş olsaydı.
AİHM KARARINI İYİ OKUYALIM
Dikkat ediyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kıbrıs ile ilgili son kararını Türkiye ve KKTC’de çoğumuz büyük bir sevinçle karşıladık.
Acaba bu kadar olumlu bir karar mıydı?
Nasıl baktığınıza bağlı.
Mahkemenin bu kararı, uzun bir sürecin başlangıcı.
Verdiği mesaj şöyle:
“KKTC’de kurulan Tazmin Komisyonunun yetkilerini değiştirdiğiniz ve örneğin Komisyona içinde oturulmayan bir mülkün geri verilmesi yetkisi tanınırsa, Komisyona tarafsız kişiler, tanınmış yabancı isimler alınırsa o zaman vereceğimiz karar değişecektir. Rum göçmenlerin açacakları davaları KKTC tazmin komisyonuna gönderebiliriz.”
Bu karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Loizidu davasında izlediği tutumu değiştirebiliceğinin en somut bir işaretidir. Koşulu, KKTC’nin yasal değişiklikleri yapması. Eğer KKTC bu koşula uyarsa, halen mahkeme kapısında bekleyen 1700 Rumun davaları KKTC’nin iç hukukundan geçmesi için Komisyona yollanacak. Aksi halde, Türkiye sonu gelmez bir tazminat girdabına girecek. Yüzmilyonlarca dolar para ödemek zorunda kalacak.
Rumlar da, sakın sevinmemelidirler. Zira bu kararın altında, rreferandumda Annan planını reddetmelerinin izlerinin yattığını görmelilerdir.
Uzun bir maraton başladı. Türk tarafı akıllı davranırsa bu yarışı istedikleri sonuçla bitirebilir. Aksi halde, büyük kayıpla karşılaşabiliriz.
Bravo Arınç’a…
TBMM Başkanı Arınç dış ilişkilerde şimdiye kadar ki en yapıcı önerisiyle ortaya çıktı. Doğrudur. Bu karar zaten resmi bir karar değildir. Meclis oylamamıştır. Sadece grup başkanlarının imzaladığı bir niyet beyanıdır. Şimdi bunu uygulamadan kaldıracak başka tip bir açıklama yeterli olur. Üstelik böyle bir jest Türkiye’nin hiçbir zaman elini bağlamayacağı gibi Yunanistan’a da beklediği bir çiçek atılmış olur. Yapılmalı, hemde hiç vakit geçirmeden yapılmalı.
Yorumlar kapatıldı.