İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kırık bir Ermenistan gezisi!

-Erivan-


Biliyorsunuz, Türkiye’nin ilk Ermeni Müzesi, hafta başnda İstanbul- Zeytinburnu’nda Başbakan Erdoğan tarafından açıldı.. Fotoğraflar, fermanlar, antika saatler, Marko Paşa imzalı diplomalar, tıbbi aletler ve yazışmalarla dolu Müze’nin açılış töreni sırasında Ermeni halk dansları topluluğu gösteriler yaptı, balonlar havada uçuştu, kardeşlik ve birlik mesajları verildi. (Sahici olduğuna inanmak istediğim etkili konuşmalar da..)

Tabii ki Ermeniler de dahil olmak üzere Anadolu’da yaşayan toplumların edebiyattan, mimariye, ticarethanelerden türkülere, mutfaklardan oyunlara kadar, hayatın pek çok alanında içiçe geçmiş olmasının kıvancı da dile geldi sıkça…

Bana kalırsa, müzenin, yıllar yıllar önce açılması gerekirdi!.. Ve tabii ki yasaklarla, kurallarla dolu dönemler geçirilmişti, azınlık haklarına ilişkin sayısız ihlal yapılmıştı, geçmişte kendini bilmez kimi “şahin makamlar” çok onur kırmış, çok can yakmış, çokça da yara bırakmıştı ama..

Müzenin açıldığı “o gün” çekilen fotoğraflar, “o gün” yaşananlar, “o gün” havada uçuşan sözler, mutluluk dağıtıyordu, “hasretle beklenen bir gün”ü simgeliyordu ve özeti, tadı damakta bırakan güzel bir gündü…

Hayatın cilvesine bakın ki Türkiye’de, “Müzenin yaydığı güzel hava”nın sürdüğü sıra, biz “Doğu Konferansı” heyeti de Erivan’daki “Soykırım Müzesi”ni geziyorduk!

Yüksekçe bir anıtın yükseldiği Müze’de hummalı bir faaliyet var! Grayderler, iş makineleri harıl harıl çalışıyor…

“1915’in, 90. Yılı”na hazırlık yapılıyor, dünyaya daha şimdiden haber salınmış, “gelin soykırımı analım” diyeceklermiş!

Erivan’ın tepe noktalarından birine kurulu olan Müze ve Anıt’ta, 1915 simgeleniyor, “kan ve ateşin yükseldiği iller” sıralanıyor, “soykırımda öldürülenler”in anısına “sürekli bir ateş” yanıyor vs..

“Bunlar yetmiyor olacak” diye de eklemeler ve yeni düzenlemelerle 2005’e, görkemli bir “tören” tasarlanıyor..

Mazlum halklara dair, tarihin acılarına ilişkin hep duyarlı olmaya çalışmış biri olarak, hayatlarının bütün anlamını 90. Yıl’a odaklayanlar ve bu şenlikvari (!) hazırlık karşsında canım sıkılıyor doğrusu… Kim bilir, gezi boyunca -Türkiye’den geldiğimiz için olsa gerek- genellikle soğuk karşlanmanın, donuk bakışlara muhatap olmanın da etkisiyle belki!

Benden bir gün önce diğer arkadaşların “aşrı milliyetçi (hatta faşist) Taşnakçılar”la yaptıkları görüşmeler sonrası yaşadıkları düş kırıklığı, hatta “soykırım için saygı duruşu”na zorlanmaları, şunlar, bunlar da can sıkıntısını daha da arttırıyor.

Kafam karışıyor! Çünkü, gazetecisi, akademisyeni, yazarı, çizeri, sarnatçısıyla “Doğu Konferansı heyeti” diğer ülkelere, “Doğu”nun diğer diyarlarına nasıl ki kaynaşma, bir masa etrafında ama güleryüzle sorun paylaşma amacıyla gittiyse Ermenistan’a da aynı niyetle gelmiş ama kimi merkezlerde “siyasi bir hasım” gibi karşlanmıştı ne yazık ki…

Düşünün ki meslektaşlarımızın kurduğu “Basın Klübü” üye ya da yöneticileri dahi uzattığımız eli boş çevirmiş, 30 kişilik ekibimizi -adet yerini bulsun diye- bir kişi karşlamıştı!

Bir başma düşündüğümde, etnik milliyetçi temele dayalı siyaset ve eğitimlerin toplumların (hem de kuşaktan kuşağa) ruhunda nasıl da büyük tahribatlar yarattığını, iflah olmaz öfkelere yolaçtığını ve “hamasi bir milliyetçilik” yüklediğini bir kez daha anlıyorum…

Neyse ki… Sivil toplum kuruluşu Armat’ta “buzlar çözülüyor”, yüzler gülmeye başlıyordu kısmen…

Ermenistan’ın (Sovyet sonrası) ilk Devlet Başkanı Petrosyan’ının “dava arkadaşları”nın kurduğu Armat’ın yöneticileri, uygar ve insani, 2000’lere uygun konuşmalar yaparak köhne zihinlerden şikayetlerini dile getirdiler de bir dost sıcaklığı hissedebildik…

Babası Van’da, annesi Doğubeyazıt’ta doğan Armat Başkanı Ararkstyan çok açık ve cesaretle konuşuyordu mesela;

“Taşnak dahil, milliyetçi örgütler soykırım üzerinden para kazanıyorlar. Elbette, kanlı bir dönem yaşanmıştır ama Cumhuriyet Türkiye’siyle ilişkilerimizin merkezine koyamayız. Kars sınırının açılmasını istiyor bir de Türkiye tarafından manevi bağlamda bir yaklaşm bekliyoruz.”

“Ermeni meselesi”nin çözüm yolları üç beş satıra sığdırılamaz elbette, Türkiye Cimhuriyeti hükümetlerinin bugüne kadar “kesin doğru bir yol” gösterdiği iddasında hiç değilim ancak ben yaşadığım “iki soğuk gün”ün fotoğrafını da “çıplak” olarak anlatmak durumundaydım!

“Dünyanın bütün şahinleri”nin ikizkardeş ve ızrıdap kaynağı olduklarını bir kez daha hatırlatmak amacıyla!..

Yorumlar kapatıldı.