İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Neden hep sahtekârlık (3)

Gündüz Aktan

ICTJ’nin kendisine sorulmayan bir soruya cevap vererek, ‘Soykırım Sözleşmesi geriye doğru uygulansaydı Ermeni olayları soykırım sayılırdı’ tezinin en zayıf yanı ‘yok etme kastının’ ardındaki saik (motif) ile ilgili.

Suç fiille işlenmiş oluyor. Birisi adam öldürmüşse, neden öldürdüğü yani suç fiiline yol açan saik ikinci derecede öneme sahip. Birisi kendisine hakaret edeni ani bir öfkeyle saldırıp öldürebilir.

Bir başkasıysa gasp suçu işlerken direnen kurbanını öldürebilir. İki öldürme arasında birincinin lehine olan farkı, yargıç sadece
hafifletici sebep olarak değerlendirir.

Soykırımda saik çok daha önemli. Nuremberg Mahkemesi Yasası’nda (Chart) saik göz önüne alındığı gibi, mahkeme de sanıkları cezalandırırken saiki hesaba kattı.Bu anti-semitizm yani ırkçılık idi. Anti-semitizm olmadan Yahudi soykırımının olması imkânsızdı. Oysa Osmanlı’da Ermenilere karşı böyle bir ırkçı nefret yoktu.

Saik ile ilgili olarak Sözleşmenin 2. maddesi ilk paragrafının sonunda, bir grubun sırf o grup olduğu için yok edilmesi anlamına gelen ‘as such’ ibaresi büyük öneme sahip. ICTJ belgesinde bu ibare hakkında Siam delegesinin yorumu veriliyor (s.17). Ne anlama geldiği anlaşılamayan bu yorumun müzakerelerde önemli rol oynamayan bir delegeden alınması ilginç. Belki de ICTJ hukukçusu bu Siamlının ikiziydi.

Konuyu öğrenmek isteyenler William A. Shabas’ın ‘Genocide in International Law’ adlı kitabının 245-256 sayfalarına bakabilir. Orada ırkçılık saikinin Lübnan, Sovyetler, Polonya, Çin, Filipinler, Yeni Zelanda vb. delegelerince savunulduğu; Venezüella delegesinin ‘as such’ ibaresini önerdiği ve Amerika’nın bunu kabul ettiği anlatılıyor.

Buna göre, bir grubu bir şey yaptığı yani isyan ettiği, yabancı ordulara yardım ettiği vb. için değil, sadece o grup olduğu (yani Yahudiler gibi aşağılık ırk sayıldığı) için yok edilmesi soykırım oluyor.

Siam delegesi aynı yorumunda soykırımla yok edilmesi amaçlanan gruplar arasında ‘politik’ grubu da sayıyor. Oysa müzakere komitesi ‘politik’ grubu, sözleşmenin soykırıma karşı koruyacağı dört grubun (milli, ırki, dini ve etnik) arasına katmıyor.

İşin püf noktası da burası. Politik grup politik amaçlarla mücadele eden grup demek. Yani bir toprak parçasında kendi bağımsız devletini kurmak için savaşan Ermeniler politik grup oluyor. O zaman karşı taraf da kendi vatanı olarak bildiği ve çoğunlukta olduğu toprak parçasını muhafaza etmek için mücadele etmek hakkına sahip. Bu bağlamda taraflardan biri isyan edebilir, diğeri bastırabilir, siviller arasında ‘mukatele’ olabilir, bir taraf yabancılarla birleşip devletine ihanet edebilir, tehcire tabi tutabilir, tehcir sırasında suçlar işlenebilir vb. Sivillere karşı işlenen bu suçlar soykırım kategorisine girmiyor. Zira Ermeniler Ermeni oldukları için değil, politik amaçları dolayısıyla giriştikleri silahlı mücadelede bu muameleye maruz kalıyor. Kaldı ki Türk ve Müslümanlar da Ermenilerin elinde aynı muameleyi görüyor.

ICTJ ‘hukuki’ çalışması bu gerçekleri saptırıyor. Ermeniler eğer bu çalışma dolayısıyla hukuken haklı olduklarına yani olayların soykırım olduğuna gerçekten inanıyorlarsa, Türkiye’yi hemen yargı veya tahkime davet edebilirler. Ama bu yola gidemeyeceklerini bildiklerinden, böyle sahte belgeler hazırlatıyorlar. Ermenilerin ünlü ANİ web sitesine bakın, tüm belgeler sahte. Talat Paşa telgrafları da sahteydi.

Ermeniler Türklerin kendilerini öylesine büyük mağduriyete (victimization) uğrattıklarına inanıyorlar ki her türlü sahtekârlığı yapmayı meşru mücadele yöntemi (entitlement) sayabiliyorlar. David Phillips bu gerçeği bilerek hareket etmeliydi. Oysa Ermenilerin bu zaafını destekleyerek TARC’ı bizzat başarısızlığa uğrattı. Ermeni olaylarını bilmediği gibi, Sözleşmeyi de bir kez olsun okumadı. Niçin konuları çalışmadığını sorduğumda, öğrenirse taraf tutabileceğini söyledi. Cehaleti taraf tutmasını engellemedi.

Phillips’in yerine daha olgun, daha dengeli ve daha etik birisi olsaydı, sonuç böyle olmazdı.

Yorumlar kapatıldı.