Alev Er
Dört gündür şaşkınlık içindeyim.
Cumartesi günü birçok gazetede, en tafsilatlı olarak da Vatan gazetesinde bir haber yer aldı.
Haber öyle çok da uçuk kaçıklığıyla tanınan bir gazete olmayan İngiliz Daily Telegraph’tan alınmıştı.
Daily Telegraph’a göre, İngiltere Birinci Dünya Savaşı yıllarının Osmanlı Genelkurmay Başkanı ve en güçlü adamı Enver Paşa’ya, savaşın son yılında Osmanlı Devleti’nin Mihver Devletleri’nden yani Almanya ve Avusturya ile ittifaktan ayrılması karşılığında 25 milyon dolar rüşvet teklif etmiş, teklif sonradan 25 milyon franka inmiş, Enver Paşa da beş milyon frank rüşvet avansı almıştı…
30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarakesi ile yenilgiyi kabul etmesinden sadece iki ay önce…
Gazeteye göre, Bilgi Edinme Yasası gereği, İngiliz İstihbarat Örgütü MI6 gizlilik süresi dolduğu için sırası gelen birçok yeni belgeyi gün yüzüne çıkardı, kullanıma açtı.
İngiliz Dışişleri’nin baştarihçisi Gill Bennett de bu belgeleri derledi ve yayımladı.
İşte bu “rüşvet belgesi” Bennett’in derlediği o belgelerden biri.
Rüşvet pazarlığını yürüten ünlü silah tüccarı Basil Zaharoff tarafından rapor olarak merkeze gönderilmiş. Zaharoff raporuna bunları aktarırken “Enver Paşa istese on beş milyon frank bile alabilirdi ama açgözlülük yaptı ve pazarlık yapmak yerine üçte birle yetindi, fırsatı kaçırdı” demeye gelen bir de alaylı not düşmüş…
Hemen bütün Türk gazetelerinde “iddia” olarak tanımlansa da, yine de müthiş bir iddia, doğruysa Osmanlı yakın tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek bir iddia değil mi bu?
Tarihçilerin böyle bakıp heyecanlanması ama, “Dur yahu neymiş şu iş, bir bakalım, başka neler var, onları da görelim, işin aslını öğrenelim, öyle konuşalım” demesi ve kendilerindan görüş almak isteyen acar gazete muhabirlerinin telefonunu kapatması gerekmez mi?
İşte şaşkınlığım bundan.
Böyle olmamış çünkü.
İngiliz Dışişleri arşivinin orijinal belgeleri kendi ellerinin altındaymış rahatlığıyla, bütün bilimadamlarının cevabı aynı: “Yok canım, yapmamıştır…”
“Yapmamıştır, çünkü milliyetçi, namuslu adamdı Enver Paşa…”
Neresinden tutmalı bu cevabın?
Bir kere bu argümanların “bilim”le ne alakası var?
İkincisi, adama sormazlar mı, herşey bir yana, Liman von Sanders ve öteki Alman generalleri o savaşta Osmanlı ordusunun başında ne arıyordu, siz yirminci yüzyılda ordusunu başka bir devletin generallerinin emrine veren, askerini onların emriyle ölüme gönderen başka “milliyetçi” genelkurmay başkanı gördünüz mü?
Sonra “namuslu”dan kastınız ne?
“Kursağına haram para girmemesi” mi?
Hak etmediği bir gücü kullanmaması mı?
Bunu söyleyebilir misiniz?
Enver Paşa 1912’de yarbaydı; bir yıl içinde iki rütbe birden alarak, miralaylıktan paşalığa terfi etmek için sadece 19 gün bekleyerek harbiye nazırı oldu. Genelkurmay başkanı olduğunda 34 yaşındaydı. O yaştaki subaylar bugün ancak yüzbaşı rütbesinde.
Bu nasıl oldu?
Damad-ı şehriyari yani Padişah Vahdettin’in damadı olduğu ve bir önceki Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa’yı arkasındaki İttihad ve Terakki gücüyle korkuttuğu için değil mi?
Milli burjuvaziyi geliştirme bahanesiyle azınlık tüccarlarının malını mülkünü gasp ederken dünyayı götüren “1332 zenginleri”nin başındaki Kara Kemal, Enver Paşa’nın harbiye nâzırı olduğu kabinede iaşe nâzırıydı: Enver Paşa “namuslu” bir adam olduğu için mi söylentisi ayyuka çıkmış bu soyguna göz yumdu?..
Ben bilim adamı değilim, ama bu ilk aklıma gelenler bile benim “Bak sen” dememi sağlamaya yetiyor.
İşe bakın, onlar bilimadamı, benden çok daha fazlasını biliyor, okutuyorlar, ama onların yerine ben duraklıyorum.
Üstelik böyle düşünüyor, böyle inanıyor da olabilirsin ama biri “belge var” diyor, o belgenin içeriğini açıklıyor, açıkladığı şeyler tarihi gelişime de uyuyor; bari bir dakikacık olsun “bilimsel kuşku”ya düş değil mi?…
Ama bu haber üstüne alınan görüşlerde dahası da var.
Kenan Evren’e de sorulmuş bu soru, yukarıdaki bilimadamlarınınkine benzer şeyler söyleyerek o da cevap vermiş ama, daha gerçekçi, dolayısıyla daha bilimsel fazladan bir argüman ekleyerek: “Bu paraya zaten olmaz…”
5 Nisan 2005, Salı
Yorumlar kapatıldı.