İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Matbaa bizde neden gecikti?

Taha Akyol

ÜNLÜ şarkiyatçı Franz Babinger’in “Müteferrika ve Osmanlı Matbaası” adlı kitapçığını Tarih Vakfı yayımladı. (www.tarihvakfi.org.tr)

Babinger’in Türk tarihi hakkında bazı yanlış görüşleri vardır ve maalesef Batı’da etkili olmuştur. Fuat Köprülü’nün Babinger’e yönelttiği bilimsel eleştiri ise seksen yıl sonra Batı dillerine çevrilmiştir. (Sf. 88)

Babinger bu kitabında, Osmanlı’da ilk matbaayı Yahudilerin 1505’te açtığını belirtiyor. Yüzyıl sonra Rumlar 1627’de, iki yüzyıl sonra Ermeniler 1690’da İstanbul’da kendi matbaalarını açtılar. (Sf. 8)

Müteferrika’nın bastığı ilk Türkçe kitap “Vankulu Lügati”nin yayın tarihi 1729’dur!

Halbuki 1453’te biz İstanbul’u fethettiğimizde Avrupa’da matbaa faaliyet halindeydi!

Niye bizde önce Yahudiler, sonra Rumlar, Ermeniler ve Türkler? Sebep din ise bu tabloyu nasıl izah edeceğiz?

* * *

BABİNGER, Osmanlı Türklerinde “sınırsız sayıda” ‘müstensih’ denilen kitap yazıcılarının bulunduğunu, bunların lonca kurarak matbaanın gelmesini engellemek için ellerinden geleni yaptığını yazıyor. (Sf. 9)

Niyazi Berkes de “Türkiye’nin Çağdaşlaşması” adlı önemli eserinde matbaayı ulemanın değil, sosyoekonomik yapının engellediğini belirtir.

Bize matbaa “Batı’yla temas” yoluyla gelir. Malum, Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve oğlu Sait Efendi Paris dönüşü Sadrazam İbrahim Paşa’ya ve Padişah III. Ahmet’e Avrupa’da gördükleri matbaayı anlatırlar.

Bu işi bilen, Macar mühtedisi İbrahim Müteferrika’dır. Sait Efendi ve Müteferrika matbaanın elzem olduğunu belirten detaylı bir ‘layiha’ sunarlar. (Bkz. sf 12 vd)

Seyhülislam ve ulema, engellemek şöyle dursun, matbaayı destekler. Eser seçimi ve tashih işlerini de yine ulema üstlenir. Avrupa’dan usta, çırak ve makine getirtilir. ( Sf. 13 vd)

Ve yazıcıların 350 kuruşa mal ettiği 700 sayfalık Vankulu Lügati 25 kuruşa mal edilir, 35 kuruşa satışa sunulur! (Sf. 18)

* * *

PATRONA Halil isyanı bir ayaktakımı talanıdır. Yenilik ruhu ölmüş, basım işleri durmuştu ama matbaaya saldırmamışlardı. Onların hedefi Lale Devri’nin saraylarını, eğlence yerlerini yağmalayıp tahrip etmekti. (Sf. 33)

Uzun bir aradan sonra, I. Abdülhamit 1784’te bir ferman yayımlayarak matbaanın durmasının ne büyük kayıp olduğunu anlatır, “25 senedir hiç kitap basılmadı” diye feryat eder. 15 – 20 kuruş gibi ucuz fiyatlarla kitap basımı tekrar başlar ve artık fasılasız devam eder. (Sf. 38)

Batı’da matbaayı tüccarlar (burjuvazi), bizde devlet açtı! Bütün mesele burada…

Gutenberg piyasaya çalışan bir döküm ustasıydı; ‘aydınlanma’ için değil, kar etmek için matbaa yapmıştı. Kentleşme ve ticarileşmenin gelişmekte olduğu Avrupa’da matbaa da hızla yayılmıştı.

Bizde ticarileşmenin o kadar gelişmemiş olmasına ve her şeyi devletin yapması geleneğine bir de yazıcıların baskısı eklenince, matbaa iki buçuk asır gecikti!

Bizde matbaayı önce, Batı’yla yakın temas halindeki tüccar Yahudi cemaati açtı. Sonra, Batı’yla temas ve ticarileşme vaziyetlerine göre Rumlar ve Ermeniler…

Daha ‘doğudaki’ Ortadoğu toplumları ise bizden de çok sonra… (Sf. 50 vd)

Yorumlar kapatıldı.