İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Diyelim kitapları yaktınız, Orhan Pamuk´u ne yapacaksınız?

‘Yazar olduğu iddia edilen Orhan Pamuk adlı azınlık ırkçısının kütüphanelerdeki kitapları ayıklanarak imha edilecektir. Konunun hassasiyetle takibini rica ederim’…

Bu ürkütücü sözler Isparta’nın Sütçüler Kaymakamı Mustafa Altınpınar’a ait. Kaymakam beyi öfkelendiren de, tahmin edilebileceği gibi Pamuk’un bir İsviçre gazetesinin magazin ilavesine yaptığı o meşhur açıklama: ‘Kimse söylemediği için söylüyorum. Türkiye’de 30 bin Kürt, 1 milyon Ermeni öldürüldü’…

Pamuk’un sözleri üzerine bugüne kadar çok şey yazılıp çizildi. Kimi ona hak verdi, kimi birilerinin ‘maşa’sı olmakla suçladı. Ama o karmaşa içinde sanırım en doğru tespit İlber Ortaylı’dan geldi: ‘Yeterince bilmeyen, tarih üzerine konuşmasın.’

‘Soykırım’ı temellendirme biçimine bakınca, İlber Hoca’nın tespiti Pamuk’un sözlerini kuşatıyor elbette. Ayrıca bu, Pamuk’un bilmediği meseleler hakkında yaptığı ilk açıklama da değil. Ama burada hepsinden önemli başka bir şey daha var: ‘Devlet’i temsil eden bir yetkilinin; sırf görüşlerini paylaşmadığı için bir yazarı ‘yok etme’ arzusu. Üstelik kitaplarını yakmayı planlayarak.

Pamuk, hiçbir zaman sahih bir yazar olmadı. Bana göre Das Magazin’e yaptığı açıklama da ‘Oryantalist bir gösteri’den ibaretti. Ama bütün bunlar, ilk romanı ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ndan bu yana Türk edebiyatında kendine özgü bir yer edinmiş, kendi okurunu oluşturmuş bir yazarı linç etme girişimini meşru kılmıyor. Devlet yönetmek, linç etmeye benzemiyor işte. Başıbozukluk değil, sorumluluk gerektiyor.

Hep anlatılır ama bir kez daha tekrarlamakta fayda var: Kişisel tarihinde kralcı olan Balzac, romanlarında hep burjuva değerlerini öne çıkardı. Çünkü gerçek bir yazardı ve ‘yazarla yapıt arasında doğrudan bir ilişki’ olması gerekmediğinin farkındaydı. Tıpkı ‘Çöl Şiirleri’nde tasavvuf kültüründen yararlanarak şiirler yazan Hilmi Yavuz’un ‘tasavvufu dışarıdan kuşatması’ gibi. Yavuz o sırada kendisiyle yapılan bir söyleşide ‘Tasavvufa ilişkin şiirler yazmam için mutasavvıf olmam gerekmiyor’ demişti.

Kaymakam bey ‘yoğun devlet işleri’, yorucu Ankara ziyaretleri arasında edebiyatla ilgilenemiyor, roman okumaya fırsat bulamıyor belki. Ama keşke okuyabilseydi. Zira ancak o zaman ‘azınlık ırkçısı’ Orhan Pamuk ile yazar Orhan Pamuk arasındaki farkı anlayabilecek, gündelik hayatla ‘yazı’nın birbirinden ayrı alanlar olduğunu kavrayabilecekti.

Bir de unutmadan… Söyledikleri hoşunuza gitmeyen birini ‘susturmak’ için yaptıklarını yok etmeniz yetmeyebilir. Eh, onun da çaresi var diyebilirsiniz ama… Neyse ki dünyanın kaderini engizisyon mahkemeleriyle giyotinler belirlemiyor artık. Bir kaymakamın ‘maksadını aştığı yerde’, amiri olan Vali ‘Yetkisini doğru kullanılmamış, talimatı iptal edildi’ diyebiliyor… Neyse ki…

Mehmet Kenan Kaya

Yorumlar kapatıldı.