İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Darfur´daki soykırımı durdurun

BM’nin haftalar önce Sudan’da yaşananları, hiç tereddütsüz ‘dünyanın en vahim insani krizi’ olarak nitelemesinin ardından Amerika’nın da bu ülkede soykırım yaşandığını ilan etmesi, uluslararası zeminde yeni bir endişe (ve tartışma) rüzgârı estirdi. Hartum yöneti-minin bu suçlamayı reddetmesi zaten bekle-niyordu, fakat Colin Powell’ın ABD Senatosu dış ilişkiler komitesinde yaptığı açıklamaya dünyanın başka yerlerinden de soğuk tepkiler geldi. ABD Dışişleri Bakanı, Darfur’daki siyah Afrikalı köylülerin, “bir topluluğu tümden veya kısmen yok etme” niyetiyle hedef alındığını gösteren kanıtlar olduğunu söylüyor. İnsan hakları örgütleri ABD’nin bu konudaki tavrını değiştirmiş olmasını memnuniyetle karşıladı. Britanya’nın resmi yanıtı da, hükümet destekli Arap Janjavit milisleri tarafından ölümcül suçlar işlendiği ve BM’nin konuyla ilgili derhal bir soruşturma başlatması gerektiği yönündeydi. Fakat vahşi bir gerçekliği maskeleyen diplomatik hassasiyetlerle mi karşı karşıyayız acaba?

‘Soykırım’ kelimesini kullanmaktan imtina etmek doğru bir tavır mı?

Daha önce soykırım olarak nitelenen durumlar arasında, Birinci Dünya Savaşı sırasında Türklerin 1.5 milyon Ermeniyi katletmesi var. Daha az tartışmalı bir şekilde, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda 6 milyon Yahudiyi yok etmesi de ‘soykırım’ olarak niteleniyor. Sudanlı yetkililer Darfur’da etnik çatışmadan kaynaklı insani bir kriz yaşandığından ötesini kabul etmeyecektir; zaten küçümser bir tavırla, Powell’ı yaklaşan
seçimlerde siyahların oylarını kazanmaya çalışmakla suçladılar.Yanı sıra Hartum, dışarıdan müdahalenin Darfurlu isyancı gruplarla Nijerya’da yürütülen barış müzakerelerine zarar vereceğini savunuyor. Ne var ki bölgeden gelen rakamlar tartışmaya mahal bırakmayacak nitelikte: Şubat 2003’ten beri 50 bin insan öldü ve 1 milyondan fazla insan da mülteci konumuna düştü. Yardım görevlileri dün, Darfur’un güneyindeki bir kampa yeni bir mülteci akını başladığını bildirdi. İnsanı çileden çıkaracak kadar uzun bir süredir televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler, artık kısır tartışmaların ve etkisiz diplomasinin ötesinde bir şeyler yapılması gerektiğini gösteriyor.

ABD’nin sergilediği bu tavrın arkasında, on yıl önce Ruanda’dan ilk soykırım haberleri gelirken öylece durup beklemekten kaynaklı suçluluk duygusunun yattığı doğru.

Bu son derece doğal. Powell’ın soykırım nitelemesi, uluslar-arası toplumu ayağa kaldırma niyeti taşıyor da olabilir; fakat şu an Washington’un önerdiği petrol ambargosu pek etkili olmayacağa benzer. Bunun yerine Sudan yönetiminin hesaplarının dondurulması ve üst düzey Sudanlı yetkililere seyahat yasağı getirilmesi daha faydalı olur. Sudan’dan petrol ithal eden ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden olan Çin, mevcut öneriye karşı çıkıyor. Konseyin geçici üyeleri Pakistan ve Cezayir de aynı tavır içinde. Böylesine vahim bir kriz yaşanmasına rağmen, vaktiyle BM’den Saddam’la savaşa yönelik ikinci karar tasarısını çıkartmak için yapmadığını bırakmayan Washington ve Londra, iş Sudan’a gelince hâlâ ellerini taşın altına sokmaktan kaçınıyor.

Uluslararası kuruluşlar yardım talep ederken şu cümleyi bas bas bağırıyor: Zaman az ve insanlar ölüyor. Çekilen insani acının boyutunu kabul etmek, harekete geçmenin ilk adımı. Ne var ki, ne kadar gürültülü söylenirse söylensin, tek başına kelimeler yetmiyor. (Başyazı, 11 Eylül 2004)

Yorumlar kapatıldı.