Ruhat Mengi
Perşembe akşamı TV’de Fatih Altaylı’nın programında DEHAP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Miroğlu konuşuyor. Sohbetin orta yerinde tesadüfen kulak misafiri olduğum için önce kim olduğunu bile bilmeyerek dinledim.
“Biz Kürtler, Ermenilerden özür dilemeliyiz, çünkü onlara Kürtler tarafından katliam yapıldı, ben bir Kürt olarak bunu söylüyorum” diyor.
Fatih Altaylı soruyor: “Peki ya siz özür dileyince toprak ve para talebi gelirse arkadan?..”
“Orasını ben bilemem ama katliam olmuştur.”
Yani Miroğlu’nun, koca devleti ve sonsuza kadar tüm vatandaşlarını bağlayacak, böylesine önemli bir konuda bu kadar emin konuşması için tarihi iyice incelemiş olması gerekmiyor, Kürt oluşu kendine göre yeterli… Sonunda birilerinin çıkıp “Kürtleri de Osmanlı kullandı” diyebileceği de onu ilgilendirmiyor. Aynı şekilde Amerika’ya, Avrupa’ya giderek konuşan gazeteciler, öğretim görevlileri var. Söze “Ben tarihçi değilim, bu konuları derinliğine bilemem ama…” cümleleriyle başlayıp rakamı verirken ve sonuç bildirirken pek emin olarak devam eden…
İşte Türkiye’nin büyük şanssızlığı burada. Bu konuşmaların faturası sonunda ülkeye çıkıyor. Kendi vatandaşları “Her iki tarafı da masaya otursun, tarih ‘uluslararası bir bilim kurulu’ tarafından incelensin, gerçek ortaya çıksın” diyeceğine tarihçi olmadığı halde tarih ahkâmı kesiyor.
Sözlerini tarihle destekleyecek belgeyi, bilgiyi ortaya koymuyor, yuvarlak laflarla biliyor… muş gibi yapıyor. İşin asıl üzücü yanı; tarihçileri de farklı bir tutum içinde değil. “Tarihçiyim” diyerek Avrupa ve Amerika’yı şehir şehir dolaşıp konuşan bazılarının özgeçmişine Internet’ten bakmak ve yaptıkları her konuşmaya kimler tarafından övgüler dizildiğini görmek yeterli…
Çeteler ve isyanlar!
Kültür Bakanlığı tarafından çıkarılan “Alman Kaynaklarına Göre Ermeni Olayları” kitabından bir iki alıntı yapacağım, “Oriantalia Generalia”dan alınmış bir cümle:
“Alman Büyükelçisi bu konudaki kanaatini şöyle ortaya koyar; İstanbul’daki eski tecrübelerime dayanarak, kabul edilemeyecek Ermeni rüyalarını körükleyen ve Türkiye’de olan sefilliğin nedeni şimdiki elçi Sir Ph. Curne’dir.”
Bu cümle 1890-93 yıllarında söylenmiş. “Schütte”den alıntı: “Ernst ise İngiliz politikasının bir adım ötesini de deşeler; ‘İngiliz Hükümeti, Doğu’da karışıklık çıkararak Rusya’yı, Hindistan’dan ve Uzakdoğu’dan uzak tutmak istiyordu…”
İşte yabancı kaynaklardan sadece ikisinin söyledikleri. Olayların 1800’lü yıllardan başlayarak nasıl dış destekli olarak başlatıldığını kendi ağızlarından duyuyoruz.
“Türkei 183″ten alıntı: “Pera (Beyoğlu)’dan yazılmış 10 Mayıs 1894 tarihli bir Alman belgesinde şu bilgiler verilir; geçen yazdan beri olaylar ateşlenmekte ve Avrupa’daki ihtilalci Ermeni Komiteleri, Rus Ermenilerini organize etmektedir… Bu silahlı çeteler Ermeni halkına bile korku saçıyordu. Çünkü gündüzleri sokaklarda insan öldürüyorlardı. Bu tür olayların sayısı bir ay içinde 20’ye yükseldi. Bugüne kadar hükümet bir kişiyi bile tutuklayamadı.”
Bu olayların arkasından 1897’de Taşnak çetelerinin, İran’dan Van’a geldikleri yol üzerinde bulunan Masrik Aşireti’ni yok etmek üzere yaptıkları saldırı, Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük bankası olan Osmanlı Bankası baskını (ki burada devlet Batı’nın korkusuyla polis ve asker müdahalesi yapamıyor), Adana, Tarsus, Hamidiye, Dörtyol, Azizli, Erzin de Ermenilerin yaptığı katliamlar, Zeytun isyanı (elebaşıları arasında Rus, Bulgar ve Amerikalılar da var) ve daha birçok büyük saldırı gerçekleşmiştir (1900’den önce…)
Daha çok bilgi isteyenler Kültür Bakanlığı’nın kitabında 142. sayfaya örneğin bakabilirler. “Arşiv Belgeleriyle Tehcir-Ermeni İddiaları ve Gerçekler” kitabının 119. sayfasında; İngiltere’nin Van Viskonsolosu Binbaşı Williams’ın konuşmasını okuyabilirler.
Olaylar belgelerde bu şekilde yer alırken, isyanlara şahit olan yabancılar aksini iddia ederken Profesör Halil Berktay’ın “1915 Nisan’ı öncesinde bir Ermeni isyanı yoktu. Doğu Anadolu için bile kitlesel bir isyan hali söz konusu değildi” demesi ve bütün açıklamalarını tek açılı olarak yapması nasıl açıklanabilir bilmiyorum.
Bildiğim bir şey varsa, tek taraflı bir soykırım yapıldığını iddia edenlerin, bir araya gelerek bunu (Berktay’ın söylediği gibi) tarihçiler ve emekli diplomatlarla tartışmaları…
Bu şekilde yarım yarım anlatılanlar, nasıl söylenebildiği anlaşılmayan sözler Türkiye’ye büyük haksızlık oluyor.
Not: Konuşanlar bir de sonunda “Türkiye suçlanamaz” diyorlar. Ama suçlanıyor, kimse onları bilirkişi filân kabul etmiyor. Haksız şekilde Nazi soykırımının yanına yazılmak onları hiç mi üzmeyecek?
Yorumlar kapatıldı.