Çetin Altan
NASREDDİN Hoca’ya sordular:
– Hoca yahu, 90 yıl önceki Çanakkale Savaşları yeniden coşkuyla anılırken savaşı yönetmiş olan Esat Paşa ile Feldmareşal Liman von Sanders’in hiç adı geçmedi, neden ki?
Hoca, gölgeli bir gülücükle:
– Oldum bittim Çanakkale Savaşları hep yarım anılır, dedi.
– Nasıl yani?
– Sayıları nutukçulara göre bazen 56 bin, bazen 250 bin, bazen 300 bin olan şehitlerin, canları pahasına Çanakkale Boğazı’ndan geçirmedikleri İngiliz savaş gemilerine karşın; nasıl olup da İstanbul’un yine de işgal edilmiş olduğu pas geçilir örneğin…
– Ölenlerin, boşuna ölmüş oldukları anlaşılmasın diye mi?
– Durup dururken İngiltere’ye kimin saldırmış olduğu da anlaşılmasın diye belki…
– Nasıl yani?
– Almanya’nın Türk bayrağı çekmiş 2 zırhlısı Goeben ve Breslav 29-30 Ekim 1914’te, Karadeniz’e çıkıp Rusya kıyılarını ve Odesa’yı bombardıman etmesiyle birlikte, sade Romanovlar Rusya’sına değil; Rusya’nın müttefiki olan İngiltere’si, Fransa’sı, İtalya’sı, Japonya’sı, ABD’siyle tüm “İtilaf Devletleri”ne de savaş ilan edilmiş oluyordu…
– Yani Akdeniz’deki İngiliz donanmasının Çanakkale’ye dümen kıracağı daha başından belliydi…
– Elbet de belliydi.
– Peki Alman Deniz Kuvvetleri neden katılmadı Çanakkale Savaşları’na?
– Onu o zamanki Alman Genelkurmay Başkanı Falkenhayn’a sormak gerek.
– Neden bunlar açıklanmıyor okullardaki tarih derslerinde Hoca?
– Hamasete abanan politikacılar, tarihin belden aşağısı kötürüm bölümlerinde, sadece belden yukarısının fotoğrafını gösterirler genç kuşaklara…
– Gerek “bireylerin yaşam kalitesi” açısından 173 ülke arasında 86. basamağa düşmeyi, gerek “kirli ülkeler” sıralamasında Kenya, Kongo, Pakistan çizgisinde görünmeyi önleyemiyor ki bu gibi yarım çekilen tarih fotoğrafları…
– Ee ne yapacaksın, gerçek fotoğrafların piyasası kapalı olmasa; Türk üniversitelerinden de hiç değilse birkaçı, evrensel kalitedeki 500 üniversite arasına giremez miydi?
– Hoca, bak bugün pazar, içimi rahatlatacak bir şeyler söyle…
Nasreddin Hoca:
– Ola ki bir gün, dedi, bizim de şehitliklerimizin anıtları üstüne Andre Malraux’nun ünlü sözü yazılır, “Bir hayat hiçbir şey değildir, ama hiçbir şey de bir hayat değildir”.
* * *
İncili Çavuş’a sordular:
– 20 bin ton da sahte bal ihraç edilmiş Almanya’ya ve hepsi geri gönderilmiş. Rakının sahtesinden, şarabın sahtesinden, viskinin sahtesinden; diş doktorunun sahtesine, avukatın sahtesine, imamın sahtesine kadar; “sahte sektörü”, gerçeğini aşmayı başladı. Politikacının da sahtesi var mı acaba, ne diyorsun?
İncili Çavuş:
– Her şeyin sahtesi olabilir, ama politikacının sahtesi asla olamaz, dedi.
– Nedenmiş o?
– Bilimsel gerçeklerin bittiği yerde başlar politika; bir de sahtesi nasıl olsun ki?
* * *
Gar şeflerinin, istasyonlarda makinistlere “kalk” düdüğü çaldığında trenlerin hareket ettiği dönemlerde; gar şefinin düdüğü içindeki bilye parçalanıvermiş. Treni de, düdük çalıp kaldırmak gerek…
Gar şefi, istasyonda özel dairesindeki eşine hemen haber göndermiş:
– Çarçabuk bir bezelye tanesi getirsin bana…
Gar şefinin eşi, alelacele koşarak gelmiş:
– Sebzelikte sadece yarım bir bezelye tanesi bulabildim, demiş; al işte..
Gar şefi:
– Yok ziyanı, demiş, o kadarı da yeter.
Yarım bezelye tanesini düdüğünün içine koyarak çalmış “kalk” düdüğünü…
Ve ne olmuş biliyor musunuz; trenin sadece yarısı kalkmış.
Aman kimsenin aklına bizim AB üyeliğiyle ilgili TCK değişikliği gelmesin. Çok alıngan olmaya başlayan Başbakan Tayyip Bey’i sinirlendirmek istemeyiz.
* * *
Adamın biri, arkadaşıyla iddiaya girişmiş:
– Biliyor musun, ben sağ gözümü ağzımla ısırabilirim…
Arkadaşı:
– İmkânsız, demiş, saçmalama kuzum; kimse ağzıyla gözünü ısıramaz…
– Var mısın iddiasına?
– Varım.
Adamın sağ gözü takmaymış. Hemen sağ gözünü çıkarıp ağzıyla ısırmış.
Arkadaşı:
– Allah Allah demiş, bilmiyordum sağ gözünün takma olduğunu…
Adam bu kez:
– Sol gözümü de, demiş, ısırabilirim dişlerimle…
– Yok devenin başı; iki gözün de kör değil ya, nasıl ısıracaksın sol gözünü de dişlerinle?
– İddiaya var mısın?
– Varım…
Adam ağzındaki takma dişlerini çıkarıp, sol gözünü de ısırmış…
* * *
Bu fıkra AB kulislerinde, müzakere tarihi de almış üye olmaya hazırlanan ülkelerden birinin, Kopenhag kriterlerine karşı sürdürdüğü politik kurnazlıklar için anlatılıyormuş.
* * *
Cemal Süreya’dan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Üstü Kalsın
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir.
Üstü kalsın
Yorumlar kapatıldı.