İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Ruhban Okulu´ tartışması nasıl biter?

Kürşat Bümin

Gazete haklı olarak “‘Ruhban’ için kavga” başlığını atmış… Türk-Yunan ilişkileri ve de tabii Türkiye-AB ilişkileri açısından büyük önem taşıyan Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına ilişkin tartışma bu kez de Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ü karşı karşıya getirmiş…

Haberde yer alan bilgilere göre, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, okulun açılabilmesi için YÖK Yasası’nın değişmesi gerektiğini söylerken, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, “Bu okul YÖK’e bağlanamaz” diyormuş…

Teziç’in tezini temellendirirken açıkladığı görüşlerin hiç değilse bir bölümü yabana atılacak cinsten değil:

“YÖK Yasası değiştirilemez. Okul YÖK’e bağlanamaz. Yasanın bazı temel hükümleri var. Örneğin, Atatürk ilkelerine ve inkılaplarına bağlılık gibi. Şimdi Ruhban Okulu da mı bu ilkelere uyacak? Böyle bir hukuki garabetle sorun çözülemez.”

Siz söyleyin, Teziç haksız mı? YÖK Yasası öyle “garabet” hükümlerle doldurulmuş ki, Ruhban Okulu YÖK’e bağlandığı takdirde gerçekten de ruhban adaylarının “Atatürk İlke ve İnkılapları Dersi”nden başarılı olmadan mesleğe atılmaları mümkün olmayacak! “Garabet” ki bu kadar olur doğrusu…

Aslına bakacak olursanız, ülkenin “laik” üniversiteleri söz konusu olduğunda da, YÖK Yasası’nın böyle bir hüküm barındırmaması gerekir. Tabii eğer “Halk Evleri” ile “Üniversite” kavramlarından aynı şeyi anlamıyorsak…

Teziç’in bu çerçevede açıkladığı şu görüşleri de “masaya yatırılabilir”: “Bizim sistemimizde dini okul yok. İlahiyat fakülteleri Cumhuriyet’in laik üniversiteleridir. Buraya isterse azınlık mensubu vatandaşlarımız da girebilir. Türkiye-Yunanistan arasında mütekabiliyet şartı var. Bu sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir konu.”

YÖK Başkanı’nın bu sözleri sadece bir “tespit”ten mi ibaret, yoksa bu sözlerden Teziç’in ortaya koyduğu bu yasal çerçeveyi olumlu bulduğu anlamını da mı çıkartmak gerekir, bilmiyorum. Dolayısıyla bilmediğim için de bu konuya girmiyorum.

Ancak mevcut yasal çerçevenin anlatıldığı gibi olduğu muhakkak… Ve tabii ülkenin eğitim-öğretim sisteminin barındırdığı “garabet”lerden birisi de bu. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak, bugün aralarına karışmaya çalıştığımız AB ülkelerindeki uygulamadan farklı bir biçimde “laik” nitelikte olmayan “dini okul”ların açılmasına izin vermemişiz. (Dikkat ederseniz, bu son cümlede verilen bilgi de bir başka “garabet”! Yani, söz konusu okul(lar) hem “dini” olacak, hem de aynı zamanda “laik” kalacak!)

Zaten hatırlarsanız, bir zamanlar Avrupa İnsan Hakları Komisyonu da (yani bugünün AİHM’nin selefi konumundaki kurum), önüne gelen bir “başörtüsü” davasını karara bağlarken Türkiye’den bahisle “ülkedeki laik üniversiteler” benzeri bir fade kullanmıştı… Zavallı Komisyon bilmiyordu ki, Türkiye’de “dini okullar” da içinde olmak üzere bütün okullar “laik”tir!

Peki, hükümetin bu “Ruhban Okulu” tartışmasını sona erdirmek için (besbelli ki ülkenin AB yürüyüşünde bu sorun da mutlaka çözülecek) aklından başka neler geçiyor? Gazetede yer alan bilgilere göre bir kere Anayasa’nın 130. ve 132. maddesinde değişiklik yapılması planlanıyormuş. Çünkü Anayasa’nın bu maddeleri şu haliyle Ruhban Okulu gibi bir kurumun açılmasına imkan vermiyor. Mesela, 132. maddede yer alan “TSK ve Emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları özel kanunların hükümlerine tabidir” ifadesinin içine belki “Patrikhane” gibi kurumların adı da eklenebilir.

Soruna çözüm bulmak için değişiklik yapılması gereken Anayasa ve yasa maddeleri arasında benim dikkatimi ve ilgimi en çok 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası’nın 3. maddesi çekti. Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı açısından da, Ruhban Okulu’nun açılabilmesinin önündeki asıl engel olarak söz konusu yasanın söz konusu maddesi gösteriliyormuş. Bu madde gerçekten ilginç bir madde; maddeyi okuyanın bu ülkedeki yasayazıcıların “hayalgücüne” hayran kalmaması imkansız. Bakalım siz de bu fikirde misiniz?

“Askeri okullar, dini eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile Emniyet teşkilatına bağlı okulların aynı veya benzeri özel öğretim okulu açılamaz.”(!)

E yani ancak bu kadar olur, “hayalgücü” dediğim bu!

“Askeri okullar”ın ve “Emniyet teşkilatına bağlı okullar”ın “özel”i tabii ki olamaz. Sıfatı nasıl olursa olsun bir devlet bu tür okulların “özel”ine izin verebilir mi? Hayal edin; kendisini “Özel Şişli Kara Harp Okulu mezunu” olarak takdim eden bir gencin bizde yolaçacağı şaşkınlığı hayal edin…

İyi ama, söz konusu yasasının 3. maddesinin askeri ve polis okullarının yanısıra “dini eğitim ve öğretim yapan” özel okullara da yasak getirmesinin makul bir açıklaması yapılabilir mi?

Bir yanda sonuç olarak silah kullanımına dayalı bir öğretim, öte yanda bununla uzaktan yakından ilgisi olmayan bambaşka bir alan… Her ikisinin aynı yasa maddesinde birlikte anılması da bir “garabet” değil mi?

Sonuç olarak görülen o ki, Ruhban Okulu’ndaki öğretimin tekrar başlayabilmesinin önündeki engeller öyle eften püften engeller değil, basbayağı “yapısal sorunlar”dan kaynaklanmaktadır. Ve tabii umuyoruz ki, ülkenin anayasal-yasal düzeninin tanışmakta olduğu dönüşüm süreci fazla gecikmeden bu sorunlara ilişkin çözümler de ortaya koyacaktır. Hem bakın; “garabet”lerden kurtulmak sadece Ruhban Okulu’nun değil, olması gerektiği biçimde bir din ve vicdan hürriyetinin tesisini getireceği için ülkede “din okulu” isteyen herkesin önünü açacaktır. Şimdi daha iyi anlaşılıyordur herhalde; şu AB işi bayağı faydalı bir iş değil miymiş?! Kıymetini bilelim…

Yorumlar kapatıldı.