İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

O gün ve bugün… Benzerlikler!

Ruhat Mengi

“Ermeni soykırımı iddialarıyla Türkiye’nin gündemine bir göktaşı gibi düşen Ermeni propagandası, adeta bir düşünce yelpazesi zenginliğinde problemi gündemimize taşıdı. Ülkemizdeki eğitim sisteminin yetiştirdiği, tarih şuurundan, milli kültür derinliğinden mahrum bir kısım aydınlarımız Ermeni ağzıyla konuşmakta ve adeta onların avukatlığını yapmakta heyecanlı bir görevi kabul etmiş oldular. Fikir ve düşünce derinliği olan, yakın tarihi bilmeyi elzem telakki eden aydınlarımız ise sağlam, ciddi, tutarlı bilgi ve belgelere dayanarak ‘Ermeni yalanlarını’ kamuoyuna ve bulundukları çevrelere anlatma gayreti içine girdiler.

Bu paragraf “Yeni Türkiye-Ermeni Sorunu Özel Sayısı” nda bulunan, Agâh Oktay Güner’in çoğu yabancı tarihçi ve yazarların kitaplarından ve arşivlerden yararlanarak nazırladığı inceleme yazısından alındı. İstanbul’da Ermeniler tarafından yapılan kanlı ‘Osmanlı Bankası Baskını’nın, yine onların çıkardığı ‘Adana Olaylan’nın anlatıldığı yazı “tehcir” denen “zoraki göç”ü de açıklıyor.

Kısa bölümler alalım:

“Osmanlı Bankası yabancı sermayeyi temsil ettiğinden Avrupa’nın geniş ölçüde ilgisini çekmek ve bu yolla Ermeni propagandasını daha güçlü kılmak amacı takip edilmiştir. Baskını yapanlar Rus pasaportu ile geldiler, bir grup bankaya kurşun yağdırırken diğerleri de Babıâli’yi dinamitlemek üzere saldırıya geçti. Ermeni evlerinin pencere ve balkonlarından asker ve halkın üzerine bomba ve kurşun yağmaya başlayınca Müslüman ahali emniyet güçleriyle birlikte meşru savunmaya girdi. Bu olay karşısında Türk hükümetinin seyirci kalması düşünülemezdi. Elebaşlar Rus ve Fransız elçiliklerinin himayesi ve yardımıyla derhal kaçtı.”

Osmanlı Bankası olayından sonra terörist çeteler Sultan Abdülhamid’i ortadan kaldırmak üzere ona ‘bombalı araba’ saldırısı düzenlemişler. O gün camiden geç çıkan Abdülhamid patlayan bombadan kurtulmuş ama 26 kişi ölmüş, 58 kişi yaralanmış. (Devam edeceğiz!)

Sonsuza kadar sessiz toplum!

“Sessiz çoğunluk” demişlerdi bize bir kez. O aralar sessizdik hakikaten… Üçlü koalisyonda görüp duyduklarımız sesimizi soluğumuzu kesmişti. Tepki veremiyor, kabul edilemeyecek gelişmeleri paralize olmuş gibi izliyorduk. Yine aynı ruh haline girmiş bulunuyoruz.

Dün VATAN’da manşet olan haber sessiz kalınacak gibi değil. Düzce depreminde yaptığı evin yıkılmasıyla çoğu üniversite öğrencisi 20 kişinin ölümüne neden olan birine sadece bir yıl hapis cezası veriliyor. Dikkatinizi çekerim; bu ülkede “köfteciyi trene biletsiz bindiren ve karşılığında ekmek arası köfte rüşvet aldığı iddia edilen” gişe memuruna da bu kadar ceza veriliyor (yoksa o daha mı fazlaydı?)

Bu adaletsizlik, 20 kişinin canına karşılık (o da tecil edilmek üzere) yalnız bir yıl hapis cezası yetmemiş gibi Hamza Cebeci bey ondan da kurtuluşun yolunu buluyor.

Birçok başka suçlunun bulduğu gibi… Hemen AKP’ye giriyor, Büyükşehir Belediye Meclisi’ne üye seçiliyor. Kenarda, köşede duracak bir üye değil: İstanbul’un imarından sorumlu üye.

Şimdi VATAN’dan başka kimse bunun hesabını sormayacak mı? Büyük bir deprem beklenen İstanbul’da vatandaşın canı bu kadar mı ucuz? Cezasını (hem de verilenden çok daha ağır bir cezayı) çekmesi gerekenler böyle ödüllendirilirse suç nasıl önlenecek, adalete kim, nasıl inanacak?

Tabiî şimdi aklınıza şu soru gelebilir:

’30 bin kişinin ölümünden sorumlu bir terörist başının parti kurdurduğu ülkede bunların lâfı mı olur?’…

Haklısınız, aynı soru benim de aklıma geliyor!

Yorumlar kapatıldı.