Murat Belge
Benim okuduğum gazetelerden ikisi birden, yani Hürriyet ve Milliyet, Türklerin ve Ermenilerin birbirlerini nasıl tanıdıklarını görmek üzere yapılmış bir araştırmanın sonuçlarını yayımlamaya başladılar. Gazetelerin birinde Sefa Kaplan, öbüründe de Belma Akçura bu işi yapıyor. Araştırmanın kendisi de aynı. Türkiye’den TESEV adına Ferhat Kentel, Ermenistan’dan da Kevork Bogosyan adında bir bilim adamı yürütmüşler.
İki taraftaki sonuçlara baktığınızda, önyargı ağırlığının Ermeni tarafında yoğunlaştığı sonucunu çıkarabilirsiniz. Örneğin, ‘onlar’ hakkında, ‘Nasıl bir düşünceye sahipsiniz?’ diye sorulduğunda, Ermeniler için ‘Olumsuz’ diyen Türkler yüzde 30.8’de, ‘çok olumsuz diyenler ise yüzde 6.6’ya çıkıyor. Oysa Ermenilerin oranları, aynı sırayla, yüzde 47.2 ve yüzde 27.8. Türkiye’den ‘Ermeni’ye kız vermem’ diyen yüzde 68.1; az buz bir oran değil. Ama Ermenistan’da aynı cevabı verenler yüzde 94.1’e çıkıyor. Bunun tersi de soruluyor, yani kızı ‘vermek’ değil de, ‘almak’ kısmı. ‘Felaket olur’ diyenlerin oranı birazcık düşüyor -ama birazcık. Ermenilerin yüzde 92.9’u, Türklerin yüzde 63.6’sı gene durumdan hoşnut değil.
“Türk tarafında önyargı daha az görünüyor” dedim. Evet, ilk bakışta öyle. Ama biraz düşününce, yani bu iki toplumun yaşadıkları tarihin farklarını düşününce, belki o ilk izlenimden farklı sonuçlar çıkarmak mümkün.
Bir kere, sıradan bir Ermeni’nin bilincinde ‘Türk’ün tuttuğu yerle Türk’ün bilincinde ‘Ermeni’nin yeri farklı. Birincisinin bütün kimlik yükü, Türk’ten gördüğü zulüm üstüne biçimlenmiş. Buna yakın bir ikinci ‘düşman’ı da yok. Bu aslında Osmanlı çerçevesi içinde yaşamış ve sonra, genellikle bir bağımsızlık mücadelesiyle oradan çıkmış bütün halklar için böyledir. Yunan, Bulgar, Ermeni ve hatta Arap, hepsinin bir numaralı düşmanı, onları ‘esir’ eden Osmanlı’nın asli unsuru olarak Türklerdir. Oysa milliyetçi bir Türk, ‘düşmandan nefret’ kapasitesini bunların hepsi ve bu arada Moskof gibi eski ya da Coni gibi yeni düşmanlar arasında paylaştırmak durumundadır.
Onun için bizim Ermeni’ye ayıracağımız nefret yüzdesi, onun bize ayıracağından az kalıyor. ‘Türk çoğulculuğu’nun etkin olduğu ender alanlardan biri.
İkinci bir etken izolasyonla ilgili. Bu anketin yapıldığı Ermenistan, zaten Osmanlı sınırları dışındaydı; yalnızca kıyımdan kaçan ve oraya sığınan Ermenilerden öğrendiler ‘Türk’ün nasıl bir şey olduğunu. Ayrıca, kıyımdan az bir süre sonra Sovyet ‘kapalı toplum’ sistemi içine girdiler ve buradan çıkalı da daha 20 yıl olmadı. Oysa bizim Ermenilerle birlikte yaşama tarihimiz son derece zengin ve kıyımdan sonra bile büsbütün bitmedi. Ayrıca, Sovyetik bir sistemde yaşamadık – yaşamadık mı, hâlâ yaşamıyor muyuz? Bundan çok emin değilim. Dünyayla ilişkimiz hiç oradaki kadar kesin kopmadı; ama biz kendimiz çok ilişki kurmadık ve bilgilenmenin kolay ya da meşru olduğu bir sisteme de imkân vermedik.
Onun için Ermeniler günün Türk siyasetçilerini tanımıyor. Enver ve Talat gibi kendilerini çok yakından ilgilendiren tarihi kişileri biliyorlarsa, buna çok şaşmayalım; ama bizim burada ‘en çok kişi tarafından tanınan Ermeni’ Üzeyir Garih’se, bu herhalde üzerinde durmayı gerektiren bir durumdur.
Daha çok şey söylenebilir bu anket hakkında. Yazının sonunda, böyle şeylerin yapılır olmasından, bunun başlamasından memnun olduğumu söylemeliyim. Şimdi birbirimizi tanımadığımızı öğreniyoruz; zamanla tanımayı da öğrenmenin ilk adımı budur. ‘Oldu mu, olmadı mı?’ kör kavgasının yanına bu tür tanıma kanallarını açtığımız ölçüde, ‘ötekileştirme/zebanileştirme’ mekanizmalarının etkisi de azalır. Anketin yapılması da olumlu, iki büyük gazetede yayımlanması da.
Yorumlar kapatıldı.