İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ankara-Berlin hattında yüksek gerilim

Jale Özgentürk / Yorum

Türkiye, Avrupa Birliği yolunda ilerlerken yıllardır çözemediği dış politika sorunlarını da birer birer önünde buluyor. Ancak bu sorunlar karşısında ‘haklılığımızı’ dile getirmekten başka birşey de yapılmıyor.

Osmanlı Devleti’nde kimi kaynağa göre 600 bin kimine göre 1,5 milyon Ermeni’nin, sistematik bir şekilde katledildiği iddiaları bu yıl 90’ncı yılında. Bazı Ermeniler’in “Soykırım Günü” olarak belirlediği 24 Nisan da yaklaşıyor. Böylece Ermeni Sorunu Türkiye’nin gündemine zorunlu olarak oturtuluyor.

Son gelişme Almanya’da yaşandı. Ana muhalefetteki Hıristiyan Birlik Partileri, “Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmesinin sağlanması için Berlin’in gereken adımları atmasını” talep eden bir önerge verdi.

Hıristiyan demokratlar için Türkiye seçim sürecinde en fazla malzeme edilen konu. Hristiyan Birlik Partileri’nin önemi ise Türkiye’yi destekleyen Sosyal Demokrat Parti’nin aksine Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde istememeleri.

İktidara gelmeleri halinde Türkiye’nin AB üyeliğinin tehlikeye gireceği de bilinen bir gerçek…

Hıristiyan demokratların bu önerge ile amacı ne?

Baha Güngör, Alman televizyonu ve radyosu Deutche Welle’nin Türkiye Şefi. Uzun yıllardır Almanya’da yaşayan bir gazeteci. Güngör’e hem bu önergenin anlamını sordum hem de Almanya’yla ilişkiler ne oluyor sorusunu. Güngör önergeye imza atan partilerin Türkiye Raportörü Ruprecht Polenz’le yaptığı söyleşiyi anlattı önce.

Tarihle yüzleşin, biz yüzleştik

Polenz, Türkiye’nin AB’ye girmesini savunan az sayıda Hıristiyan Demokrat’tan biri. Güngör, Türkiye’yi yakından tanıyan Polenz’e neden önergeyi şimdi verdiklerini soruyor. Polenz, “Türkiye ile Ermenistan arasındaki bir komşuluk çatışması, bölgedeki stabilite için bir tehlike oluşturuyor. Ve Avrupa Birliği´ne üyelik müzakerelerinde, üye ülkelerin komşu ülkeleriyle olan gerginliğini en aza indirilmesi şart” yanıtını veriyor. Polenz ayrıca kendilerinin Yahudi Soykırımı ile yüzleştiklerini anlatıyor ve “Türkiye’nin de tarihteki kara sayfasını kabul etmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü şimdiki zamanda sadece gerçeklerle ve samimiyetle, yapılan hatalar ancak böyle telif edilebilir” diye devam ediyor.

Polenz, bu önergeyi neden imzaladığını soran Güngör’e de şunları söylüyor: “Biliyorum, Türk arkadaşlarım için bu çok hassas bir konu. Ben bilinçli bir şekilde bu önergeyi imzaladım. Çünkü Türkiye´nin Avrupa Birliği sürecine açık olan ve üyeliğe karşı çıkmayan bizim gibi insanlar partimizde azınlıkta ve bu kişilerin Türkiye´den tarihini açık bir şekilde tartışması gerektiğini beklediklerini göstermek istedim.

Güngör bu önergenin Almanya’nın gelecek dönemdeki tavrının göstergesi olduğunu söylüyor. Seçim sürecinde bulunan Almanya’da Türkiye’ye karşı tavırların giderek artacağını da anlatıyor. Türkiye’nin sandığı gibi işlerin Federal Meclis’te bitmediğini söylüyor ve “16 eyalette, 16 hükümet, 16 başbakan var. Federal Meclis’te de güçleri az değil” diyor. Güngör’ün önerisi savunmayı bırakıp proaktif bir politikayla Türkiye’nin haklılıklarını, düşüncelerini anlatması.

Türkiye cesur olmalı

Türkiye başmüzakereci kim olacak, görüşmelerde temsili kim yapacak? Bu sorunlarla vakit geçirirken ciddi sorunları tartışmıyor. Farklı bir ses çıktığında o sesi boğuyoruz. Tahammül edemiyoruz.

Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu yıllardır gündemde. Haklı olduğumuzu iddia ediyoruz ama bugüne kadar tek bir ülkeyi bile ikna edebilmiş değiliz. Girmeyi çok arzuladığımız Avrupa’dan bakınca Türkiye, Ermenistan’a sınırını kapatan, Kıbrıs’ta Avrupa Birliği toprağını işgal eden bir ülke olarak görünüyor. Hoşumuza gitmiyor, haklı olduğumuz konular çok fazla ama dışardan görülen bu.

Türkiye ise Güngör’ün dediği gibi sürekli savunma halinde. Oysa en iyi savunma saldırı. Cesur davranalım. Ermeni sorununu tarihçilerin tartışmasına bırakacaksak bir an önce gerekli adımı atalım. İstanbul’da bir konferansın öncüsü olmalım. Bütün belgeleri paylaşalım. Doğru adımları atalım, doğru iletişimle de anlatalım.

Hala önümüze yeni kriterler çıkarılıyorsa gerekirse ilişkileri “dondurmayı” bile gündeme getirelim…

Yorumlar kapatıldı.