İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Turgut Tarhanlı: Temel milli yararın izinde – RADIKAL

Radikal’de, 20 Eylül günü manşette haber yapılan bir konu, yakında kabul
edilen Türk Ceza Kanunu’nun 305. maddesinde düzenlenen ‘Temel milli yararlara
karşı hareket’ başlığını taşıyordu. Bu konu, daha sonra, bazı yorumcularca da
ele alındı ve eleştirildi.

Bu hüküm, kanundaki haliyle şöyle düzenlenmiş: Madde 305: "(1) Temel milli
yararlara karşı fiillerde bulunmak maksadıyla veya bu nedenle, yabancı kişi veya
kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için
maddi yarar sağlayan vatandaşa, üç yıldan on yıla kadar hapis ve on bin güne
kadar adli para cezası verilir. Yarar sağlayan veya vaat eden kişi hakkında da
aynı cezaya hükmolunur.

(2) Fiilin savaş sırasında işlenmiş ya da yararın basın ve yayın yoluyla
propaganda yapmak için verilmiş veya vaat edilmiş olması hÉlinde, verilecek ceza
yarı oranında artırılır.

(3) Suç savaş hali dışında işlendiği takdirde, bu nedenle kovuşturma
yapılması Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır.

(4) Temel milli yararlar deyiminden; bağımsızlık, toprak bütünlüğü, milli
güvenlik ve Cumhuriyet’in Anayasa’da belirtilen temel nitelikleri anlaşılır."

İlk paragraftaki ‘maddi yarar’ vurgusu, metne Meclis’teki genel kurul
görüşmelerinde verilen önergeyle eklendi. Daha önce, sadece ‘yarar sağlamak’
şeklindeydi. Aslında, ne bu konu çok yeni ne de ilk bakışta, demokratik bir
ülkede böyle bir hükmün uygulanmasıyla ilgili bazı kuşkulara kapılmak kabil
olmalı. Ama bu konuyu basında ele alıp eleştiren yorumlarda, büyük bir haklılık
payı da var.

Dikkat edilirse, yapılan bu eleştirilerin odak noktası, bu maddenin resmi
gerekçesi üzerinde toplanıyor. Gerekçede, özellikle bu maddenin ikinci
paragrafının uygulanmasıyla ilgili ‘yön gösterici(!)’ bazı örneklere yer
verilmiş. Buna göre, ‘Basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak üzere para veya
yarar veya vaat kabul edilmiş ise ceza artırılacaktır: Para, yarar veya vaat
kabulü suretiyle bugün Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi veya bu konuda
Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye’ye zarar vermek
maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında
Ermenilerin soykırımına uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının
yapılması gibi.’

Kanunların gerekçeleri, hukuku uygulama mevkiinde bulunan kişiler için
bağlayıcı değildir. Dolayısıyla, bu gerekçede kaleme alınan örnekler mutlaka
uygulama zemini bulmayabilir. Ama eleştiride bulunan yorumcuların haklı olarak
böyle bir tutumu ortaya koymalarının nedeni, öyle sanıyorum ki, sorunun bu
teknik tarafından çok, zihniyet cephesiyle ilgili. Türkiye’de kanun yapma
tekniğine hakim olan zihniyet, yıllardır, bu güce sahip devlet aygıtlarının,
kanunun uygulanması konusunda da, katı ve sınırlı bir uygulamayı sağlama
çabasıyla örüldü. Böylece, madde gerekçeleri, olur da, kanunu uygulayacak
kişiler istenilen dışında bir yoruma meyleder endişesiyle, hep böyle örneklerle
bezenmiştir. Bunun, son tahlilde, yargı bağımsızlığı ilkesi üzerinde bir gölge
oluşturması bile düşünülebilir. Ve tabii, ifade ve haber alma-verme özgürlüğü
üzerindeki yönlendirici etkisini açıklamaya bile gerek yok.

Ancak işin, bugün için garip tarafı, yeni Ceza Kanunu’nun, böyle bir
zihniyetin ürünü olmadığına büyük önem verildiğinin, hem yasamada hem de hükümet
çevrelerinde sık sık dile getirilmiş olmasına rağmen, yine de böyle
düzenlemelerle karşılaşılması. Kaldı ki, maddede öngörülen tehditlere karşı,
zaten bu kanunun başka hükümleriyle de hukuken koruyucu bir düzenleme yapıldığı
söylenebilir.

Türkiye’de, bu konularla ilgili olanların, kendini hep bir Sisifus gibi
hissetmesi, bir türlü önlenemeyecek. Zira, madde metni bugünkünden daha muğlak
olsa da, bu gerekçenin eleştirilen o paragrafı, aynen 1997 Ceza Kanunu tasarısı
metninin 359. maddesinin (Milli yararlara karşı hareket) gerekçesinde de vardı.
Ve aynı eleştiriler, bu satırların yazarının da dahil olduğu yazarlarca, bundan
altı buçuk yıl önce, 1998 bahar aylarında da yapılmıştı. 1997 tasarısının, nasıl
bir yönetim tarzıyla ve hangi koşullarda hazırlandığını biliyoruz. Peki
bugünkünü nasıl açıklamalı?

Yorumlar kapatıldı.