İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

A.Turan Alkan´ın sözlerine kulak verelim (2)

Kürşat Bümin

A.Turan Alkan’ın “Merak edene sade vatandaş görüşü bunlar” başlıklı yazısı (13Mart) şu cümle ile başlıyor: “Sade bir vatandaş olarak 1915 yılında Ermeni meselesinin ortaya çıkmış olmasından ve ‘trajik’ biçimde neticelenmesinden asla memnun değilim.”

Alkan’ın yazısını önüme koyduğumda karşıma çıkan bu ilk cümle bana şöyle dedirtti: İşte bu, gerisi yalan! Eğer bu ülkenin “sade vatandaşları” 1915 yılında ortaya çıkan Ermeni meselesinin “trajik biçimde” neticelendiğinde hemfikirseler gerisini boş ver…

Haksız mıyım? “Allah Talat Paşa’ya rahmet eylesin. O bir kahramandır ve doğru karar vermiştir” şeklindeki “sonuç” cümleleriyle biten köşeyazılarının sayısının hızla arttığı, “Sosyal demokratları”nın bile “Geriye çekilin! Bu işi en iyi biz hallederiz!” diye ortaya atılarak “rol çalmaya” uğraştıkları bir ülkede “Ermeni tehciri” adı verilen olayların “trajik” biçimde neticelenmiş olduğunu teslim eden böyle bir cümle ile açılan bir yazı ile karşılaşmak, kayıtsız kalınabilecek bir olay mıdır?

Ayrıca unutmayalım; A. Turan Alkan bu satırları, bugün üniversitesinde görev yaptığı, zamanında sınırları içinde önemli sayıda Ermeni nüfus barındıran bir ilimizden, Sivas’tan yazıyor. Bu bilgiyi -tabii ki- laf olsun diye aktarmıyorum; sizi bilmem ama ben bu bilgiyi ayrıca önemsiyorum. Yazarın bir dönem yakın olduğu söylenen (o kişinin bu yazının yazarı olduğuna beni kimse inandıramaz) siyasi cenahı ayrıca belirtmeye gerek bile duymuyorum…

A.Turan Alkan’ın söz konusu yazısından aktardığım ilk cümlenin nasıl son bulduğuna dikkat çekmek isterim: “…asla memnun değilim.” Cümlenin bu şekilde bağlanmasını da ayrıca önemsiyorum. Çünkü önümüzdeki yazının konusu, mutlaka bu tarzda hatırlanması, hakkında bu tarzda düşünülmesi ve konuşulması gereken bir konudur. Yani sözün kısası, 1915’te yaşanan olaylar işin içine “ben”i, yani “kendini” katmadan “masaya yatırılacak” nitelikte değildir. 1915’te yaşanan olaylara “emperyalist devletler”in emellerinin ne olduğu, birtakım Ermeni grupların bu emellere nasıl âlet olduğu, Osmanlı’nın içine macburen düştüğü çaresizliği ve hatta “soykırım” kavramının tam olarak ne ifade ettiği gibi sorulara cevap yetiştirmeye çalışarak, tamamen siyasi, askeri ve hukuki nitelikteki bir çerçeve içinde kalarak bakamayız. Olup bitenlere önce, A. Turan Alkan’ın yaptığı gibi, birer birey olarak “ahlâki” (moral) değerlerimizin penceresinden bakmalıyız. Yani önce şu soruyu (tabii ki samimi olarak) cevaplamak durumundayız: 1915’te yaşanan tehcir “trajik bir biçimde neticelenmiş midir, neticelenmemiş midir?” Evet, önce bu soruya (ama “samimi”) cevabımızı vermeliyiz. Burada altını çizdiğim “samimiyet”i de hafife almayalım. Gerçekten “samimi”, yani başkasının çektiği acıyı kendi benliğinin tarifinin dışında değil içinde, neredeyse onun bir “özniteliği” olarak hissederek. Yani meseleyi herşeyden önce sahip çıktığımız “erdemlerimizin” (faziletlerimizin) terazisine çıkartmalıyız.

A.Turan Alkan devam ediyor: “Ermeni meselesi, Anadolu’nun Türk ve Müslüman ahalisi için de bir ‘trajedi’ sayılır; buradan hareketle ‘Ermeniler de şu kadar Müslüman-Türk kesti’ iddiasını öne çıkararak bir nevi denklik iddiasında bulunuyor değilim. Bu ‘bizim’ için de bir trajediydi cünkü çok iyi komşularımızdan olduk.”

“Sade bir vatandaş olarak” konuşmaya karar veren Alkan’ın bu satırlarını da selamlamalıyız… Sizi bilmem ama ben meseleyi “sade vatandaşlar arası ilişkisi”(komşuluk) bağlamında bu derece iyi özetleyen, “denklik iddiaları”nı bu derece bilinçli olarak (çünkü mevzuumuz o değil) tartışma dışı bırakan çok az metinle karşılaştım. 1915 tehciri hakkında “Bu ‘bizim’ için de bir trajediydi” demek -hem de “bizim”i özenle tırnak içine alarak- bugüne kadar çok az kişinin aklına geldi doğrusu…

A.Turan Alkan Türkiye’nin “Muhacerat ve Mübadale” sonucunda Ermenisiz ve Rumsuz kalmasının ülke ekonomisine nasıl bir darbe vurduğunu da çok iyi özetlemiş. Keşke yerim dar olmasaydı da bu fasılı da olduğu gibi aktarsaydım.

Şu güzel satırlar da bu yazıdan: “Hâlâ telafi edemediğimiz üçüncü kayıp unsuru ise, gayrimüslim nüfusun Anadolu’yu terki ile, Osmanlı kültürünün en mühim unsurlarından birini teşkil eden ‘öteki’nin gündelik hayattan silinip gitmesidir. ‘Öteki’nin gayrimüslim çehresi aramızdan çekilince, ötekileştirme gayretleri medeni birikimimizden çok şey eksiltti. Bu trajedi ile beraber Türkiye nüfusunun ‘krema’sı sayılabilecek bir nüfus ve medeni birikim kaybına uğradı. (…) Tarih ihtimaller üzerine bina olunmaz ama şu kanaatimi belirtmemin tam yeridir: Muhacerat ve Mübadele hiç başa gelmeseydi bugün şimdikinden daha üretken, daha zengin, daha ‘şehirli’ ve şüphesiz daha hoşgörülü bir toplum olacaktır. Bazı çevrelerce köpürtülen ‘Gayrimüslimler gitti iyi oldu’ görüşüne hiç iltifat etmedim.”

İşte böyle… Şu “zor günler”de (“Ne zaman zor olmadı ki?” dediğinizi duyar gibiyim!) aklımızı fikrimizi rahatlatan bir yazı nihayet… Benden bu kadar çünkü tükendi artık… En iyisi yazının bütününü karşınıza almak herhalde…

Yorumlar kapatıldı.