İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye Avrupa´ya ait değil

Türkiye, Avrupa’nın bir parçası değil, dolayısıyla AB’ye girmesi söz konusu bile olamaz. Ulusal bağımsızlıklarının hep üstüne titremiş İslamcı Türk hareketlerin AB’ye girme arzusu da şaşırtıcı

Birkaç aydır, özellikle birkaç haftadır Türkiye’nin üyeliği konusundaki tartışma Fransızların gözünde son derece önemli konulardan biri halini aldı. Türk meselesinde uzman olduğumuzu öne sürüyor değiliz, bizler sadece Fransız halkının temsilcileri olarak halkımızı dinliyor ve bizi yönetenlere, yanlış yöne gittikleri zaman bunu söyleme görevimizi yerine getiriyoruz.

Bizler için üyelik işleminin geri dönüşünün olup olmaması üzerine yürütülen tartışma ve üyelik kriterleri tartışması (bilhassa Ermeni soykırımının inkârı üzerine söylenecek çok söz olsa dahi) yersiz. Zira Türkiye, Avrupa’nın bir parçası değil, dolayısıyla Avrupa Birliği’ne girmesi söz konusu bile olamaz. Derinlemesine tarih araştırmaları yapmadan ve Avrupa coğrafyasını avucunun içi gibi bilmeden de, Fransızların büyük çoğunluğu bunu basit bir mantık yürüterek rahatlıkla söyleyebiliyor.

Coğrafi ve tarihi bir gerçek

Türkiye, Avrupa’ya girmeyi bekleyemez, çünkü Avrupa’nın bir parçası değil, bu gerek coğrafi gerek tarihi açıdan somut bir gerçek.

İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında kalan 23 bin kilometrekarelik Türk
toprağı bir anlam ifade etmez. Türk topraklarının sadece yüzde 3’ünü oluşturan bu küçük toprak parçası, 1453 yılında Doğu Roma
İmparatorluğu’nun son kalesi Konstantinopolis’i de düşürmüş Osmanlı fethinin son kalıntısı.

Konstantinopolis artık İstanbul oldu, Türkiye de artık Batı İmparatorluğu’nu devirmeye çalışmıyor belki, ama tarih bilincine sahip halkların karşı çıkmasına rağmen, Avrupa Komisyonu’nun Kassandrası’nın (Antik Yunan mitolojisinde geleceği gören ancak gelişmelere müdahale edemeyen kişisi) takdisiyle bu imparatorluğun içine nüfuz etmeye çalışıyor.

Ulusal bağımsızlıklarının hep üstüne titremiş olan İslamcı Türk hareketlerin Avrupa Birliği’ne girmeyi böylesine şiddetle istemesi de şaşırtıcı. Türkiye onlarca yıldan beri radikal İslamın yükselişine güçlü ordusu sayesinde direniyor. Ancak Avrupa Birliği’ne girişin önkoşullarından biri de askeri gücün yok edilmesi; diğer bir deyişle Türkiye, Avrupa’ya girme noktasına ne kadar yaklaşırsa, terazinin radikal İslam’a kayma tehlikesi de o kadar artacak. Bu durum Türk taraftarlarının tek argümanını da paramparça ediyor.

Türkiye, hâlâ 700 bin kilometrekaresi Küçük Asya’da bulunan, sınırları Suriye, Irak ve Azerbaycan’a dayanan bir ülke. Türkiye’yi Avrupa’ya sokmak demek, sınırlarımızı Kürdistan dağlarına, Irak çöllerine taşımak demek. Türkiye’yi Avrupa’ya sokmak, ağırlık merkezini dünyanın en patlayıcı topraklarından birinin, yüzlerce yıldır Şiilerin ve Sünnilerin, Kürtler ve Iraklıların, Türkler ve Ermenilerin birbiriyle çatıştığı toprakların kalbine taşımak demek. Avrupa’da olmasalar da Fas veya Tunus’u AB’ye almak da en azından bunun kadar aklı başında bir karar olur, üstelik daha da az tehlike taşırdı.

Egemenlikçi, federalist, kısacası Avrupa yanlısı fikirleri savunduğumuzdan, gerek federal Avrupa gerekse ulusların Avrupası açısından tehlike arz edecek, hatta intihar anlamına gelecek bu projeye karşı Avrupa’yı savunmak üzere bir araya geldik. Avrupa’nın mal ve insanların serbest dolaşımı haricinde hiçbir değer paylaşmayan bir ülkeler kümesi değil de, ortak değerlere ve ortak tarihe dayalı bir siyasi proje olmasını istiyorsak, Türkiye’nin üyeliğine ‘Hayır’ diyerek siyasi ve toplumsal Avrupa’nın, kısacası Avrupa’nın ölümünü durdurmalıyız.

Dürüst davranmanın zamanıdır

Kendimize ve Türklere dürüst davranmanın vaktidir. Türk halkına Avrupa’ya farazi bir giriş hayali vermek yerine, Türkiye’yi adı Avrupa olmayacak, ancak Avrupa’nınkine yakın gelişim koşulları oluşturacak bir ekonomik ortaklığa girmeye zorlayalım. Türkiye, Fas, Tunus ve Akdeniz eksenindeki diğer ülkelerle, Ukrayna ve Rusya civarındaki ülkeler, böyle bir ortaklıkta uygun siyasi ve ekonomik kalkınma koşullarını bulabilir.

Sayın Cumhurbaşkanı, geri dönüşü olmayacağını herkesin bildiği bir süreci başlatıp başlatmama kararını verecek olan sizsiniz. Dış politika sizin yetki alanınıza giriyor ve Fransızlar bu alanda yürütme gücünü bütünüyle sizin ellerinize emanet etmiş durumda. Ancak bu meselede Fransızların belli bir görüşü var ve ister doğrudan, ister seçilmiş temsilcileri üzerinden olsun, bu görüşlerinin sorulması gerekiyor. Avrupa Birliği tarihinin bu dönüm noktasında, gerçek anlamda halkların Avrupası’nı,
özgür iradeyle oluşturulan Avrupa’yı yaratma anı geldi -ya şimdi ya hiç. (Fransa’da iktidardaki UMP’ye mensup 12 milletvekilinin Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a yazdığı mektup, 14 Ekim 2004)

Yorumlar kapatıldı.