İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

milliyet: Piyasası bulunmayan diplomalar ve azınlıklar…

Çetin Altan

SABAHLARI saat 6.30’da TRT 2 kanalı, ajans haberleriyle birlikte gazetelerin manşetlerini de vermeye başlar.

Saat 7.15 – 7.30 arasında hemen hemen tüm gazeteler gelir…

Onları teker teker gözden geçirmek… Bir ömrün 60 yıllık bir dönemindeki en oksijenli saatler…

Ve üstelik yerel demagojilere, yerel hipnozlara, yerel değerlendirmelere aşırı çengellenmeden; “biz – onlar” ayrımına da pek kulak asmadan…

***

Alın işte üniversite reformu; imam hatip okulları da dahil, meslek okulları mezunlarına, üniversitelere girebilme olanağı…

Gerek bilim kadrolarından, gerek siyasetçilerden, gerek ailelerden, gerek gençlerden özür dileyerek söylüyorum; geniş bir açıdan bakıldığında, hepsi “laf – ı güzaf”tır bunların…

***

Nedenlerine gelince…

Son 20 – 25 yılda üniversite mezunları, hayatlarını nerelerde ve nasıl kazandılar? Diplomaları dünya piyasalarında da, kendilerine bir artı yarattı mı?

Bunlardan ne kadarı bir yolsuzluk suçlamasına uğradı? Ne kadarı aldıkları diplomalarla ilgisiz alanlarda çalıştı?

Hukuk fakültesi mezunlarından “yargı” mekanizmasının kadrolarına girenlerin, ekonomik açıdan nasıl bir cenderenin içine düştüklerini; Yargıtay gibi, Anayasa Mahkemesi gibi, üst düzey yargı organlarının başkanları açıklamada…

***

Aynı çeyrek yüzyıl içinde, “azınlıklar” etiketini taşıyan Yahudiler, Ermeniler, Rumlar – ki hiçbiri ne general olabilir, ne müsteşar, ne vali – nasıl kazandılar hayatlarını ve geçim sıkıntısı çekme acısından, aralarında fire verenlerin oranı ne kadar?

Bir de aynı dönemde ABD, İngiltere, Fransa – Almanya vs. üniversitelerinden mezun olanların durumları incelenmeli…

***

İsveç’te meslek okullarını bitirenler, üniversiteye gidenlerden daha önce atıldıkları için hayata, daha erken başlarlar hayatlarını kazanmaya…

Üniversiteye gidenler ise, salt bir diploma ve prestij edinmek için değil; küçük yaşta benimsedikleri ve yaşamlarını o doğrultuda taçlandırma tutkusuyla bütünleştikleri için, gidenlerdir.

O nedenle de, 1901’den bu yana bilimsel alanlardaki Nobel ödüllerinin, dünya üniversiteleri arasındaki paylaşım tablosu, bebeklerin süt emme döneminde asılmalı odalarının duvarlarına…

Annelerinin memeleri gibi, biberonları gibi, dünyaya geldikleri ortamın doğal bir parçası olarak görmeliler, duvardaki Nobel listelerini…

***

İnsanlar kendi enerjilerini somuta dönüştürdükleri ölçüde kurtulurlar, gizli bir aşağılık duygusundan…

Örneğin Kızılyaka’da güveçte kuru fasulye ve istek üzerine fırında hemen pişirilen kaşarlı, yumurtalı, kuşbaşılı pide virtüözü Osman Aydın’la eşi; hem enerjilerinin somuta nasıl dönüştüğünü görüyorlar, hem de vali düzeyinde bir kamu görevlisinden çok daha maaş ötesi yaşıyorlar…

***

Türkiye’nin sorunu da zaten burada çatallaşıyor…

Güveçte kuru fasulye virtüözü olmak, yahut vali olmak…

Birinciyi itibarsız, ikinciyi itibarlı görmek…

Nereye kadar?

Yargı mekanizmasının mensuplarından sonra, yürütme mekanizmasının mensupları da; yanıp yakınmaya, gün günden beter bir geçim sıkıntısı çekmeye başlayıncaya kadar…

Evrensel ekonomi ve saydamlık; ne yerel koltuklara şapka çıkarır, ne piyasası bulunmayan üniversite diplomalarına…

Gençler ve aileler de, 20 – 30 yıla kadar anlayacaklar bunu…

***

Daha ince ayarlı başka kriterler de var.

Örneğin yaptığın işten aldığın zevk, o işten kazandığın parayı harcarken aldığın zevkten daha büyükse; doyumlu yaşamış sayılırsın.

Berlin Filarmoni Orkestrası Şefi Karajan’ın, yüz kişilik orkestrayı yönetirken aldığı zevk, orkestra şefliğinden kazandığını harcarken aldığı zevkten çok daha büyüktü…

Ne yapmalı ki, Türkiye’de, insanlığın ortak bahçelerini süsleyen yaratıcı değerlerin, padişah gölgeleri yanında hem önemleri yok, hem de yeterli bir piyasaları…

***

Hiç kuşkunuz olmasın; bunların hepsi, Türkiye’de de aşılacak…

Evrensel saydamlıkla ekonomi karar verecek, kimlerin hayattan yararlanmak isterken silinip gittiğiyle, kimlerin hayatı hak etmek istediği için, payesiz ama daha lezzetli yaşadığına…

***

Enseyi karartmayın…

Koşullanmalardan arınmak da hepimizin elinde, makamsız ve koltuksuz azınlıkların, nasıl yaşadıklarını şöyle bir gözden geçirmek de…

Yorumlar kapatıldı.