İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni vakfına şok

Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde bulunan yedi katlı bina (ortada) şu an İGS tarafından kullanılıyor. FOTOĞRAF: İSMAİL SAYMAZ

Milli Emlak, AB’nin baskılarını ve cemaat vakıflarının iade başvurularını dikkate almadan, Ermeni cemaatinin dava açtığı binayı alelacele sattı

İSMAİL SAYMAZ

İSTANBUL – Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Reform İzleme Grubu ile Vakıflar Genel Müdürlüğü ‘azınlık mülklerinin iadesi ve tazmini’ düzenlemesinde anlaşmazlık yaşarken, Ermeni cemaatine ait, 1992 yılında Milli Emlak’a devredilen Beyoğlu’ndaki yedi katlı bir bina sessiz sedasız satıldı.

Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’ne ait, İstiklal Caddesi’ndeki İGS binası, Hazine Genel Müdürlüğü’ne bağlı Milli Emlak tarafından 1 Mart 2005’te satıldı. İstanbul Defterdarlığı Beyoğlu Emlak Müdürlüğü’nde kapalı teklif usulüyle satışa çıkarılan bina, 4 milyon 160 bin YTL’ye (4 trilyon 160 milyar lira) ‘Stil Çizgi İnşaat’ adlı şirketin oldu. Söz konusu satışa ilişkin tebligat, 3 Şubat 2005’te vakıf yönetimine iletilmişti.

Dava AİHM’de

İGS binası, 1952 yılında vasiyet yoluyla Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’na geçerek, vakıf adına tapu tescili yapıldı. Maliye ve Gümrük Bakanlığı, İstanbul Defterdarlığı kanalıyla 13 Ocak 1992’de, Beyoğlu 2. Asliye Mahkemesi’ne başvurdu. Bakanlık, Yargıtay’ın 1974’te aldığı, azınlık vakıflarının, kendilerine beyanname yükümlülüğü getiren 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun çıktığı 1936 yılından sonra ‘mülk edinenemeyecekleri’ yönündeki kararına dayanarak, tapu kaydının iptal edilmesi ve gayrimenkulun eski sahibine iadesi için dava açtı.

Mahkeme altı yıl süren dava sonucunda, 24 Şubat 1998’de, tapunun iptali ve gayrimenkulun eski sahibine iadesine karar verdi. Vakıf karara itiraz ederek, temyize gitti. Ancak Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi, itirazı yerinde bulmayarak, hükmü onayladı. Kararın tashihi için bir kez daha itiraz eden vakfın, bu isteği de kabul edilmedi. Gayrimenkul, 26 Ocak 1999’da vakfın elinden alınarak, eski sahibine iade edildi. Eski sahibi bulunamayan gayrimenkul, daha sonra da Hazine Genel Müdürlüğü’ne geçti.

Bunun üzerine söz konusu vakıf, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Dava geçen yıl kabul edilebilir bulundu ve başka bir davayla birleştirilerek, değerlendirmeye alındı.

Avukat: Hızla satıldı

Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı avukatı Setrak Davuthan, bu satışın etik olmadığını ileri sürdü. Davuthan, “AB’nin, ‘Bu malları geri verin’ diye üstelediği bir dönemde bu gayrimenkulümüzü yangından mal kaçırır gibi apar topar sattılar. Tüm iç hukuk yolları tükendiği için tazminat talebiyle AİHM’ye başvurduk” dedi.

’41 mülk geri verilsin’

İstanbul’da Ermenice ve Türkçe haftalık olarak yayımlanan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Yargıtay kararıyla el konulan, Ermeni cemaatine ait 41 mülk bulunduğunu söyledi.

Bunların iadesini ya da tazminini istediklerini belirten Hrant Dink, “Hiçbir devlet, ‘Benim yapmış olduğum haksızlıklar, benim yanıma kâr kalsın’ diyemez. Bu satışların mafyatik tedbirlerle yapıldığını düşünüyorum. Aslında bu işte tam bir pervasızlık ve hukuksuzluk var” diye konuştu.

‘Yunanlılar duymasın’

Azınlıklara ait mallara el konulmasına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait ‘gizli bir talimat’ uygulanıyor. Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’na ait binaya el konulduğu halde tapu kaydı altı yıl silinmedi. Vakıf avukatlarının AİHM’ye yaptığı başvuruda Türkiye, tapu kayıtlarının silinmemesini kanıt olarak gösterdi.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Balıklı Rum Hastanesi’ne ait bir taşınmazla ilgili görülen davada bu yöntemi itiraf etti. Genel müdürlük, 22 Ekim 1991’de mahkemeye gönderdiği ‘Çok gizli’ damgalı bir yazıda şunları söylüyordu: “Tapu iptaline ilişkin kararların infaz edilmemesine ülke menfaatleri ve uluslararası ilişkiler bakımından Dışişleri Bakanlığı ile yapılan toplantılar sonucunda lüzum görülmüştür. Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili bölümünün hükümlerinde yer alan mütekabiliyet esası ve Batı Trakya’daki Türklerin malvarlığı üzerinde Yunan tarafından yapılacak keyfi işler göz önünde bulunduruldu.”

Hatemi: Yapılan hukuk dışı

Türkiye’deki Rum cemaatinin avukatlarından Kezban Hatemi, 1923-1980 arasında sadece Rum cemaatine ait 3 bin 492, 1980-2000 yılları arasında da 313 mülke hukuk dışı gerekçelerle el konulduğunu ileri sürdü. Hatemi, şunları söyledi:

“AB uyum yasaları çerçevesinde Vakıflar Kanunu’ndaki değişiklikler, hiçbir yenilik getirmedi. Örneğin Rumların yeni düzenleme gereği Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yaptığı başvurulardan 323’ü reddedildi, 686’sı bilgilerin tamamlanması nedeniyle geri çevrildi. 192’sinin başvurusu, patrik tarafından yapıldığı için kabul edilmedi. Bu konuda diğer cemaatler için de aynı problemler geçerlidir ve hukuk devleti içinde izah edemeyeceğimiz bir kaos yaşanmaktadır.”

Oran: Türk-İslam zihniyetinin işi

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Baskın Oran, azınlıkların tescil için başvurduğu 1532 mülkten bugüne değin 288’inin kabul edildiğini açıkladı. Oran, “Kasım 2003 tarihinde net başvuru adedi 1532’ydi. Bunların 242’si, yani yüzde 15.79’u kabul edildi. Mayıs 2004’te ise kabul edilen mülk sayısı 286’ya çıktı. Son sekiz ayda iki gayrimenkul daha onaylandı. Böylelikle oran, yüzde 18’e çıkmış oluyor” dedi.

‘Sevr paranoyası’

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, azınlıkların mülklerinin tescili noktasında direndiğini ve bu direnme gücünü derin devletten aldığını iddia eden Prof. Dr. Oran, şunları söyledi:

“Devletin içinde, Türk-İslam zihniyetli bir yapı var. Bu yapı, ‘Mülkleri asla geri vermeyiz’ diyor. Vermeyiz dedikleri, devletin gayri hukuki biçimde el koyup tuttuğu ya da üçüncü şahıslara verdiği mülkler. Devletin el koyduklarını geri vermek, üçüncü şahsa geçenleri de tazmin etmek zorundasınız.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, derin devletten aldığı kuvvetle, Türk-İslam zihniyetini temsil ediyor. Aslında ‘derin’ değil, ‘illegal devlet’ terimini kullanmak gerekiyor. Bu, illegal devlettir. Bu yapı, gücünü Sevr paranoyasından alıyor. Azınlıklar konusu demokrasinin turnusol kâğıdıdır.”

Yorumlar kapatıldı.