İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Patrikhane meselesi

Taha Akyol

TÜRKİYE Lozan’da Rum patrikhanesini kaldırmak istemiştir. Bu tarihî bir gerçektir.

İşte 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın sözleri:

“Bir fesat ve hıyanet ocağı olan, memlekette nifak ve şikak tohumları saçan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de mucibi şeamet ve felaket olan Rum patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız… Türkiye’nin Rum patrikhanesi için arazisi üzerinde bir melce göstermeye ne mecburiyeti var?! Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan da değil midir?!” (Söylev ve Demeçler, III, sf. 79)

Hatta Mustafa Kemal, hilafetle birlikte Rum ve Ermeni patrikhaneleriyle Musevi hahamlığını da ortadan kaldırmak istemişti. (Cilt V, sf. 104)

Bunlar mümkün olmamıştır.

Patrikhane tartışması bir kenara, bugün Türkiye’de Musevi hahambaşılığı ve Ermeni patrikliği ülkemizin yararına işlevler vermektedir.

* * *

LOZAN Antlaşması’nda patrikhanenin adı geçmez. Sadece “mütekabiliyet” esasına göre azınlıkların hakları düzenlenmiştir.

Arkalarında askeri bir zafer bulunduğu halde, İsmet Paşa ve Mustafa Kemal, Rum patrikhanesinin çıkarılamaması karşısında Lozan görüşmelerine son vermediler.

Hatta kamuoyunda Musul kadar bile tartışılmadı.

Lozan’da patrikhanenin siyasetle ve yargı işleriyle uğraşmayacağı, “sırf dini bir müessese” olacağını söyleyen Lord Curzon’un sözlerini İsmet Paşa “senet saymış” ve patrikhane, tutanaklarda kalmış, antlaşma metnine girmemiştir.

Patrikhane tarihimizde hiçbir zaman ruhani bir kurum olarak sorun olmamıştır. Osmanlı’da önemli oranda Rum nüfusu bulunduğu için, Yunan milliyetçiliğinin odağı haline geldiğinde patrikhane gerçekten “fesat ve hıyanet ocağı” olarak işlemiştir!

Mütareke yıllarında bunun son facialarını yaşadık. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu tecrübeyle konuştular. Fakat sonradan patrikhane konusunda böyle konuşmaları olmadı.

“Mübadele” ile Rum nüfusu çok azaldığı gibi (bugün 1500 kişi), siyasi faaliyetleri de olmuyordu artık.

* * *

DEMEK ki, patrikhane “siyasi” davrandığı zaman büyük kavgalara sebep oluyor. Bugünkü Türkiye’de patrikhane eski siyasi rolünü istese de oynayamaz ama siyasi tavırlara girmesinin sorunlar yarattığı ortadadır.

Patrik hazretleri Türk hükümetinden anlayış bekliyorsa, ‘siyasi’ güç gösterisi olarak algılanacak tavırlardan sakınmalıdır. Hele Türkiye’yi Yunanistan’a şikayet etmesi ve ABD’yi devreye sokması büyük bir hata olmuştur; böyle davranmaya devam ederse, gelişen Türk – Yunan dostluğuna da Türk – Amerikan dostluğuna da zarar verir.

“Ekümeniklik” elbette ruhani bir sıfattır ve ruhani alanda kaldıkça Türkiye bundan hiç rahatsız olmamıştır, olmaz da…

Hatta Sinod Meclisi’ne Rum olmayan, mesela Amerikalı veya Kıpti yahut Arap Ortodoksların da seçilmesi halinde patrikhanenin etnik bakımdan ‘Rum’ niteliği azalır, daha kozmopolit bir ruhani kurum haline gelir; Türkiye de daha geniş bir tanıtım ve iletişim imkanı elde eder.

Türkiye “siyaseten” ekümeniklik tartışmasına girmemelidir. Bunu siyasi yollardan isteyenler, özellikle de AB ülkeleri ve Yunanistan, diplomaside Türkiye lehine bunun karşılığını göstermelidir.

TBMM Başkanı’nın dikkatine: Sayın Arınç, AP Başkanı Borrell’in konuşmasında “meşruiyet” kavramını “meşrutiyet” diye telaffuz eden cahil simültane tercümanı uyarmayı düşünüyor musunuz?

Yorumlar kapatıldı.