İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Anadilde yayın tehlikeli mi?

Haluk Şahin

Yarın sabah başlayacak olan anadilde yayın TRT için küçük bir adım, ama Türkiye için çok büyük bir adım. Çünkü, TRT uzun yıllardır başka ülkelere başka dillerle yayın yapıyor, bu işin acemisi değil; gelin görün ki, bu kez yabancılar değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları hedefleniyor:

Anadili Türkçe’den farklı olan T.C. yurttaşları…

Karmaşık bir imparatorluktan bir ulus-devlet çıkarma projesi olarak da tanımlanabilecek olan 80 yıllık Cumhuriyet süreci içinde bu noktaya gelmek kolay olmadı. Çok önemli zihinsel ve yasal sıçramaların gerçekleşmesi gerekti.

Biliyorsunuz, anadilde yayın derken öncelikle Kürtçe kastediliyor. Boşnakça, Arapça, Çerkezce işin biraz süslemesi. Kürtçenin Kırmançi ve Zazaca olarak iki lehçede yapılması da Kürtçe genellemesinin gerçeği tam olarak yansıtmadığını gösteriyor.

Aldığım elektronik posta mesajlarından, bazı milliyetçi çevrelerin dehşet içinde olduklarını anlıyorum. Onlara soracak olursanız bu yayınlar Türkiye Cumhuriyeti’nin çözülmeye başladığının işaretidir.

Ben o kanıda değilim. Bu yayınların ulusal yapımızı zayıflatmak bir yana, daha da kuvvetlendirebileceğini düşünüyorum. Çünkü, hiçbir şey gerçekler kadar güçlü değildir. Gerçekler üzerine bina edilmeyen hiçbir siyaset başarılı olamaz.

Türkiye’nin sınırları içinde anadili Kürtçe olan ve Türkçe bilmeyen oldukça büyük bir nüfusun varlığı ülkeyi yönetenlerin meçhulü değildi. Ama bu konuda hiçbir şey yapılmadı. Sorunun günün birinde buharlaşıp uçacağı sanrısı egemen oldu. Bölgenin feodal yapısına dokunulmadığı için, bölge insanlarının yalıtılmışlığı devam etti. Bu yalıtılmışlık yerel dilin de varlığını sürdürmesi demekti.

Nitekim, öyle oldu… Ve yeni dünya düzeni normlarının ışığında artık gerçekler görmezden gelinemiyor.

Kürtçe ve diğer anadillerdeki yayınların ve kursların dil açısından
‘tehlikeli’ bir patlamaya yol açmasından korkanlar yanılıyorlar. Bu dillerin Türkçeye rakip olması mümkün değil. Dil sosyolojisi biliminin uzmanları böyle diyorlar.

Radikal okurları anımsayabilirler, bunlardan biriyle, belki de tüm dünyada bir numarasıyla (Abram de Swaan) yaptığım görüşme geçen yıl gazetede yayımlanmıştı. Dünya dillerinin de, ülkeler gibi, bir sistem oluşturduğunu söylüyordu Hollandalı de Swaan ve bunların dört basamaklı bir hiyerarşi oluşturduğunu belirtiyordu.

En alt basamakta yerel ya da ‘çevresel’ diller (Kürtçe, Zazaca, Çerkezce, vb.) vardı. Bunun üzerinde ‘merkezi’ diller (Arnavutça, Fince), daha sonra da ‘süper-merkezi’ (Arapça, İspanyolca, Çince, vb.) diller geliyordu. En üstte ise küreselleşmiş dünyanın ‘hiper-merkezi’ dili İngilizce yer almaktaydı.

Türkçenin yeri merkezi diller ile süpermerkezi diller arasındaydı.

Abrams’a göre dil öğrenmenin de arz-talep yasaları vardı. İnsanlar normal olarak hiyerarşinin üst basamağındaki dilleri öğrenmek istiyorlardı. Dil öğrenme talebi aşağıdan yukarıya doğru ilerliyordu.

Bu kurallar elbette Türkiye için de geçerli.

Bu yüzden, akıllı milliyetçilerin (ve ulusalcıların) görevi, isteyenlerin çevresel anadilleri öğrenmesine engel olmak değil, Türkçenin süper-merkezi bir dil olarak güçlenmesine yardım etmek olmalı.

Yorumlar kapatıldı.