İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan izlenimleri

ETYEN MAHÇUPYAN

17.12.2004 CUMA

Doğu Konferansı gezileri sayesinde ilk kez gitme fırsatı bulduğum Erivan, insana çok aşina gelen ‘Doğu Avrupa’ renkli kentlerinden biri.

Bakımsız, eski binalar alıcı gözle bakıldığında size gizlenmiş bir vakarın izlerini sunuyor. İnsanlar ise yaşadıkları zorlukları belli etmemeyi beceren bir olgunluğa sahipler… Sükunet ve hüzün bu kentte insanlarla mekanları bütünleştirmiş… Ama aynı zamanda bu şarkı söyleyen, resim yapan, şiir yazan ve bunları büyük bir enerjiyle paylaşan bir toplum. Ermenilerin günümüzdeki varlığı kendi dillerini kültürle beslemeleri sayesinde devam etmekte. Yüzyıllar boyunca kendine ait bir devleti neredeyse hiç olmamasına rağmen kimliğini geliştirerek taşıyan bu kavim, gerçekte ulus devletlerde somutlaşan modernlik içinde bir mucize gibi… Son bin yıl içinde ‘bağımsız Ermenistan’ın tarihi, 20’lerdeki kısa aralığı saymazsak, henüz 13 yıllık bir geçmişe dayanmakta.

Ne var ki bu ülke geriden gelen ulusların ezikliğini ve hoyratlığını taşımıyor. Ermeniler ‘öteki’ne fazlasıyla ilgi duyan, ‘öteki’ni öğrenmeye çalışan bir toplum. Devlet üniversitesindeki Türkoloji bölümü 40’lardan beri faaliyette ve halen yüzü aşkın öğrenciye sahip. Aynı üniversitenin Fars ve Arap dilleri bölümleri ise daha da geniş. Diğer taraftan yabancı öğrenciler arasında İran iki bin kişi ile ön saflarda ve kız öğrenciler hiçbir sorun olmadan başörtüleriyle öğrenimlerini sürdürmekteler. Dinsel farklılıklar Ermeni toplumu içinde hiçbir zaman bir ‘sorun’ olmadığı gibi, 1915 sonrasında İslam’a yönelik sempati daha da artmış. Çünkü Ermenilere göre tehcir olayının sorumlusu Türk milliyetçiliği iken; Müslümanlar ve Araplar Ermenilere yardımcı olan kara gün dostları olarak kabul edilmekteler… Nitekim bir Taşnak Partisi sorumlusunun gururla belirttiği gibi, Erivan yaklaşık 250 yıldan bu yana “Müslüman’ı olmamasına rağmen camisi olan tek başkent.”

Bu ülkede siyaset de son derece canlı: Hemen her türlü görüşü savunan siyasi oluşumların rekabeti sürerken, halkın yüzde 75’i de AB yanlısı. Ama ilginç bir biçimde muhtemel bir AB üyeliğini destekleyenlerin de, karşı çıkanların da temel argümanı aynı: Türkiye tehdidi karşısında güvenlik kaygısı. Karabağ savaşı sırasında Türkiye’nin sınıra asker konuşlandırması veya 93 yılında Özal’ın Erivan’a birkaç bomba düşebileceği iması hep bu tehdidin belirtileri olarak görülmüş. Ayrıca Türkiye’nin diyalogdan kaçınan tavrı da belirli bir art niyetinin olduğuna dair gösterge olarak algılanmakta. Varto depremi sonrasında hasar gören Ermeni kültürel kalıntılarının tamiri için önerilen Ermeni ustalarının Türkiye tarafından reddedilmesi; bugün Ani harabeleri kazılarında Ermeni bilim adamlarının istenmemesi; ve halen sınırın kapalı tutulması hep aynı yönü işaret etmekte. Hele Ermenistan’a yaptıkları gezi sonrasında istifa etmek zorunda kalan Iğdır Ticaret Odası Başkanı’nın hikayesi epeyce gayri medeni bir Türkiye imajı çizmekte.

Bütün bunlar Türkiye’nin gerçekte 1915 siyasetini hâlâ sürdürdüğü biçiminde yorumlanmakta. Çünkü Ermeniler için yaşanmışlığı apaçık olan ve Müslüman ülkeler dahil herkesin kabul ettiği bir kıyımın, Türkiye tarafından tanınmaması ancak ‘kasıtlı bir irrasyonellik’ olarak değerlendirilebilen bir durum. Bu da onlar için Türkiye’nin iyi niyetli olmadığının, dolayısıyla Ermenistan açısından bir tehdit olduğunun kanıtı… Dolayısıyla 1915 Ermeniler için sadece bir tarihsel mesele değil: Ret siyaseti 1915’i Türkiye’nin resmi zihniyetinin ölçüsü haline getirmiş. Tarihi açık yüreklilikle kabul etmeyen bir ülkenin gelecekte de aynı perspektifle davranacağını; zaten böyle davranmak istediği için de tarihi reddettiğini düşünüyorlar…

Yorumlar kapatıldı.