İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Üyelik Türkiye´nin hakkı

Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun yayımladığı Türkiye raporunun sonuç bölümünü yayımlıyoruz:

1- Bağımsız Türkiye Komisyonu, Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni yerine getirir getirmez Türkiye ile katılım müzakerelerine başlanması gerektiği görüşündedir. Bu konudaki gecikmeler, AB’nin inanılırlığını zedeleyecek ve genel kabul gören ‘pacta sunt servanda’ (ahde vefa) ilkesinin ihlali olarak değerlendirilecektir. Öte yandan Türkiye de, siyasi kriterleri yerine getirmenin Meclis tarafından geçirilen tüm mevzuatın uygulanması anlamına geldiğini kabul etmelidir. Katılım kriterleri tüm aday ülkelere eşit şekilde uygulanır ve adayın durumuna göre kestirme yollar oluşturulamaz. Aynı şekilde, hiçbir aday ülkenin diğerlerine kıyasla daha sıkı koşullara tabi tutulmaması da adaletin gereğidir. Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ne uyum düzeyinin, katılım müzakerelerine başlama tavsiyesinde bulunmak için gerekli kritik kütleyle erişip erişmediğine Avrupa Komisyonu karar verecektir.

Türkiye Avrupa’yla iç içe

2- Türkiye’nin Avrupalılığına gelince, Türkiye kültürü ve tarihi Avrupa’yla iç içe geçmiş Avrasyalı bir ülkedir; Batı’ya yönelimi onlarca yıldır Avrupa devletleri tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin konumu, AB’nin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki komşularından temelden farklıdır. Dolayısıyla, Türkiye’nin AB’ye üyeliği, birliğin bu ülkelerle ilişkileri için ille de bir model oluşturmayacaktır. Türkiye’nin Avrupa bütünleşme sürecine katılmasına karşı itirazların, 1959’da Türkiye ilk kez başvuruda bulunduğunda, 1987’de ikinci kez başvuruda bulunduğunda ya da 1999’da adaylık statüsü verilmeden önce dile getirilmiş olması gerekirdi. Hiçbir hükümet, 2002 yılında Kopenhag zirvesinin katılım müzakereleri ile ilgili sonuç belgesi dahil, bu kararların işin tüm boyutuna vakıf olunmadan alındığını iddia edemez.

3- AB Konseyi’nin aralıkta alacağı karar, Türkiye’nin üyeliği ile ilgili değildir, Türkiye’yle katılım müzakerelerini başlatmaya yöneliktir. Müzakerelerin süresi ve sonucu, özellikle ekonomik kriterler ve topluluk müktesebatı konularında kaybedilecek ilerlemeye bağlı olacaktır. Türkiye gibi büyük ve karmaşık bir ülkenin yaşadığı sorunlar ve on yeni üyenin katılımı sonrası birliğin konsolidasyon gereksinimi nedeniyle bu sürecin uzun zaman alması beklenmektedir. Bu süre, her iki tarafa da en ivedi sorunları ele almaları ve Türkiye’nin katılımının doğurabileceği olumsuz etkileri azaltmaları için fırsat verecektir. Başka bir deyişle, nihai karar anı geldiğinde hem Türkiye hem de AB değişmiş olacaktır.

4- Türkiye’nin katılımı gerek Türkiye’ye gerekse AB’ye önemli faydalar sağlayacaktır. Birlik açısından bakıldığında Türkiye’nin, Balkanların, geniş Ortadoğu’nun, Güney Kafkasların, Orta Asya ve ötesinin kesişme noktasındaki eşsiz jeostratejik konumu, Avrupa’nın enerji kaynaklarının güvenliği açısından önemi ve siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığı büyük değerler olacaktır. Ayrıca, AB’ye sıkı sıkıya bağlanmış büyük bir Müslüman ülke olarak Türkiye, Avrupa’nın İslam dünyası ile olan ilişkilerinde önemli bir rol oynayabilir.

Türkiye açısından bakıldığında AB’ye katılım, ülkenin yüzyıllık Batı yöneliminin doğru olduğunun ve nihayet Avrupa tarafından kabul edildiğinin teyidi olacaktır. AB üyeliği, ülkenin modern demokratik bir topluma dönüşümünün artık geri çevrilemez olmasını sağlayacak ve Türkiye’nin zengin beşeri ve ekonomik kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmesine imkân tanıyacaktır. Türkiye’nin katılım sürecinde bir aksama sadece her iki taraf için önemli fırsatların kaybedilmesine yol açmakla kalmayacak, aynı zamanda birliğin kapısının eşiğinde yer alan Türkiye’de siyasi çalkantı ve istikrarsızlıklara yol açacak ciddi bir kimlik krizine neden olabilecektir.

AB kurumları temelden değişmez

5- Büyüklüğü ve özel niteliklerine rağmen ve üyeliğiyle birliğin heterojenliğini hiç tartışmasız artıracak olsa da Türkiye’nin, AB ve kurumlarının işlevlerini temelden değiştirmesi pek olası değildir. Türkiye’nin girişi, bütünleşme sürecinin geleceği ile ilgili mevcut fikir ayrılıklarını derinleştirebilir ama tartışmanın içeriğinde niteliksel bir sapmaya neden olmaz. AB’deki karar alma sürecinin sürekli değişen ittifaklara dayandığı ve üye devletlerin siyasi etkilerinin büyüklükleri ve demografik ağırlıkları kadar ekonomik aşırılıklarına da bağlı olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye’nin üyeliğinin maliyetlerine gelince, Türkiye büyük olasılıkla uzun yıllar AB’nin mali yardımına ihtiyaç duyacaktır. Türkiye’ye ne kadar para aktarılacağı, AB’nin mali politikalarına ve katılım anında Türkiye’deki ekonomik duruma bağlı olacaktır.

Köktendincilik korkusu aşılmalı

Türkiye’yle imzalanacak katılım anlaşmasının onaylanması, kamuoyundaki itirazlar sürecek olur ve hükümet politikalarıyla halkın görüş farklılığı devam ederse, bazı Avrupa devletlerinde sorun yaratabilir. Bu konu, ilgili hükümütler, Türkiye ve Avrupa Komisyonu tarafından ortak çabayla ele alınmalıdır.

Türkiye’nin farklı dini ve kültürel geleneklere sahip olmasının yarattığı korkuya ve köktendinci Müslüman bir ülkeye dönüşebileceği yolundaki algılamalara karşı verilebilecek en iyi yanıt, halen devam eden dönüşüm sürecinin sürdürülmesi ve Türkiye’nin uzun geçmişe dayanan laik siyasi sisteminin, ülkenin Avrupa demokrasiler birliğine sımsıkı çıpalanması suretiyle korunmasıdır.

6- Türk hükümetinin bugüne kadar görülmemiş reform çabaları ve Türk kamuoyunun verdiği önemli destek, yaşanan köklü hukuki, siyasal ve toplumsal dönüşümün Türkiye açısından ne kadar kapsamlı bir iş olduğunu
unutturmamalıdır. Bu tür büyük değişikliklere Türk toplumunun pek çok kesiminden zaman içinde gelebilecek direncin azımsanması hata olur. Reform sürecinin sürdürülmesi, büyük oranda Türkiye’nin katılım sürecinin getirdiği ivmenin korunmasına bağlı olacaktır.

7- Türkiye ekonomisi uzun yıllardır makroekonomik istikrarsızlık ve yapısal eksikliklerle boğuşmuştur. Bunların çoğu alınan önlemlere rağmen bugün de devam etmektedir. Ancak 2001 krizi, Türk ekonomisinin dayanıklılığını göstermiş; ekonomi çabuk toparlanmış, kurumsal ve düzenleyici çerçeveler kapsamlı reformdan geçirilmiştir. Artık hayati olan nokta, Türk hükümetinin, Uluslararası Para Fonu ve AB ile işbirliği halinde ekonomik reform sürecini sürdürmesidir. Ülkenin büyüklüğü, coğrafi konumu, genç ve dinamik işgücü dikkate alındığında, Türkiye’nin ekonomik potansiyeli tartışılmazdır. Aynı şekilde AB üyeliği de, istikrarlı bir sistemle sıkı bağlar kurmak suretiyle Türk ekonomisine çok faydalı olacaktır. Katılım müzakerelerinin başlaması ile, Türkiye’nin ekonomik istikrarına duyulan güveni önemli ölçüde artıracaktır.

Göç konusu abartılıyor

8- Bazı ülkelerde endişe yaratan Türkiye kaynaklı göç baskısı, Türkiye ve AB’deki ekonomik ve demografik gelişmeler dahil, birden fazla faktöre bağlı olacaktır. Serbest iş gücü dolaşımı büyük olasılıkla ancak uzun bir geçiş döneminden sonra uygulanacağından, hükümetler Türkiye’nin katılımını izleyen yıllarda da göç konusunda kontrolü ellerinde tutacaklardır. Önceki katılım turlarından edinilen tecrübe ışığında, özellikle azalan ve yaşlanmakta olan nüfus nedeniyle pek çok Avrupa ülkesinde ciddi işgücü açıklarının yaşanacağı ve dolayısıyla mevcut avantajlarıyla sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülmesi için göçün hayati önem taşıyacağı bir dönemde, Türkiye’den gelecek göç hareketinin nispeten mütevazı kalması beklenmektedir.

9- Türkiye’nin AB üyeliği için uygunluğu geçmiş yıllarda pek çok kez teyit edilmiştir. Gerekli koşulları yerine getirdiği takdirde, birlik tarafından kabul edilmeyi beklemek Türkiye’nin her açıdan hakkıdır. Dolayısıyla Bağımsız Komisyon, AB’nin bu konuyu değerlendirirken Türkiye’ye gerekli saygı ve adalet ve ihtimamı gösterecek şekilde davranması gerektiğine inanmaktadır.

——————————————————————————–

Bağımsız Türkiye Komisyonu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyeliği önündeki temel zorlukları ve fırsatları incelemek için bütünleşme sürecine gönül vermiş ve daha önce önemli kamu görevlerinde bulunmuş bir grup Avrupalı tarafından kuruldu. Komisyon üyeleri Türkiye ile ilgili bir rapor hazırlamak için sık sık Türkiye’ye geldiler ve farklı uzmanlık açılarından durumu incelediler. British Council ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından da desteklenen komisyon üyeleri şu isimlerden oluşuyor:
Martti Ahtisaari (Eski Finlandiya Cumhurbaşkanı), Kurt Biedenkopf (Eski Saksonya Eyaleti Başbakanı), Emma Bonino (Avrupa Parlamentosu üyesi), Hans van den Broek (Eski Hollanda Dışişleri Bakanı, Avrupa Komisyonu üyesi), Bronislaw Geremek (Eski Polonya Dışişleri Bakanı, Avrupa Parlamentosu üyesi) Anthony Giddens (London School of Economics’in Siyasi Bilimler Direktörü), Marcelino Orejo Aguirre (Eski İspanya Dışişleri Bakanı), Michel Rocard (eski Fransa Başbakanı, Avrupa Parlamentosu üyesi, Albert Rohan (Eski Avusturya Dışişleri Genel Sekreteri).

Yorumlar kapatıldı.