İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayşe Günaysu: “Gayrı Resmi” Sol Tarihimizden Sayfalar

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon Üyesi Ayşe Günaysu 78’liler Vakfi’nın yayınlamakta oldugu Tükenmez dergisinin Temmuz-Agustos sayısında yer alan yazısında Ermeni devrimci hareketini konu alıyor.

Yer: Van. Halka açık bir toplantı. Engels’in deyişiyle “Avrupa
işçi sınıfının eşsiz temsilcisi” Auguste Bebel’i anma
toplantısı. Konuşmacılar, “Karl Marx ve Eseri”, “Sosyalizm
Çağında Burjuvazi”, “August Bebel”, “Toplumsal Eleştiri” gibi
konu başlıkları altında heyecanlı söylevler veriyorlar. Arada
küçük dinletiler var.  Flüt, piyano ve
kemandan oluşan bir müzik topluluğu halka Chopin, Wagner, Bizet,
Mozart ve Mendelssohn’dan parçalar çalıyor.

Bu, fantastik filmler haftasında gösterilen postmodern bir
yapımdan bir sahne değil. Gerçek. Yıl: 1908. Toplantıyı
düzenleyen Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF), yani Taşnaktsutyun,
yani bizde daha çok bilinen adıyla Taşnak
örgütü.(Anahide Ter Minassian,  “1878-1923
Döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketin Doğuşunda
ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğunun Rolü”;  Osmanlı
İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik, Derleyenler Mete
Tunçay-Erik Jan Zürcher, İletişim Yayınları, 1995, s.190)

Türkiye’de sol yaygın olarak bu topraklarda
sosyalist/komünist hareketin tarihini Mustafa Suphi’lerle başlatır
ve kendini esas olarak  “Kurtuluş Savaşı”nın manevi
mirasçısı olarak görür. “Kurtuluş Savaşı”nın yalnızca
müttefik kuvvetlere değil, aynı zamanda Anadolu’dan temizlenen
gayrımüslim nüfusun sağ kalan ve dönüp malını
mülkünü geri almasından korkulan kesimine karşı verilmiş
bir savaş olduğuna değinilmez. Dolayısıyla ondan öncesi de genel
sol kitlenin kolektif hafızasında pek yer bulmaz. Bu hafızada ne
Yahudilerin Selanik İşçi Federasyonu vardır, ne Rumların
İstanbul’daki “Sosyalist Merkez”leri, ne de Ermeni devrimci
hareketleri…  Mesela sol da dahil Türk 
algısında  Ermeni milliyetçiliğinin/şovenizminin temsilcisi
olarak yaşayan  EDF’nin (Taşnaktsutyun) 1908’de, bugünün
ücra köşesi Van’da, tüm milliyetlerden yoksulları
sömürücülere karşı birlikte mücadele etmeye
çağırdıkları da ancak meraklılarının bildiği bir şeydir. 1908
yılında Van’da dağıtılan bir Taşnak bildirisinde şöyle
deniyordu:  “‘Biz’ derken Daşnak ya da diğer Ermeni devrimci
partilerini değil, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan ve müstebit
hükümetin yıkıcılığına, yağmacılığına ve baskıcılığına
uğrayan herkesi, bütün Osmanlıları, yani bütün
Türkleri, Ermenileri, Arnavutları, Arapları, Rumları,
Süryanileri kastettiğimiz anlaşılmalı. (…) Yoksulları soyanların
hepsi, özgürlük ve eşitliğe karşı koyanlar, ister Ermeni
olsunlar, ister Türk, Arap, Süryani, Arnavut ya da Rum, bizim
hasmımız ve  düşmanlarımızdır, öyle de kalacaklardır.
(…) Biz özgürlüğüz, bilgiyiz, eşitliğiz, yasayız.
(…). Biz işçileriz, biz ülkemizin lanetlileriyiz,
alevleri yükseltenleriz, ülkemizdeki yenilikçileriz
biz.” (Tunçay-Zürcher, s.20)

Taşnaktsutyun’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki parti organı Azadamard
(Özgürlük Kavgası) 1909 yılında İstanbul’da
kurulmuştu.  Aralık 1907’de İttihat ve Terakki ile
Abdülhamit’i devirmek amacıyla Paris’te ortak kongre
düzenleyen Taşnaktsutyun’un Jön Türkler/İttihat ve
Terakki ile ilişkilerinin, Ermeni toplumunda ve genel olarak Osmanlı’da
demokratik, liberal ve sosyalist fikirlerin incelenebilmesi için
“eşsiz bir kaynak” olarak nitelenen Azadamard, o zaman nüfusu
350-500 bin arasında tahmin edilen İstanbul’da 10-12 bin
satıyordu!  (Tunçay-Zürcher, s.189)

Taşnaktsutyun’un diğer önemli yayını, büyük bir arşiv
değeri olan Haraç (“İleri”),  bugünkü
Türkiye’nin “taşra”sı Erzurum’da yayın hayatına başladı.
Erzurum’da halka, Kanun-u Esasi (Anayasa) ilkelerini tanıtmaya ve
Türkçe-Kürtçe ekler çıkararak “vatan”ın
halkları arasında barış ve kardeşliği sağlamaya çalışıyordu.
Haraç’ın “… rehberi, sosyalizmin yüksek ilkesi”ydi.
Anahide Ter Minasyan Haraç’ı şöyle anlatıyor:
“Haraç, sadece sömürülen emekçileri –
nüfusun ezilen çoğunluğunu oluşturan, okuryazarlığı olmayan
çiftçileri, yoksul zanaatçıları, tarım ve inşaat
işçilerini – savunmakla kalmak istemiyor, cahil bırakılmış ve
ailenin erkeklerinin otoritesine tabi tutulan Ermeni kadınını
özgürleştirmeyi ve yörenin kültürel
gelişmesine katkıda bulunmayı da amaçlıyordu.”
(Tunçay-Zürcher, s.188) Gazetede düzenli olarak
sosyalizmle ilgili yazılar yayınlanıyordu. 1909’da 52-57. sayılarda
“Sosyalizm ve Türkiye” dizisi yayınlandı. Bu dizide sosyalizm,
“işçinin İncil”i” olarak tanımlanıyor, sosyalizmin
düşmanları olarak Müslim ve gayrımüslim din adamları,
büyük toprak sahipleri, kapitalistler sayılıyordu.

Ermeni devrimci hareketinin diğer etkili örgütü, tıpkı
Taknaktsutyun gibi Abdülhamit rejimi altında bile gizli
çalışmalarını yürüten Sosyal Demokrat Hınçakyan
Partisi’ydi. Parti’nin uzun vadedeki amaçlarını anlatan Azami
Programı, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu söylüyordu:
“Özel mülkiyet, bütün insanlığın türlü
biçimlerdeki köleliğine dayanmaktadır. Bugün
dünyayı yöneten azınlığın temel ilkesi ve başlıca niteliği,
budur. Bu acıklı ve haksız duruma, ancak sosyalist
örgütlenme, halkın doğrudan iktidarını kurup koruyarak,
herkese toplumsal işlerin düzenlenmesine gerçekten katılma
olanağını vererek çare bulabilir.”

Kısa vadeli amaçları içeren Asgari Program ise “siyasi
özgürlük ve ulusal bağımsızlık” hedefini
gösteriyor, bu talebini Ermeni toplumunun yaşadığı ağır koşullar
üzerinde temellendiriyordu: “Türkiye Ermenistan’ındaki Ermeni
halkı (….) siyasal haklardan büsbütün yoksundurlar.
Sessizce kölelik etmeye ve edilgence söz dinlemeye
zorlanmışlardır. Mahkemede tanıklık yapamazlar. Canlarını korumaya
kalkışırlarsa suçlu düşerler, sefil kaderlerinden
yakınırlarsa kabahatli olurlar. Dinleri yüzünden
kovuşturmalara uğratılırlar, canları ve malları hep tehlikededir.
Sürekli olarak da vahşi aşiretlerin şiddetli saldırılarına maruz
kalırlar.” (Anahide Ter Minassian, s.185-186)

Ermeni devrimci hareketinin ünlü simalarından biri de, Sivas
doğumlu Dikran Zaven’di. Önce Taşnak’lara, daha sonraları
Hınçak’lara yakın duran Tigran Zaven, Ermeni sorununun
Osmanlı’da bütün ezilen halkların birleşik bir cephe
oluşturmasıyla çözülebileceğine inanıyordu: “Biz
‘Ermeni Milleti’ adına konuşmak istemiyoruz, çünkü
bizim için halkları ayıran ırklar ya da diller değildir,
sınıflar, toplumsal, ekonomik ve siyasal kategorilerdir. Ermeniler ve
Türkler yoktur; sadece ezenler ve ezilenler, sömürenler
ve sömürülenler vardır. (…) Gerçek bir bağlaşma
ancak Türk halkıyla yapılabilir. ” (ATM, s. 209-210)

Taşnaklar, Hınçaklar, Dikran Zaven’ler, bundan neredeyse bir
asır önce böyle sağlam sınıfsal tahliller yapadursun, onları
iflah olmaz ütopikler, ayağı yere basmayan romantikler olarak
gören, Türkler ve Kürtlerin Ermenilerle kardeşliğinin
hayâl olduğunu, İttihatçıların birlik ve beraberlik
sözlerine kanmanın büyük bir gaflet olduğunu iddia eden
Ermeni devrimciler de vardı. (Antranik Çelebyan, Antranik Paşa,
Pêrî Yayınları, İstanbul, 2003). Gerçek şu ki,
tarih, Taşnakların ve diğer sosyalistlerin 
“milliyetçi”likle suçladığı bu kesimleri haklı
çıkardı ve birkaç yıl sonra Anadolu, en eski halkları
Ermenilerden, onlarla birlikte Rumlar ve Süryaniler başta olmak
üzere diğer Hıristiyan nüfustan, “kardeş halkların”
elbirliğiyle temizlendi.

Bu yaşananlar bugün bize ne söylemeli? Bence şöyle bir
şey söylemeli:

Bugün Türk solunun içinden nasyonal sosyalist bir
parti ve bir “Kızıl Elma” koalisyonu çıkabiliyorsa, bunun nedeni
solun kendi tarihiyle ve  kendi kendisiyle yüzleşmemesidir.
Bu toprakların tarihinde “halkların kardeşliği” çağrısını
yapmanın neden hep “küçük kardeş”e
düştüğü, bunun neden boş bir çağrı olarak kaldığı
ve bu çağrıyı yapanların neden ve nasıl etnik temizliğe
uğradığı, “Kurtuluş Savaşı”nın, dağları asker kaçağı dolu
Anadolu’daki toplumsal tabanının, yani eşrafın,  nasıl olup
da  birden bire  yüksek bir “anti-emperyalist” bilince
ulaştığı ve “işgalci”lere karşı silaha sarıldığı, dahası hiç de
uzak olmayan bir geçmişte yaşananların Türkiye solunun
genel tarih bilgisinde neden yer almadığı sorularını hiç
sormamasıdır.

Soru sormamak resmi tarihin yaşayabilmesinin önkoşuludur ve resmi
tarih yalnızca devletlere ait bir şey değildir.

Yorumlar kapatıldı.