İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni sorununun üzerine gitmek

Yasin Doğan

Deniz Baykal aktif siyaset örneği sergilemek ve yüksek siyaset alanlarında ortak inisiyatif geliştirebilmek için Başbakan Erdoğan’a “Ermeni dosyası”yla gitti. Başını Şükrü Elekdağ’ın çektiği bir ekip tarafından hazırlanan dosya ile Ermeni konusunda yeni bir kampanya başlatılmasını istedi. Baykal’ın teklifi AK Parti yönetiminden de destek buldu. Kıbrıs konusundan sonra Türkiye’nin re-aktif değil, pro-aktif tutum takınacağı yeni konu böylece belli oldu. Hükümet artık sürekli önüne getirilen bir sorundan kaçmaktansa, sorunun üzerine gitmeye karar vermiş görünüyor.

Kompleksle bir şeyleri gizliyormuş gibi davranmak yerine, cesaretle gerçekleri arayıp, reel politika oluşturmak artık ülkelere bir şey kaybettirmiyor, hatta kazandırıyor. Bugün bizim kalkıp da 90 yıl önce yaşanan ve çoğunlukla da çarpıtılan, yani kurgulanan bir söylem altında ezilmemiz niçin gereksin?

Biraz tarih kitaplarını karıştıranlar Ermenilerin “Planlı soykırım”, “sistemli katliam” iddialarının tamamen siyasi spekülasyon amaçlı olduğunu kolaylıkla görebilirler. Bir kere soykırım “ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; grup üyelerinin öldürülmesi, grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması” anlamını taşır. Tenkil veya tehciri soykırım olarak nitelemek hiç doğru değildir.

Varsa bir yanlışlık bunun faturasını Türkiye Cumhuriyeti’ne kesmeye çalışmak ve Türk milletini soykırımcı ilan etmek ise hiç mi hiç insafla bağdaşmaz. Hatta bunu tamamen Osmanlı İmparatorluğu’na fatura etmek bile doğru değildir.

Ermeniler yüzyıllarca Osmanlı’nın egemenliğinde barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Gerek Bursa başkent iken gerekse İstanbul’un başkent olduğu Fatih döneminde Ermeniler özgürce bir cemaat olarak örgütlenebilmişlerdir. Daha sonraki yüzyıllarda da hayatın birçok alanında faaliyet gösteren Ermeniler bakanlık dahi yapmışlar ve “millet-i sadıka” olarak toplumun bir cüz’ü olarak kabul edilmişlerdir. Ta ki, Osmanlı Devleti çöküşe geçene ve Rusya’dan İngiltere’ye kadar işgalci amaçlar taşıyan ülkelerin oyunlarına gelene kadar.

Bu dönemden sonra dış güçlere sırtını vererek özerklik ve bağımsızlık mücadelesi veren komitelerin eylemleri bir yanda, ülkenin bütünlüğünü koruma kaygısıyla askeri tedbirler alan İttihadçılar diğer yanda bir dizi olumsuzluk yaşanmıştır. İsyan ve başkaldırı eylemleriyle tedhişte bulunan Ermeni örgütleri nasıl bütün Ermeni vatandaşları temsil etmiyorduysa, tehcir politikasıyla bunları dağıtmayı amaçlayan Enver ve Talat Paşa yönetimi de tüm Türkleri ve Osmanlı’yı temsil etmez. Hele Türkiye Cumhuriyeti’ni hiç temsil etmez. Böyle bir yanlışlığa düşmek, dün Saddam’ın Iraklı Kürtlere yaptığı zulmün hesabını bugün eğer Cumhurbaşkanı seçilirse Talabani’ye sormaya benzer.

O dönemde karşılıklı olarak yapılan birçok yanlış olabilir. Bunlar savaş şartlarında gerçekleşiyor diye mazur görmek de belki gerekmez. Ama bunu bugün manipüle edilmiş bilgilerle tarihi bir hakikate dönüştürüp, siyasal bir sonuç devşirmeye çalışmak da olacak iş değil.

Erdoğan ve Baykal’ın ortak dillendirdiği, “Gelin iki taraf da arşivlerini açsın, ortak inceleme heyeti kurulsun, bu işi tarihçilerin vereceği karara bırakalım ve siyasallaştırmayalım” teklifi somut bir adımdır.

Ne Türkiye’de yaşayan Ermeni vatandaşlarımızın sahip olduğu huzur ve kazanımları, ne de Ermenistan’da yaşayanların halihazır durumunu pek hesaba katmayan Ermeni diasporasının bu teklife sıcak bakacağını zannetmiyorum. Çünkü yalan-yanlış bilgilerle onlarca yıldır Avrupa’da oluşturulan önyargılı tutum, bugün yeni baştan meseleyi bilimsel bir zeminde tartışmaya açmaya yeltenemez. İnanç haline gelen bir tabuyu sorgulamanın beklenti içinde oldukları siyasi projeyi çökerteceklerinden korkarlar. Türkiye Cumhuriyeti, başında Demokles’in kılıcı gibi sallanan Ermeni meselesiyle yaşamak zorunda değildir. Bu sorunun üzerine cesaretle giderek, objektif bir zeminde ele alıp gündemden düşürmek durumundadır. Avrupa Birliği sürecinde fırsatçılık yaparak Türkiye’ye fatura ödettirmek isteyen Ermeni diasporasının kin ve nefreti körükleyen tavrı görmezden gelinerek ortadan kalkmıyor. Bugüne kadar kamuoyu oluşturmak için yeterli çalışmayı yapmayan Türkiye’nin araştırmacılarını ve bilim adamlarını bu konulara yönlendirerek tarihi gerçekleri ortaya koymasının zamanıdır.

Mesele, dünün kin dolu atmosferini bugüne taşımak değil, serinkanlı şekilde tarihi olayları analiz ederek barış dolu bir gelecek inşa etmeye çalışmak olmalıdır. O günkü şartlarda Türkiye’yi işgal eden İngiltere bugün Türkiye’nin en yakın müttefikidir. Değişen dünyada değişmeyen tutumlar ve ilişkiler kimseye bir yarar sağlamaz. Önümüzdeki dönemde TBMM’den yükselecek ortak inisiyatif bu yüzden büyük önem taşıyor.

Yorumlar kapatıldı.