Dr. ŞENOL KANTARCI* / Konuk Yazar
Konuk Yazar Bölümünde yazılarınızın yayınlanmasını istiyorsanız hisargazetesi@hisargazetesi.com adresine e-posta atabilirsiniz.
Kafkasya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin küresel jeopolitik stratejisi açısından büyük önem taşımaktadır. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’dan oluşan Güney Kafkas ülkeleri, Türkistan coğrafyasına ulaşımı kolaylaştıran, Rusya Federasyonu’nu etkisiz hale getiren ve Doğu ile Batı arasında enerji – ticaret transferinde stratejik geçiş yolu konumuyla ABD’nin Avrasya politikası veya “Büyük Orta Doğu Projesi” (BOP)’nde de oldukça önemli bir bölge konumundadır.
Hazar bölgesinde yer alan enerji kaynakları ve içerdiği zenginlikler ABD’yi her zaman cezbetmiş ve öncelikli ilgisinin bu bölgede yoğunlaşmasına neden olmuştur. Yine ABD açısından söz konusu bölgenin enerji kaynakları dışındaki diğer özelliği ise, Hazar Denizi üzerinden İran nüfuzunun engellenmesi ve Rusya’nın hakimiyetinin dengelenmesi açısından konumunun elverişliliğidir.
ABD’nin jeopolitik stratejisi açısından böylesine hayati önem taşıyan bölgede rahatsızlığın ana kaynağı olan, sürekli sorun yaratan, Rusya ve İran yanlısı politikalarıyla Amerikan çıkarlarına büyük darbe vuran Ermenistan çok garip bir şekilde Batı tarafından şımartılırken Türkiye-Ermenistan ikili ilişkilerinde baskı, yine aynı Batı tarafından tek taraflı olarak Türkiye’ye yönelik yapılmaktadır.
Türk kamuoyu; Türkiye-Ermenistan ilişkileri özelinde, Batı dünyasının Türkiye’ye yönelik haçlı zihniyeti tabanlı tekdüze bakışını anlamakta zorlanmazken, yine Türkiye-Ermenistan ilişkileri özelinde, Türk karar alıcılarına yönelik baskı politikası yönlendirmesi yapan ve sayıları bir elin parmakları kadar olmasa da gerek akademik gerek basın gerekse iş dünyasından gelen Ermenistan yanlısı söylemleri anlamakta gerçekten güçlük çekmektedir.
Aşağıda, Johns Hopkins Üniversitesi, Orta Asya–Kafkasya Enstitüsü Müdür Yardımcılığı yapan ve Uppsala Üniversitesi, İpek Yolu Merkezi Araştırma Müdürü Sayın Svante CORNEL’in 2003 yılında kaleme almış olduğu oldukça bilimsel bir analizi verilmiştir.
Sayın Svante CORNEL’e ait “Ermenistan’la Sınır Kapısının Açılması Türkiye’ye Zarar Verir mi?” analiz üzerinde hiç oynanmadan aynen verilmiştir. Söz konusu yazı Türkiye’de Ermeni lobiciliği yapanlara ithaf olunur.
Ermenistan’la Sınır Kapısının Açılması Türkiye’ye Zarar Verir mi?
Svante CORNEL
Yıllardır Ermenistan’la sınır kapısının açılması konusu Türkiye’de tartışılıyor. Soyut olarak, bu kapının açılmasının hem Türkiye’ye hem de bölgeye faydalar getireceği ifade ediliyor. Kapının açılmasıyla Türkiye’nin Kafkaslarla olan açmazlarından biri çözülecek, Ermenistan’ın Rusya’ya olan bağlılığı ve izolasyonu sona erecek ve belki Ermenistan ekonomik olarak Türkiye ile entegre olacak, bu da hem ilişkilerdeki gerilimin düşmesine, hem de Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunun çözülmesine yardımcı olacak. Fakat bunlar soyut düşünceler. Günümüz politik realitelerinin ışığında eğer Türkiye yanlış sebeplerle bu kapıyı açarsa bu ciddi bir hata teşkil edecektir.
Aslında Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik politikası 1992’den beri açıktır. Ermenistan illegal olarak Azerbaycan toprağını işgal ettiği ve bir milyon Azeri Türkü kendi topraklarında sefalet içinde mülteci durumunda kaldığı sürece, her ne kadar sürekli olarak iletişim kanallarını açık tutsa da Türkiye ilişkilerin normalleştirilmesinin imkansız olduğuna hükmedecektir. Türkiye’nin Avrupa tarafından eleştirilen bu politikası bazı prensipler üzerinde kurulmuştur.
Şu anda Ermenistan’la ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğinin avukatlığını yapanlar, Türkiye’nin kapıyı açarak ilk adımı atmasına Ermenistan’ın da Türkiye ile olan sınırlarını tanıyarak, soykırımı iddialarının tanınması için sürdürdüğü uluslararası kampanyaya son vererek ve Dağlık Karabağ ihtilafında uzlaşmaya vararak karşılık vereceğini öne sürüyor. Fakat ne yazık ki, Türkiye’nin atacağı böyle bir adım muhtemelen tam tersi bir etki yapacak ve muhtemelen de Ermenistan yönetimindeki demokratik olmayan güçlerin iktidarını daha da sağlamlaştıracaktır.
Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter–Petrosyan döneminde Türkiye ve Ermenistan, aralarındaki tüm farklılıklara rağmen gayri resmi yollardan ilişkilere bir ivme kazandırdılar, resmi yollardan birbirlerine karşı sert herhangi bir saldırıda bulunmadılar.
Saldırganlığı Diaspora Teşvik Ediyor
Saldırgan bir şekilde soykırımın tanınması için takınılan tavır esasen Amerika ve Avrupa’daki Ermeni Diaspora’sı tarafından sergilenmektedir. Tüm bu değişimler de Dağlık Karabağ’ın lideri Robert Koçaryan’ın Ermenistan başbakanı olması ve Şubat 1998’de de Ter–Petrosyan’ın iktidarına son vererek devlet başkanlığı koltuğuna oturmak için yola koyulmasıyla başladı.
Koçaryan, Ter–Petrosyan’ın yasakladığı Türkiye karşıtı Taşnak Partisi’ni hükümetine aldı. Onun hükümeti soykırımın tanınmasını Ermenistan dış politikasının resmi bir hedefi haline getirdi. O dönemden sonra Ermenistan’ın Avrupa ve ABD üzerindeki baskısı, uluslararası kamuoyunun da soykırım iddialarını tanıması için Türkiye üzerindeki baskısı artmaya başladı.
Bu arada Koçaryan hükümeti içerde giderek zayıflıyor. Yapılan son devlet başkanlığı seçimini Koçaryan ciddi suiistimal iddiaları altında çok zor kazandı. Onun en büyük rakibi Stepan Demirciyan’a yönelik halk desteğinin seviyesi Ermeni politik sahnesindeki uzmanları bile şaşkına çevirdi. Demirciyan’ın popülaritesi Ermenistan içinden gelen bazı sinyalleri de doğruluyor: Koçaryan hükümetine destek veren halkın duyduğu hüsran gittikçe güçleniyor.
Son on yılda Ermenistan nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan 1 milyondan fazla Ermeni ülkeyi terk etti. Zayıf bir durumda bulunan Koçaryan bağımsız medyaya karşı artan bir şekilde baskı uygulamaya, parti programında Türkiye ile Gürcistan’dan toprak talebi bulunan Taşnak Partisi’nin desteğine de eskisinden daha fazla güvenmeye başladı. Bu bağlamda eğer Türkiye kapıları açarsa tamamı da Türkiye’nin zararına olan üç sonuç ortaya çıkacaktır.
Kapı Açılırsa Koçaryan Güçlenir
Birincisi, giderek artan Türkiye karşıtı bir politika izleyen otoriter bir yönetime de fakto ekonomik bir yardım sağlanmış olacak. Bu durum Koçaryan iktidarını daha da güçlendirecek ve Türkiye karşıtı olmayan, Koçaryan’a karşı koyabilecek demokratik bir muhalefetin ortaya çıkmasını zorlaştıracaktır.
İkincisi, böyle bir durum Ermeni Diasporası’ndaki sertlik yanlıları için büyük bir başarı sayılacaktır. Onlar, son on yıldır yürüttükleri Türkiye karşıtı lobi faaliyetlerinin sonucu olarak Türkiye’nin boyun eğdiğini ve isteklerini kabul ettiğini düşünecek. Böylece çabalarının karşılığını almış olacaklar. Bu senaryoda, acaba Ermenistan ve Diaspora’daki sertlik yanlıları Türkiye ile bir barış yapma zamanı geldiğini düşünecek mi? Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımayı ve soykırım iddialarını kabul ettirmek için çabalarını azaltacak ve dünyada yürüttükleri Türkiye karşıtı propagandaya son verecekler mi? Yoksa onlar bu durumu Türkiye’nin zayıflığına yorumlayıp, Türkiye’yi tavize zorlamanın sonunda gerçekleştiği sonucuna mı varacak? –Ki onlar Türkiye’nin soykırımın ekonomik ve toprak tavizleriyle ilgili sorumluluklarını yerine getirmesi için baskılarını daha da artırmak isteyecektir.– Bu mantıken de çok muhtemel bir sonuçtur. Bu durumda Ermenistan’la kapıları açmak Türkiye karşıtı Ermeni faaliyetlerini azaltmayacak, artıracaktır.
Türk-Azeri İlişkileri Onarılmayacak Ölçüde Zarar Görür
Üçüncüsü, Türk–Azeri ilişkileri bir daha onarılmayacak bir biçimde ağır bir darbe yiyecektir. Ermenistan’ın işgal altındaki Azeri topraklarıyla ilgili olarak bir tavize yanaşmadan kapıların açılması, Türkiye’nin Azeri kardeşlerini terk ettiği şeklinde algılanacaktır. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki yakın ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda bu durum Türkiye’nin Kafkasya’daki büyük gayeleri ve stratejik çıkarları için büyük bir yenilgi olacaktır.
Kafkasya’daki çıkarlarını Azerbaycan üzerinde odaklayan Türkiye için böyle bir adım saçma olacaktır. Sadece Azerilerin Türk olmalarından dolayı değil, ayrıca Azerbaycan Kafkasya’nın en büyük ve sahip olduğu enerji kaynaklarıyla bölgenin en zengin ülkesidir. İran ve Rusya ile komşu olmasından dolayı da stratejik bir konumdadır. Türkiye, Azerbaycan’ı kaybetmeyi göze alamaz, fakat Ermenistan’la kapıları açarak böyle bir sonucu doğurabilir.
İlk Adım Kesinlikle Ermenistan Tarafından Atılmalı
Peki o zaman Türkiye Ermenistan’la ilişkilerini geliştirmemeli ve sınırı açmanın yollarını aramamalı mıdır? Bunları yapmalı ama Ermenistan’ın radikal hükümeti, Dağlık Karabağ konusunda tavize yanaşmadan ve Türkiye’den toprağı gideceği sonucunu çıkardığı için sınırı açtığını düşündükleri zaman bu durum olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Ekim 2002’de Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev, Ermenistan’a İran sınırındaki dört Azeri eyaletinden çekilmesi karşılığında ticari ilişkilerin onarılmasını teklif etti. Karabağ sorununu çözüme kavuşturmak ve Ermeni halkı için ekonomik şartları geliştirmeye yönelik en şerefli çözüm yolu olan bu öneriyi Koçaryan reddetti. Türkiye de örneğin bu öneriyi yeniden canlandırabilir.
Türkiye kesinlikle Ermenistan’ın şunu anlamasını sağlamalı: İlişkiler normalleşebilir ve kapılar açılabilir, ancak ilk adımı Ermenistan atmak şartıyla.
*Süleyman Demirel Üniversitesi Öğretim Üyesi
e-posta: skantarci@fef.sdu.edu.tr
Yorumlar kapatıldı.