İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Portegiş ve Avrupaj

RAGIP DURAN

Müzeyi gezerken, İslami Sanatlar bölümüne geldiğimizde İznik çinileri gülümsüyor duvarlarda. Yerde 13. yüzyıl bir yörük halısı. Kayseri civarından galiba. Sarkis’in ata yurdu. Zaten sabah önce Vakıf Başkanı Emilio Rui Vilar, sonra Cumhurbaşkanı Jorge Sampario, protokolde oturan Türkiye’nin Lizbon Büyükelçisi Zergun Korutürk hanımefendiye iltifatla dönerek, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini desteklediklerini söylemişlerdi. Eh Lizbon dediğin de İstanbul’un Boğaz yerine nehirli, Marmara yerine Atlas Okyanuslu uzaktaki kuzeni. Üsküdarlı Sarkis’in tam adı Kalust Sarkis Gülbenkyan. Piyasadaki kod adıyla “Bay yüzde 5”. 1869 Üsküdar doğumlu, Marsilya’da Fransızca, Londra King’s College’de mühendislik eğitimi almış karun kadar zengin bir adam. Musul dahil eski Osmanlı yeni Irak petrollerinin hissedarı, Shell’in kurucu ortaklarından cin gibi bir işadamı. Ortadoğu ile Avrupa arasında ekonomik ve mali bir köprü kurmuş vakti zamanında. Portekiz’de “Avrupa’nın Yeni Sınırları” konulu iki günlük semineri düzenlemek herhalde Gülbenkyan Vakfı’na düşerdi. Doğu’dan gelip Batı’yı bilen, Batı’ya Doğu’yu anlatan adamın mirasçıları Lizbon’da kocaman bir bahçe içinde doğaya gömülü vakıf ve Müzeyi içeren dev ama mütevazı bir yapı dikmişler.

Sanatta AB’lisiniz

İki günlük seminerde AB’nin ilk 15 ve son 10 tam üyesinden yaklaşık 10 konuşmacı vardı: Politikacılar, akademisyenler, gazeteciler, uzmanlar… Türkiye, kimi Avrupalının tahayyülünde bizim ve onların da bildiği Türkiye’den çok farklı bir imaja bürünmüş durumda:

– Erdoğan AB’yi taktik olarak mı savunuyor?

– Türkiye’de radikal İslam iktidara gelir mi?

– Kürtlere neden azınlık statüsü verilmiyor?

– Erdoğan sizin davanızı pek iyi anlatamıyor galiba…

Akşamüstü müzeyi gezerken, İznik çinileri bölümünde, AB’li bir büyükelçi “Siz sanat alanında AB’ye zaten çoktan girmişsiniz” dedi. Ertesi gün de akşam yemeğinden çıkarken, son anda girdim asansöre, tanımadığım bir başka diplomat, “Tam zamanında yetiştiniz, Hollanda ve Lüksemburg Büyükelçileri de asansörde, siz de gelince Troika tamamlandı” dedi.

İki günlük yoğun seminer, Avrupa Merkez Bankası Jean-Claude Trichet ve Portekiz Dışişleri Bakanı Antonio Monteiro’nun konuşmalarıyla kapandı. Her ikisi de Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasından yanaydı.

Kıyısız Akdeniz kenti

Koca Lizbon’u gezip görmeye bir gün yetmez ama son gün dolaştım kent merkezini. Yokuşlu, tramvaylı sempatik bir Akdeniz kenti, Akdeniz’e kıyısı olmasa da. İzmir’deki asansörden 4-5 tane var çeşitli semtlerde. Bizim banyo ya da hamam duvarlarına döşediğimiz fayansları binaların dış cephesine döşemişler. Her liman kenti gibi bol balkonlu, eskiyi güzel muhafaza etmiş bir başkent.

Öğlen Baixo’da bir lokantaya girdim. Küçük bir esnaf lokantası. Etrafta bol bol “ş” ve “j” sesleri. Portekiz ulusal yemeği, ıspanaklı, patates haşlamalı morina balığı sipariş ettim. Garson yabancı olduğumu anlayınca sordu:

– Memleket neresi?

– Türkiye…

– Haa AB’ye girmek isteyen Türkiye değil mi?

– Evet, siz ne diyorsunuz, girelim mi?

– Girin girin iyidir. Bize yaradı, size de yarar…

——————————————————————————–

Türkiye Avrupa’nın yeni sınırları içindedir*

Hangi Türkiye?

(…) Kimi konuşmacılar, ‘Türkiye’ dediklerinde, benim anladığım kadarıyla sadece Türkiye’yi kastetmiyorlar. Bu sözcüğün arkasında başka manalar da göze çarpıyor. Türkiye bir simge, daha doğrusu bir tasavvur unsuru haline gelmiş. Türkiye dendiğinde, ‘Doğu’, ‘İslamiyet’ hatta kimi zaman da ‘Köktendincilik’ ve dahası ‘İslami terör’ gibi kavramlar çağrıştırıyor. Bu tür metinler okuduğumda, bu tür konuşmalar dinelediğimde toprağı bol olsun ‘Hıristiyan’ Edward Wahed Said’i anıyorum hep.

Onlar Polonyalı, biz Müslüman

Bu çifte standart meselesi gerçekten rahatsız edici. Bakın resmi söyleme de geçmiş durumda, konuya ilişkin yetkili ağızlarda da rastlanıyor: Polonya’dan söz ederken 40 milyon Polonyalı deniyor, Türkiye’den söz ederkense 65 milyon Müslüman deniyor.

Medya tahrifatı

Türkiye ve İslamiyet konusunda her gün izlediğimiz televizyonlar, dinlediğimiz radyolar, okuduğumuz gazeteler de, öylesine bir Türkiye ve İslamiyet imajı üretip yaratıyorlar ki, bu medyaya, -global medya anlayışından söz ediyorum- inananlar gerçekten Türkiye ve İslamiyet aleyhtarı olur.

Önemli mesele

En önemli mesele, ötekini öğrenmek, tanımak istemek ve öğrenmek, tanımak… Son olarak bir nokta daha: AB, 15’lerin ya da şimdi 25’lerin Evi değildir ya da AB evinin sahibi, sahibesi 25’ler, sonradan katılacak olanlar da kiracı ya da misafir değildir. Birlikte, hep birlikte yeni bir ev inşa edeceğiz.

* Lizbon’daki Seminer Konuşmasından bölümler. Tam metin için bkz. http://www.bianet.org

Yorumlar kapatıldı.