Servet Kabaklı
AZİZ okuyucularım, Belma Aksun Hanımefendi’yi pek çoğunuz tanırsınız. Hani Tercüman’da “Kadın ve Ev” adlı müstesna bir köşesi vardı.
Bazılarınız onun değerli tarihçimiz Ziya Nur Aksun’un kızkardeşi olduğunu da bilir. Belma ablayla uzun bir zamandan sonra sohbet etme imkânı buldum…
“Sözde soykırımı” meselesi açılınca, Etyen Mahçupyan adlı yazara gönderdiği bir mektubu gösterdi.
Yayınlama müsaadesi aldım ama, tamamını yayınlamaya bu sütun izin vermiyor. Buyurunuz, “Brütüs’ün hakkını Brütüs’e veren”, sadece Bay Mahçupyan’a değil, sözde aydın ve sözde tarihçi o bir avuç “Türkiyeli”ye de seslenen bu mektubun, önemli bölümlerini beraber okuyalım…
Bay Mahçupyan,
TAA çocukluğumdan beri Ermenilerle birlikte yaşayan biriyim. Ermeni çocukluk arkadaşlarım oldu; akrabadan da yakın dostluğumuz olan duvar dibi komşularımız: Madam teyzeler, Ardem ablalar, Leon ağabeyler… Ve dişçimiz Oskan amca…
…Dışardaki Ermeniler’in şu dillerine perseng ettikleri “soykırımı” lâfını ne zaman duysam, şunlardan birine rastlasam da kafamdaki soruları sorsam derdim. 31 Ekim tarihli yazınızı okuyunca, hah, dedim, aradığım kişiyi buldum sonunda. Hem de burada, aramızda yaşayan biri…
…Demek “Ermeni tehciri… Toplumun bir bölümüne sırf etnik kimliğinden dolayı uygulanmış… kitlesel bir ‘temizlik’ hareketi”, öyle mi?
Lütfen bana söyler misiniz bayım, Hazreti Fatih’in tesis ettiği Patrikliklerine Rum Patriği’ne eşit statü verdiği; kendilerini teba-i sâdıka addettiğimiz; askerlikten muaf tutularak kan vergisi ödemeyen; ticaretle, zanaatle uğraşıp huzur içinde yaşayan Ermeniler’i, neden acaba tam da yedi düvelle beş cephede savaştığımız, en yorgun, bitkin olduğumuz günlerde “tehcir” etmek zorunda kalmışız?
O masum, işinde gücünde olan; hiçbir dış gücün tahriklerine kapılmamış; “Türk’ü, Kürd’ü her yerde ve daima vur!” emirleri çıkaran Hınçak, Taşnaksutyun vb. şer cemiyetleri kurmamış; Sason’da, Zeytun’da vb. masum Müslümanlar’ı katledip, hükümet konağını, kışlayı basmamış; işgalci Rus ordusuyla savaşan askerini arkadan vurmaya, köylerini basıp camilere doldurdukları masum halkı yakmaya kalkmamış; Padişahına cuma selâmlığında suîkast düzenlememiş; yabancı devletlerin müdahalesini sağlamak için İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı basmamış; Papazları tarafından asileri ve silâhları Kumkapı Kilisesi’nde kutsanmamış; Beyoğlu’ndaki kiliselerini silâh deposu hâline getirmemiş (bu silâhlar o zaman Londra’da sergilendi); o masum, o günahsız, o sadık, o sütten çıkma ak kaşık Ermeniler’i acaba neden iki elimiz kandayken kalkmış “tehcir” etmişiz?
Savaş ve tehcir
TEHCİR…
Savaş bölgelerinde yaşayanları, düşmanla işbirliği ettikleri, bizi arkadan vurmaya kalktıkları için başka bölgelere hicret ettirmek yani…
O savaş ve kargaşa şartlarında elbette ölümler, zulümler, çok üzücü şeyler olmuş, ne yazık ki… Ama sizin dediğiniz gibi bu “sırf etnik kimliğinden dolayı uygulanmış” kasıtlı bir “kitlesel temizlik hareketi” değil bayım. Siz kabul etmek istemeseniz de…
…İki gözüm, size bunca kesin hüküm verdiren belge ve bulgularınızı ABD, Fransa’daki kindaşlarınıza ulaştırsanıza.
Böylece bunun sistemli bir devlet politikası olduğu(!) kesinlik kazanır da, bilebildiğim kadarıyla, ortak ilmî araştırma, arşiv taraması vb. tekliflerine bir türlü yanaşmayan, ellerindeki belgeleri(!) paylaşmaktan da kaçınan Ermenistanlı tarihçi, bilim adamlarının ellerini güçlendirirsiniz.
Zira kopardıkları bunca yaygaraya rağmen olanları “soykırımı” çerçevesine sokacak belgeleri sunabilmiş değiller.
Dışardaki “soykırımı” tacirlerine baktıkça, acaba, diyorum, o müreffeh ülkelerde zengin olmuş, ‘nazır’ olmuş, ‘vezir’ vb. olmuşlar, ama hâlâ Türkiye’deki hayatlarını mı özler dururlar? Ondan mı bunca kin, öfke dolu, bunca saldırganlar?.. Benim bildiğim, mutlu, huzurlu, hâlinden hoşnut insan asla kötülük düşünemez.
Hainler iflah olmaz!..
…UNUTMAYIN, devletine ihanet edenler asla iflâh olmazlar. O gün Osmanlı’ya yaptıklarını ABD, Fransa ya da Rusya’ya yapsalardı n’olurdu acaba?
O dönem Ermeni komitacılarından meşhur Nazarbek için Theodor Herzl bakın ne diyor: “Siyasî kanaatleri gayet karışık; Avrupa devletleri arasındaki münasebetler hakkındaki görüşleri ise çocukça. ‘Avusturya Karadeniz’de müstahkem mevkiler inşa ediyor’ diyor. Görünüşe göre Ermenistan’da öldürülen zavallılar bu adamın sözüne uyarak hareket ediyorlar. Kendisi ise Londra’da rahat bir hayat yaşıyor…
Kendisine bütün bu karışıklıklardan faydalanın kim olduğunu sordum; Rusya mı, İngiltere mi? Umurunda olmadığı cevabını verdi; Kendisi sadece Türkler’e karşı isyanı düşünürmüş.”
….
GALİBA siz sevmeyi, bağışlamayı hiç öğrenememişsiniz bayım.
Korkarım kandillerde size lokma getiren, paskalyada sizin boyalı yumurta, mahlep kokulu çörek götürdüğünüz, birlikte iftar, Zekeriye sofraları paylaştığınız bir Müslüman komşunuz da olmamış; imrenip onun gibi oruç tutmaya kalktığınız, üzüm bayramında birlikte kiliseye gittiğiniz bir çocukluk arkadaşınız da…
Ne kadar üzüldüm, acıdım size, biliyor musunuz? Ne kadar çok şeyden, ne çok güzellikten yoksun yaşamışsınız siz… Bunca yıl kin besleyen biri olmak!.. Korkunç bir şey! Sizinki de zor zanaat bayım, zor, çok zor vallahi. Allah ıslah etsin, ne diyeyim…
Meşhur sözdür: “Kanı kanla değil, kanı suyla yurlar”. İnşaallah bir gün kaleminizi ve size ayrılan köşeyi, kin, nefret yerine sevgi, barış, kardeşlik duygularını güçlendirecek yazılar için kullanırsınız.
İyi günler.
Belma Aksun
Yorumlar kapatıldı.