İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AB, Türkiye Ermenileri ve Diaspora Ermenileri

Gündem doğal olarak Avrupa Birliği ve Türkiye’nin AB üyeliği. Konuyu tartışırken, hem Türkiye’de hem de Türkiye dışında bazı yanlışlar yapılıyor. Türkiye’nin AB’ye girmesini isteyenler de, istemeyenler de bence benzer bir hatayı tekrarlıyorlar.

1.- Bugün (17 Aralık 2004) söz konusu olan Türkiye’nin AB’ye girişi değil, Türkiye’nin belli kriterlere uyduğunu kabul ederek, Türkiye’nin AB’ye girişi ile ilgili müzakerelerin başlaması için tarih verilmesidir.

2.- Müzakerelerin en az on yıl süreceği açıklanmakta ve Türkiye tarafından kabul edilmektedir. Yani AB’ye üye olacak Türkiye bu günkü Türkiye değil 10 yıl sonraki AB’nin tüm kriterlerine büyük ölçüde uymayı başarmış olan Türkiye olacaktır.

3.- Türkiye’ye bundan önce diğer katılımcı ülkelere uygulanmayan bazı yeni koşullar da kabul ettirilecek gibi görülüyor. Örneğin, Türkiye mevcut sosyal, politik, ekonomik kriterlere ve belki ilerde konacak savunma ve dış politika kriterlerine uymadığı takdirde müzakereler süresiz kesilebilecektir. Hatta müzakerelerin, diğer adaylardan farklı olarak, otomatik üyelikle sonuçlanmayacağına da karar verilebilir.

Bu konuda, hem medyada, hem de çeşitli platformlarda yazılıp çizilenleri izlemeye çalışıyorum. Çalışıyorum diyorum, çünkü yüzlerce yazıyı izlemek kolay değil. Avrupalıların önemli bir bölümü, Müslüman olduğu için, nüfusu fazla olduğu için, fakir olduğu için, insan ve azınlık haklarına yeteri kadar saygılı olmadığı için, işsizlerin Avrupa’yı işgal edebileceği için, az üreten çok tüketmek isteyen bir ülke olduğu için vb pek çok ve bir bölümü gerçekten haklı gerekçelerle Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesini istemiyor. Türk devletinin ve Türk halkının üretmeden tüketmek istediği, hatta Osmanlı’dan kalma bir ganimet ve talan ekonomisini benimsediği düşüncesi de bazı çevrelerde yazılıp çiziliyor. Baba oğul Altan’lar yıllardan beri yanlış hatırlamıyorsam, Belçika’nın üçte bir kadar üretip, AB standardında tüketmek istendiğini hep söylerler. Türkiye’yi değerlendirirken de, herkesin ürettiğinden çok fazla tükettiğini söylemek de pek doğru olmaz. Elbette kolay kazanan, kolay harcayan büyük bir kitle var. Kayıt dışı ekonomi, neredeyse kayıt içi ile aynı boyutta.

Bence bunlar birer genelleme ama öyle olmasa bile bu ölçüler Türkiye’nin AB’ye girmesine engel olmaz, olmamalıdır. Çünkü, öncelikle Avrupa Birliği homojen ülkelerden meydana gelmiyor. Mevcut üyelerin ve 2007 yılında üye olacakların tümünün aynı sosyal, politik ve ekonomik seviyelerde olduğunu söylemek hiç kolay değil. Almanya ile Bulgaristan’ı, Slovakya ile İngiltere’yi aynı kefeye koyamayız.

Diğer yandan Avrupa da sütten çıkmış ak kaşık değil. Fransa 2 milyar dolarlık uçak satışını imzalamadan, müzakere tarihini tartışmadı. Elbette bu yüzden Fransa’yı suçlamak aklımdan geçmez. Menfaatin her türlü ilişkide önde olması anlaşılması zor bir konu değil.

Ermeni diasporası ise Türkiye’nin en azından Ermeni soykırımını kabul etmeden Avrupa Birliğine kabul edilmesine karşı.

Nedense herkes, bütün dünya Ermenilerinin ayni yönde hareket etmesini bekliyor. Bu nedenle sadece dispora Türkiye Ermenilerini iknaya çalışmıyor, bizimkiler de -nasıl olacaksa- Avrupa ve ABD Ermeni diasporasının fikrini değiştirip, bizim gibi düşünmesini sağlamaya çalışıyor. Bence her ikisi de, imkansız denecek kadar zor.

Bizler, Türkiye’de yaşayan Ermeniler, diaspora Ermenileri ile çok farklı bir dünyada yasıyoruz. Doğal olarak, farklı amaçlarımız, farklı dünya görüşümüz, farklı gelecek beklentilerimiz ve en önemlisi farklı önceliklerimiz, tercihlerimiz var. Türkiye’de yaşayan Ermenilerle, cumhuriyet sonrası Türkiye’den gidip batıya yerleşen Ermenileri de aynı kefeye koyamayız . Roma’da Romalı gibi yaşanır kuralına göre, Türkiye’den ayrılan Ermenilerin içinde yaşadıkları topluma entegre olarak, yeni değer yargıları, yeni fikirler hatta yeni ön yargılar benimsemeleri hem doğal, hem de doğru. Çok doğrulu bir çağda yaşıyoruz. Birilerine göre yanlış olan bir başkasına göre doğru olabilir pekala.

Artık küreselleşen dünyamızda, -her ne kadar bu konuda önemli gelişmeler olmasa da- kutsal olanın devletler değil, insanlar olduğu tekrar anlaşıldı. Bu nedenle insanlar kendileri için yararlı olanı, faydalı olanı tercih etmeleri, seçmeleri doğal. Yararı basit maddi menfaat olarak değerlendirmek yanlış olur. Kendi vizyonuna, kendi önceliklerine uygun olan da yararına demektir. Buradan yola çıkarsak, Türkiye’nin soykırımı tanımasını temel amacı haline getiren bir diaspora ya da Türkiye Ermeni’sinin Türkiye’nin soykırımı kabul etmeden AB’ye girmemesini istemesi normal.

Türkiye’nin, pek çok reform sayılacak yeniliği, Kopenhag kriterlerine uymak ve AB’ye girmek amacıyla yaptığına kimsenin itirazı olamaz. Osmanlı’nın Tanzimat ve Islahat fermanına benzetme de hiç yanlış değil. Yasa çıkmasına rağmen uygulamada bürokrasinin, hatta bazen yargının inanılmaz zorluklar çıkardığı da doğru. Bütün bunlar, bence Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesine engel değil. Çünkü AB’ye girecek olan Türkiye bugünkü Türkiye değil, on yıl sonrasının Avrupa Birliğinin bütün sosyal, politik ve ekonomik koşullara uyan Türkiye’si.

Diğer yandan, yeni yasalar yüzünden artık hiçbir gayrimenkulümüze el konamıyor. Okullarımızda artık müdür yardımcısı, Ermeni de olabilecek. Yıllardan beri başımızda Damokles kılıcı gibi sallanan, gizli genelge ile kurulmuş bir Azınlık Tali Komisyonu da artık yok. Hükümet Heybeliada Ruhban Okulunu açabilmek için, çeşitli formüller arıyor. Diğer azınlıklar için de bir üniversite bünyesinde dil ve din eğitimi veren bir fakülte ya da yüksek okul açılması tartışılıyor. Birkaç yıl önce söylenemeyen, yazılamayan pek çok düşünce rahatlıkla tartışılıyor.

Bu nedenle, bence konuyu bireysel olarak ele almak doğru olur. Benim gibi, daha özgür, insan haklarına daha saygılı, ekonomik ve sosyal olarak bana daha iyi şartlar sağlayan çağdaş bir hukuk devletinde yaşamak isteyen Türkiye Ermenilerinin de Türkiye’nin AB’ye girmesini istemesi normal. Biz Türkiye Ermenilerinin büyük çoğunluğu, Türkiye’nin AB’ye girmesinin, Türk halkı kadar, hem cemaatin ve hem de tek tek Türkiye Ermenilerinin yararına olduğuna inandığımız için Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmasını istiyor ve destekliyoruz. Bu isteğimin diasporada yaşayan Ermenilerin isteği ile çakışıp çakışmaması bence önemli değil. Bu görüşün pratik ve faydacı bir görüş olduğunu kabul ediyorum. Demokrasilerin de zaten amacı budur, yoksa okuma yazması olmayan bir çobana, ülke yararlarını bir profesör kadar iyi bildiği için, profesörle eşit oy hakkı verilmez, sadece kendi yararlarına uygun olanı seçsin diye eşit oy hakkı verilir. Avrupa Birliği ile ilgili Türkiye Ermenilerinin görüşü, şu sırada Ermenistan dışişlerinin görüşü ile de bağdaşıyor. Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için söyleyeyim, Ermenistan dışişleri farklı da baksaydı benim görüşüm ve tutumum değişmezdi. Diğer taraftan Avrupa ya da ABD Ermeni diasporasının Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olmasını da çok garip karşılamam. Çok farklı dünyalarda yaşıyoruz, değer yargılarımız farklı, önceliklerimiz farklı. Ben şahsen diasporanın, hangi nedenle olursa olsun -bu onların bileceği şey-, Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı çıkmasına, anormal karşılamam. Her ne kadar homojen değilse de artık bir önyargı haline gelen diasporanın Türkiye’ye bakışını değiştirmek, bence hiç kolay değil. Sonuçta bilimin aksine, önyargı ve ideolojiler, ancak yargılarını doğrulayacak önermeleri ya da yargıları kabul edebilirler. Aksi olsa ister ön yargı diyelim ister ideoloji kendini inkar etmiş olur ve ortadan kalkar.

Ancak aynı şekilde disporanın da bizim önceliklerimizi anlamasını istemek de bizim hakkımız. Ne bizim onları, ne de onların bizi suçlamaya hakları var. Herkes kendi inancı, yararı doğrultusunda hareket edecektir. Eğer taraflardan biri diğerini suçluyor ve dışlıyorsa haksız olur. Haksız olursa ne olur derseniz, hiçbir şey olmaz. Diasporada birilerinin beni dışlaması ya da suçlamasının bir önemi yoktur. Elbette tersi de geçerlidir, benim benden farklı düşündüğü için diasporaysa kızmamın da pratik ya da teorik hiçbir değeri yoktur.

Yorumlar kapatıldı.